31 Temmuz 2015 Cuma

EKMEĞİ ÖPER GRAMAJINDANDA ÇALARIZ

Her türlü başarısızlıkta veya her türlü olumsuzlukta suçlu arar dururuz. Az okuyan toplum olduğumuz için, matematik hesapçılığı gerektiren (zaman ve kredi kullanımı dahil) kentliliği köylülükten kurtaramayışımızla birlikte bildiklerimizin azlığı, yetersizliği bizi epey yanlışa yönlendirir tabii. Suçlu aslında hep bellidir; karşımızdaki... neden hep karşımızdaki suçludur? Neden böyle bir rahatlama yolunu seçeriz düşündünüz mü? Bir işteki başarısızlığa suçlu aramak ve o suçun kendi dışındaki kişilerde olduğunu düşünmek işin en kolayıdır da ondan. Her konuda bu böyledir. Sınavda öğrenci gibiyiz; aslında biz çok çalışırız ama öğretmen hep kazık sorular sorar. Bize kesinlikle takmıştır. İş yerinde amirimiz boş yere azarlar bizi, oysa çalışma saatleri içinde biz var gücümüzle çalışıyoruz. Trafiktede durum bundan farklı değil. Bir kaza sırasında kendi hatalarımızı görmeyiz. Karşımızdaki ya sinyal vermeden yapacağını yapmıştır, yada aniden önümüze çıkmıştır. İş kazaları da bundan farksızdır. İş ve işçi güvenliği için önlemlerin yetersiz olduğunu söyleyen işçide bolca bulursunuz, önlem amacıyla güvenlik araç ve gereçlerinin kullanılmadığından şikayet eden amir veya patronuda. İşçiyi anladık araç kullanma alışkanlığı yok! Peki gerçekten kusurlu veya suçlu olan patron, suçlu olan amir yok mudur? Olmaz mı? Onlarda toplumun bir parçası olarak aynı alışkanlıklara sahipler. Hiç tertemiz olmaları mümkün mü? (Kimi zaman iş kazalarını azaltacak yada tamamen ortadan kaldıracak araç gereçleri tasarruf önlemleri adı altında almayabiliyorlar örneğin.)

İç meselelerde de böyle, dış meselelerde de... çok sabıkası olan batı hazır suçludur zaten. İsrail’de Araplarda gözümüzde suçludurlar. Bir zamanlar Rusların, bir zamanlar Yunanlıların olduğu gibi... şunu neden dikkate almıyoruz, insanız, hata yaparız. Çünkü herkes kendi varlığının telaşı içinde. Herkes kendi çıkarının acımasızlığını takınıyor. Ülkelerde insandan farklı değil. Öncelikle kendi çıkarlarını kollarlar.

Sorun batı değil sadece. İnsan denilen canlı türü doğayı değiştirdikçe kendide değişiyor, değiştiği kadar bozuluyor. Bunu yapan insan denen canlı en az üç sene yürümeyi öğrenmeye çalışıyor. Üç senede yürüyemeyen, hiçbir zaman uçamayan, oksijensiz üç dakika yaşayamayan insandan kusursuzluk bekliyoruz; olacak şey mi? Şaka mı bu demeyin, çünkü şakayla birlikte anlatılan akılda daha çok kalır diyerek bu yolu seçmedim. Gerçekler böyle, ne yaparsınız. Karıncaların yüz yılda yaptığı şehirleri ancak makinelerle yapabiliyoruz. Yaptığımız şehirlerin içinden çıkılamaz hale getiren trafiği icat edende biziz. O kadar yüzsüzüz ki kendimizi bütün canlılardan üstün görerek, her türlü hataya rağmen her şeyin en iyisini hak ettiğimizi düşünüyoruz. Tıpkı reklamlardaki gibi.

Batı ile aramızdaki ahlak farkı, ahlaksızlık farkına dönüşmekte. Üç kağıt, hırsızlık, yalancılık, kıvrak zeka konusunda giderek rakipsiz olmaktayız. İş cinayetlerini onlar soruşturup sebepleri en aza indirmeye çalışırken biz “kaza” diyerek savsaklıyoruz. Kadınlar üzerindeki sahiplik hakkının sınırsızlığıyla öldürmeyi bile hak görerek “namus davası” diyende biziz. Rüşvetin adı ne biliyor musunuz? “İş bitiricilik!” En hafif deyimiyle hediye vermekte böyle. Yoksa bugün git yarın gel müessesesi devreye girer. Sokakların, yolların, caddelerin, sinemaların sadece sağlıklı insanlar için olmadığını unutuyor, engellilere ve yaşlılara erişilemeyen ulaşılamayan çevre düzenlemesi, toplu taşıma sunuyor ve binalar yapıyoruz.

Batı, bizler gibi sitkom dizilerden başını kaldırmıyor. O kim sorarsa yarışma olan, yarışmadan başka her şeye benzeyen yarışmaları onlarda izliyor. Bir sürü soytarının ünlü olmaya yırtındığı programlarıda..

Ama toplu taşıma araçlarıyla, otogarlarda gazete kitap okuyanları görenlere sorabilirsiniz. Kadınlar öldürülse, tecavüze uğrayan çocukların cesetleri çöplükten toplansa, kadın ve çocuklara şiddeti durduracak yasa tasarısı ertelense, engellilerin erişimi ve ulaşımının sağlanmasına yönelik süre defalarca uzatılsa seçtikleri vekillere dünyayı dar ederler. O vekil o ilden seçilmeyi bırakın orda yaşamayı bile göze alamaz.

Batılılarda ekmek kutsal değil mesela. Bir dilim ekmek yere düşse öper başımıza koyarız da bir Alman bizim gibi ekmeğin gramajından çalmıyor. Biz ekmeği öper alnımıza koyar,  gramajından da çalarız.

Suçu başkasında aramayalım. Suç işlemeye müsait olunca her türlü haksızlığa uğramamız çok doğal değil mi?


Yayın Tarihi: 31.07.2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder