31 Temmuz 2015 Cuma

OSMANLIDAN CUMHURİYETE ANAYASALAR 7

Yazı dizimizin giriş bölümde yeni bir anayasa hazırlanma aşamasında engelliler olarak katkıda bulunmak istediğimizi vurgulamış, anayasa yapmanın temel esasları üzerinde durmuş, cumhuriyet tarihi boyunca 3 kez, Osmanlı geçmişimizle birlikte 5 kez anayasa yaptığımızı ve anayasaların incelenirse özgürlüğe gidişin kilometre taşları olduğunun görüleceğini belirtmiştim.

İlk anayasanın kabul edildiği 1876 yılından günümüze kadar yaptığımız 5 anayasadan sonra 6.’sını yapma aşamasına geldik. Bizde anayasalar olağan üstü durumlar sonrasında ortaya çıkmıştı. İlk sivil anayasayı büyük uzlaşma ile tek parti dayatması olmadan daha özgür bir gelecek için yapmayı denedik. Uzlaşma kültüründen uzak iktidar ve muhalefetiyle bu fırsatı ne yazık ki boşa harcadık. Ama bu özlem bitmeyecektir. Muhakkak her fırsatta anayasa yapma düşüncesiyle karşılaşacağız. Bir gün bu düşünceyi siviller gerçekleştirirse demokrasimizin epey yol aldığını söylemek mümkün olacaktır.

Bugüne dek yaptığımız anayasalarımızı incelediğimiz yazı dizimize kaldığımız yerden devam edelim. 

***

“İnsan haklarına saygılı devlet: Anayasanın 2. maddesinde yer alan ‘insan haklarına saygılı devlet’in ne anlama geldiği, ancak Anayasanın diğer maddelerinde insan hakları konusunda yapılan düzenlemelere bakılarak anlaşılabilir. Bu hükümler, Anayasanın en uzun bölümü olan ikinci kısmını oluşturmaktadır. Anayasamızda temel hak ve özgürlükler üçlü ayrıma uygun olarak düzenlenmişlerdir: Kişinin hakları ve ödevleri, sosyal ve ekonomik haklar ve ödevler, siyasal haklar ve ödevler. Bir temel hak ve özgürlük, ancak yasa ile ve Anayasada kendi maddesinde sayılan nedenlerle sınırlanabilir. Bu sınırlamalar temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunamaz; aynı zamanda demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine uygun olmak zorundadır.”

1982 Anayasası insan haklarına saygıyı toplum düzeni gereklerine uygun ölçüler diyerek, temel hak ve özgürlükten ne anladığını özgürlükleri kendi içinde üç guruba ayırarak göstermiştir. Burada söylenmiş olmasa bile bireyin sadece yaşam hakkını tanıyarak, diğer hakları sınırlandırmıştır. Devletin uygun görmesi hallerinde öncelik hep devletindir. Borçlar veya ceza kanununda devlet birey konusundaki uygulamalar bile bunu göstermeye yeter sanırım. Devlet bir yanlış hesabın faturasını önce tahsil eder, sonra inceler, geri ödemesi gerektiği hallerde taksitle öder. Demokratik ölçülülük tıpkı bunun gibi bir şeydir. 

Laik Devlet: Laiklik ilkesi, yalnızca Anayasanın 2. maddesinde devletin nitelikleri arasında yer almamakta, aynı zamanda başka Anayasa hükümlerinin de konusunu oluşturmaktadır. Laik devlet, vatandaşlarının dinsel inançları ve tercihlerine saygılı olan, bütün dinlere ve inançlara eşit mesafede duran ve aynı zamanda kutsal din duygularının kötüye kullanılmasını önleyen devlettir. Laikliğin unsurlarından biri olan ve 1982 Anayasasında güvence altına alınan din özgürlüğü, herhangi bir dini inancı benimseme ve ibadet etme özgürlüğünü de içerir. Resmi bir devlet dininin olmaması, devlet kuruluşları ile din kurumlarının birbirinden ayrılması, devletin işleyişini ve toplumsal ilişkileri düzenleyen kuralların dini kurallarına dayanmaması laiklikten anlaşılması gereken diğer unsurlar olarak sıralanabilir. Devletin resmi bir dininin olmamasının bir başka önemli sonucu da, belli bir dinin ya da mezhebin öğretilmesinin zorunlu kılınamamasıdır. Anayasanın, din özgürlüğünün kötüye kullanılmasını engellemeye ve devrim yasalarının korunmasına ilişkin olarak koyduğu düzenlemeler de laik devlet ilkesini gerçekleştirmeye yöneliktir.

Kişiler birey olarak bir yaratıcıya inanıyorsa laik olması mümkün değildir. Çünkü o yaratıcının gösterdiği yolları günlük yaşamında uygulamak zorundadır. Yoksa bir insanın iyi bir inanan olması mümkün değildir. Laiklik anlayışı örgütlerde, dolayısıyla en büyük örgütlenme biçimi olan devletçe uygulanması uygundur. Çünkü modern devlette hiçbir grubun başka bir gruba baskın olmasına izin verilemez. Dinler devlet modelleri önermemiştir. Sadece uyulması gereken adalet ve hakkaniyet kurallarını devlete önerir. Bundan ötesi yöneticinin hoş görü ve kültürüne bağlıdır. Hoşgörü ve kültür yoksunu bir yönetici, biat eden insanların arttığı, eşitlikçi ve uygar vatandaş olmanın hiçbir öneminin olmadığı bir toplum özlemiyle kendisine bağlı ve bağımlı bir kitle oluşturmaya çalışır. Laiklik bunun için demokrasinin olmazsa olmaz kuralıdır. 


DEVAM EDECEK



Yayın Tarihi: 08.07.2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder