Terör örgütüyle yapılan dolaylı görüşmelerin akan kanı durdurmak kadar asıl amaca varmak konusunda anlaşma sağlamak için yapıldığını belirterek ilk bölüme noktayı koymuştum. İkinci bölüme geçmeden önce asıl amacın ne olduğuna değinmek gerekiyor
Başbakan üniter yapıya dokunmamaktan söz etse bile
Büyükşehir Belediye yasalarıyla üniter yapıdan vazgeçildiğini anlıyoruz.
Başbakanın Valilerin seçimle göreve gelmesi fikride başka türlü açıklanamaz.
Anadilde eğitim, anadilde savunma gibi isteklerin karşılanması da bölgesel
farklılığın kabulü, üniter yapının terki anlamını taşır. Parçalı yapıya sahip
devlet yapısına adım adım gidiyoruz. Asıl amaç işte bu. Türkiyeyi federeatif ve
dini buyrukları devlet yönetiminde esas alan yapıya sokmak olarak
özetleyeceğimiz bu yapıya Başbakanımızın düşündüğü denetimsiz, tüm yetkileri
kuşandığı başkanlık sistemini de eklerseniz 21. yüzyılda hem çok parçalı, hem
totaliter yönetimlerce yönetilen ülke olmaya doğru koştuğumuzu görürsünüz. Peki
bu noktaya nasıl geldik? Bunun AKP önceside var. Bu yazının bir amacı bu
konuyada ışık tutmak... ilk bölümde Kürtleşen Ermenilerden söz ederken
Türklerinde Kürtleştirildiğini belirtmiştim. Yazar İnan Kahraman bu konuda
şunları yazmış:
İnan Kahraman
soruyor; Asimile Olan Kim: Türkler mi, Kürtler mi?
“Genç cumhuriyet
kuruluşundan itibaren etnik meseleyi çözmek ve ulusal devlet yapısını
güçlendirmek için bir program uygulamaya koymuştu. 1927 yılında bu planın ana
hatlarını çizmek açısından bir nüfus sayımı yapıldı. Bu nüfus sayımında
vatandaşlara ana dili soruldu ve her dilin bir etnik kimliği simgelediği
düşünülerek Türkiye’nin etnik bileşimi çıkarıldı. Sonuçta Türkiye nüfusu
13.648.270 olarak belirlenmiş, 11.777.810’lu Türk nüfusa karşı 1.184.446 Kürt
nüfus tespit edilmiştir. 1927 yılı rakamları ile bakıldığında Türk nüfusun Kürt
nüfusun 10 katı olduğu görülmektedir.
Bu tarz bir nüfus
sayımı son olarak 1965 yılında yapılmış, 1927’de toplam nüfusun %8,5’ine denk
düşen Kürt nüfus aradan geçen zaman zarfında oransal olarak gerilemiş ve %6’ya
düşmüştür. Demek ki 40 yılda Kürt nüfus Türk nüfusa oranla % 2.5 gerilemiştir.
Bu gerileyiş ise son derece normal bir durum, ulus-devlet olma sürecinin ve
sosyolojik gerçeklerin doğal bir sonucudur.”
Burada araya girmek ihtiyacı
duyuyorum. Henüz Anadolu şehirciliği kavramı oluşmadığı için İstanbul Ankara
İzmir gibi şehirlerin sosyokültürel farklılığı baskındı ve erişilmesi gereken
kentlilik olgusunu temsil ediyordu. Köylü yığınların yoğun göçü bu görünümü
bozdu. Hızlı gecekondulaşmayla birlikte şehirlerin dokusu değişti. Göçenler
büyük şehrin kültürüne uyacaklarına bu şehirleri kendilerine uydurdular.
Yapılamayan toprak reformu ile Kürt derebeyliğinin yerinde kalması,
geleneklerinden kopmayıp kızlarını eğitime vermeyen, köylü bile olmayan
kitlelerin büyük şehirlere göç etmesi ulus devlet olma sürecini tıkamıştır.
İnan Kahraman buna şöyle değinmiş.
“Ancak bugün geldiğimiz tabloya baktığımızda 1965’lere
kadar normal seyrinde giden bir toplumsal sürecin önemli bir kırılma yaşandığı
ve sürecin tersine döndüğü gerçeği ile karşılaşıyoruz.
Kürtçülerin bugünkü iddiası Türkiye nüfusunun yaklaşık
20-25 milyonunun Kürt olduğudur. Elbette bu büyük bir uydurmadır ama bu rakamın
sadece yarısının doğru olduğu bile kabul edilse ortada sosyolojik gerçeklere
tamamen ters bir garip durum oluşmaktadır.”
Kürt nüfusundaki artışın
sebeplerine şimdi geliyoruz.
“Aynı durum Güneydoğu Anadolu bölgesi özelinde daha
belirgin bir biçimde kendini göstermektedir. 1927 nüfus sayımında Güneydoğu
Anadolu’da nüfusun yaklaşık %25’i Türk’tür.
1927 yılında Diyarbakır’da 56 bin Türk yaşamaktaydı. Bu da
toplam nüfusun %30’u eder.
Bugün ise Diyarbakır’da 1.36 milyon kişi yaşamaktadır. Eğer
bugün de aynı oran olsaydı, Diyarbakır’da 393 bin Türk yaşıyor olmalıydı!
Yine örneğin Urfa’da 1927’de 82 bin Türk yaşıyordu ve
Türklerle Kürtlerin oranı aynıydı.
Bu oranlar korunsaydı bugün Urfa’da 575 bin Türk yaşıyor
olacaktı!
Ancak Güneydoğu’da böyle bir Türk nüfus artık kalmamıştır.
Çünkü Türkler, Kürtler içinde hızla erimiş ve
Kürtleşmiştir. (Türklerin Kürtleştirilmesi ile ilgili kapsamlı bir analiz için
bkz. Gökçe Fırat, Kürt Sorununda Gizlenen Gerçekler ve Kürt İstilası, İleri
Yayınları, 2007)
Bu ise Kürt kimliğinin aslında nasıl da ırkçı bir kimlik
olduğunu göstermektedir.”
DEVAM EDECEK
Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Gazete Adresimiz: www.anadolumedyagrup.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com
Yayın Tarihi: 05.12.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder