Yurttaşlık bilinci nasıl oluşur, yurttaşlık görevleri
nelerdir, yurttaşlık hakkı nedir? İlk öğrenim çağından itibaren çocuklara
öğretilen bu konu çok önemlidir. Önemi yeterince fark edilmiş midir, pek
sanmıyorum. Eğitim düzeyinin düşüklüğü, el yordamıyla yol alınmasına neden
olmuştur. Canı yanmadıkça kimse kimseyi şikâyet etmez bu ülkede. Dilekçe gibi
önemli bir şikâyet ve istek mekanizmasını bilerek kullanan az. Oysa dilekçe
kuşun kanatlardan biridir. Bu yüzden iki kanadı olmayan kuştur bizim
yurttaşlığımız. Ne kadar uçması istenirse istensin uçmaya alışkın değildir.
Yeni kuşaklarda şikâyeti mızmızlanmak olarak aldı. Sadece her şeyi, her olayı,
herkese şikâyet etmekten başka bir şey yapan yok. Dilekçe kuşun bir kanadı
dedik ya, diğer kanadı da doğar doğmaz üstümüze düşen görevlerdir. Görevlerini
bilen ne kadar insan vardır, çevrenizde mini anket yapın görürsünüz. Ülkemizde
kimse olması gerektiği gibi yurttaş olamamıştır. Her işini “bir büyüğüne”
havale eden çoktur. O birinden çok şeyler bekleyende...
Her ülkenin demokrasi serüveni farklıdır. Ama bir noktada,
yurttaşlarına verdikleri eşit hak ve özgürlük konusunda mutlaka birleşirler.
Bunların başında önce yurttaş olma hakkı gelir. Dini, dili, rengi, sosyal farklılığı
ne olursa olsun, isterse yaşayacağı ülkeyi sonradan seçmiş olsun, herkes eşit
muameleye tabidir. Eğer o ülkede adalet varsa hiçbir sosyal farklılık bunun
önüne geçemez.
Demokrasinin yaygınlığı yurttaşlığın en üst düzeyde
kullanılabilmesine bağlı.
Ülkemiz, son on yıl içinde Avrupa Birliği standartlarına
ulaşabilmek için dayatılan yaptırımlar (keşke bu standartları biz akıl
etseydikte dayatmayla yapıyor olmasaydık) nedeniyle hasta haklarından, tüketici
haklarına kadar birçok yeni hakkı tanımakla meşgul. Hem Ulusal mahkemelere,
hemde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanınması,
devletin bireyin üstündeki baskısını azaltmayı amaçlaması demokrasinin geldiği
noktayı göstermez mi?
04 aralık 2012 Salı günü Hürriyet Gazetesindeki köşesinde
yayınlanan yazısında Yılmaz Özdil şikâyet hakkının kötüye kullanılmasını
vurgulamıştı. Haklıydı. Haklıydı ama bu hakkı ortadan kaldırmakta yanlış
olurdu. Yazsından bir iki örnek vermek istiyorum.
“Alo 184 hattı var.
Doktorları ispiyonluyorsun.
Doktorları ispiyonluyorsun.
*
Arıyorsun mesela…
Yanlış teşhis koydu diyorsun.
Şırrak, soruşturma açıyorlar.
Hesap soruyorlar.
Doktorun teşhisini beğenmeyip, dahiliye mütehassısı edasıyla, yanlış diye telefon eden kim bu arada?
Manav.”
Arıyorsun mesela…
Yanlış teşhis koydu diyorsun.
Şırrak, soruşturma açıyorlar.
Hesap soruyorlar.
Doktorun teşhisini beğenmeyip, dahiliye mütehassısı edasıyla, yanlış diye telefon eden kim bu arada?
Manav.”
Ne demiştim; “Eğer o ülkede adalet varsa hiçbir sosyal
farklılık bunun önüne geçemez”. Hasta iyileşmemişse kuşku duyabilir. Bu durumda
hak aramak kadar doğal ne olabilir ki? Devamındaki satırlarda Yılmaz Özdil’e
hak vermemek elde değil.
“Arıyorsun…
Emarımı çektirmedi diyorsun.
Haşırt, soruşturma açıyorlar.
Savunma istiyorlar.
Süründürüyorlar.
İlla emarım çekilmeli diyen kim?
Fatmanım teyze.
Komşusu Haticanım’a sormuş, emar şart demiş Haticanım.”
Emarımı çektirmedi diyorsun.
Haşırt, soruşturma açıyorlar.
Savunma istiyorlar.
Süründürüyorlar.
İlla emarım çekilmeli diyen kim?
Fatmanım teyze.
Komşusu Haticanım’a sormuş, emar şart demiş Haticanım.”
Herkesin her şeyi bilir edasıyla eşine dostuna önerilerde
bulunması, akıl vermesi bize özgü bir durum. Yan etkilerini hiç düşünmeden
ilaçta veririz birbirimize. Belki de bize hiçbir faydası olmayacak ama dostumuzun
önerdiği ilacı mutlaka deneriz.
Madem konumuz yurttaşlık, buna bağlı olarak madem konumuz
demokrasi o açıdan hiçbir şikâyet engellenmemeli. Aksaklıklar ve yanlışlıklar
olsa bile zamanla her şey yoluna oturur.
İşin bir yanıyla bakılırsa hasta hakları adıyla çok güzel,
çok yararlı bir hak var. Bu hakkın, kötü amaçlara hizmet edebileceğide
bilinmeli. Öte yandan geçen sene Akdeniz üniversitesinde iki el iki kol
değiştirerek hastasının ölümüne neden olan doktora ne demeli?
Benim tanıdığım iki engelli var. İkiside doktor hatası
sonucu sakat kalmışlar. Kendimden örnek vereyim. Benim sağ ayağımın ameliyata
ihtiyacı yoktu. Ben sekiz yaşındayken anneme sol ayak ve sırtımdan ameliyat
olacağımı söylemişler; gitmişler sağ ayağım diz kapağından bir, dizin arkasından
iki olmak üzere bir kerede üç ameliyat yaparak dizimi bükülmez yapmışlardı.
Oysa sadece sol ayağım bastığımda dizimden bükülüyordu sağ ayağım değil.
Üstelik aynı doktorların önerisi üzerine sol ayağımın bükülmemesi için
ortopedik cihaz kullanıyordum. Ameliyat değişikliği neden diye sorulduğunda
“görülen lüzum üzerine” cevabını vermişlerdi.
Geçen ramazan bayramından sonra bir arkadaşım gırtlak
kanseri teşhisiyle ameliyat oldu. Ameliyattan sonra evine yollandı. Boğazı
iyileşeceğine şişti ve morardı. Nedenmiş tahmin edin! Sizi uğraştırmayayım,
boynunda gazlı bez unutmuşlar. Boynunun bir bölümü çürümüş. Kalçadan et alarak
orayı ördüler.
Yılmaz Özdil usta gerçeğin bir yönünü güzel vurgulamış. Ama
cahillerinde canı var. Canı yanan merkep atı geçer dostlar, bilmez misiniz?
**
Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Gazete Adresimiz: www.anadolumedyagrup.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com
Yayın Tarihi: 19.12.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder