31 Temmuz 2015 Cuma

SON ARAŞTIRMA VE BULUŞLAR ÜSTÜNE 1

Bugüne kadar aşk için denilmedik şey kalmamıştır. Bunların birçoğunu biliyoruzdur mutlaka. Aşkın gözü kör ettiği herkesin aklına gelirde, aklı baştan uçurduğu gelmez mi? Aşık aşkı için dağları deldiği gibi, ateşlerin üstünde yürümez mi? Bütün bunlar neyin işaretidir diye sorsam ne dersiniz? Sevginin büyüklüğünün mü, sevginin kutsallığının mı? Aşk fiziksel bir olay mıdır, ruhsal bir duygu yoğunluğu mu? Bütün bunlara bir kırmızı çizgi çekmek gerekecek sanırım, çünkü; aşkın sağlıksız bir gelişmenin işareti olduğunu Londra Üniversitesi’nde yapılan küçük bir araştırmayla bulmuşlar.

Haber şöyle:

“AŞK NEDİR?

Aşkın, beyinde muhakeme yeteneğini çalıştıran bölümü etkisiz hale getirdiği, beyindeki kimyasallardan serotoninin aşıklarda ve saplantılı kişilik bozukluğu olanlarda aynı seviyede olduğu belirlendi.

İnsanoğlunun en güçlü ve coşkulu ruh hallerinden olan aşkın nörolojik temellerini araştıran nörologlar, bu sevgi ve arzunun yoğunluğunu ölçtüler. Londra Üniversitesi Nörobiyoloji profesörlerinden Semir Zeki, fonksiyonel MRI kullanarak yaptığı araştırmada, 17 kişiye önce sevdiği kişinin, ardından da arkadaşlarının fotoğrafları gösterilerek, serebral
kan akışları izlendi. Araştırmada insana müthiş mutluluk ve haz veren aşkın, kişilerdeki ‘muhakeme yeteneğini yitirdiği’ ve ‘saplantılı kişilik bozukluğuna’ neden olduğu ortaya çıktı.”

Aşık olduğu kişiye azap çektiren, bunu sevgisinden dolayı sevdiğini kıskanarak yaptığını söyleyenlerle, gene aynı gerekçelerle cana veya canına kıyanlara bakınca görüyoruz. Aşkın pek sağlıklı davranış yolu olmadığını mı söylemek zorunda kalacağız? Aşkın içinde böyle bir ihtimal kuvvetle muhtemel olabilir. Hatta mümkündür bile. Ama bu aşkın güzelliğini gölgelemeye yetmiyor. Ne büyük çelişki..

Biliyorsunuz her işin başında enerji gelir. Dünya savaşları enerji savaşlarıdır. Konuyu dağıtmayalım, enerjiyi saklama konusuna gelelim. Kömür, doğal gaz ve petrol türevleri kolaylıkla depolama yöntemiyle saklanabilirken, bir şekilde enerji ileri tarihlerde kullanılmak üzere saklanmış oluyor. Fakat elektrik enerjisini saklamak çok zor. Batarya, akümülatör, pil ile saklanan elektrik enerjisi diğer enerji ürünlerinin depolarda saklandığı gibi hem miktar olarak hem zaman olarak uzun süre saklanamıyor. Çünkü her türlü şart elektriğin akıp gitmesine sebep olmaktadır. Gene de bu konuda, en temiz enerji elektriği saklamak konusunda çalışmalar yapılmakta.

Gel gelelim bu konuda şaşırtıcı bir habere rastladım. Bu kadar uzun süre elektrik saklanması nasıl mümkün olmuş, görelim.      

60 YILLIK PİL

“Tam 60 yıldır zamana meydan okuyan, bitmeyen ve hala çalışan pil, bilim dünyasını şaşırttı...

Zamanlı zamansız biten piller kimin en büyük dertlerinden biri olmadı ki? Bitmeyen bir pil herkesin hayali ancak 1950’lerde yapılan bir pil üzerinden 60 yıl geçmiş olmasına rağmen halen dolu. 60 yıldan beri çalışan pili bilim adamları açıklamakta zorlanıyor.

Vasile Karpen tarafından tasarlanmış bir daimi hareket makinesine bağlı pil, bundan on yıllar önce bitmiş olmalıydı. Romanya’daki Ulusal Teknik Müzesi’nde bulunan cihaz için bilim adamlarının bir kısmı ısı enerjisini mekanik enerjiye dönüştürdüğünü söylese de bazı bilim adamları olayı termodinamikle açıklamaya çalışıyor.
Cihaz şu şekilde çalışıyor; Seri şekilde bağlanmış iki elektrik pil, küçük bir motora bağlı. Motor, bir düğmeye bağlı olan bıçağı hareket ettiriyor. Her yarım harekette bir devreyi açan bıçak, ikinci yarının başlangıcında devreyi kapatıyor. Bıçağın bir devri hesaplanmış ve bu şekilde piller yeniden dolabiliyor, ayrıca devre açıkken de polarizasyonu sağlayabiliyorlar.”

Anlaşıldı, demek ki elektrik kendi içinde tekrar tekrar üretilirse saklanabiliyor. Kendi kendine elektrik üreten düzeneğe sahip olmayan fakat uzun süreli kullanıma sahip piller, bataryalar var. Örnek vermek gerekirse bir telefonun şarjı tam 15 yıl gideceği söyleniyor.


DEVAM EDECEK



Yayın Tarihi: 15.07.2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder