Hikâyelere bayılırım. Varsın adım “hikâyeci başı”na çıksın.
Bugünde Acun Ilıcalı’nın meşhur ettiği komedyen Atalay Demirci’nin “Çocukça
Mendil” adlı bir hikâyesiyle yazıma başlamak istiyorum.
*
“Mendil alır mısın abi?” dedi, kirli ama güzel yüzüyle.
“Yok” dedim, “Sağ ol, sağ ol, benim var”
“Olsun sonra kullanırsın” dedi titrek sesiyle.
“Peki” dedim, “Ver bir tane”
Uzattım parayı, sevindi. “Mendil kalsın” dedim, gücendi.
“Olmaz öyle şey, ben dilenci değilim”
“Peki” dedim, “Peki, kızma”
Aldım mendili elinden sordum: “Adın ne senin?”
“Murat” dedi, “Murat ama arkadaşlar ‘İnce’, der zayıfım ya
hani.”
“Annen, baban yok mu senin?”
“Bilmem, vardır herhalde. Hiç görmedim ki.”
“Peki nerede yaşıyorsun sen?” dedim.
“Her yerde” dedi, hem de gülerek...
“Nasıl yani her yerde?”
“Öyle sınırlamıyorum kendimi sizler gibi” dedi ve patlattı
kahkahayı. Haksız da sayılmazdı hani...
“Kimden alıyorsun sen bu mendilleri?”
“Sakallı Mehmet Amca’dan”
“Kaçtan veriyor sana tanesini?''
“İkiyüzelli’den”
“Peki sen ne kazanıyorsun mendil başına?”
“Ee!.. İkiyüzelliii”
“Ne yani hiç para almıyor mu Mehmet Amca’n senden?” diye
sordum şaşkınlıkla.
Biraz kızgın baktı yüzüme: “Siz hep böylesiniz zaten, karşılıksız
iyilikten anlamazsınız.”
“Niye ki?” dedim, anlattı:
“Bir keresinde bir abla ağlıyordu, ‘Abla mendil alır mısın?’
diye sordum, ‘Defol!...’ diye bağırdı bana. Oysa, oysa vallahi satmayacaktım
ben ona, gözyaşlarını silsin diye vermiştim mendili. Anlamadı... Ama ben yine
de gizlice koydum çantasına.”
“Peki” dedim, “Ben bir yıllık mendil ihtiyacımı alsam
senden, bir seferde, topluca yani olur mu?”
“Olmaz” dedi kafasını iki yana sallayarak. “Olmaz!... O
zaman benim bütün günlerimi satın alırsın. Satılık olanlar sadece mendiller
abi. Günlerimi bırak, bana kalsın...”
Atalay Demirci / Çocukça Mendil
*
Küçük ama mesajı olan güzel bir hikâyeydi bana sorarsanız..
Sizcede öyle değil miydi? Öncelikle karşılıksız iyilik yapmak üstüne kısacık
bir değinme var; ona birkaç söz söylemek gerek. İyilik kavramı bir insanın
(gereksin veya gerekmesin) yararına yapılan, durumunu değiştiren, rahatlama
sağlayan şeylerin tamamını kapsar. İyilik yapılan kişi tarafından istenmeden
yapılan iyiliğin değeri fazladır. Bununda bir dozu olmalı elbette. İyilik,
yapılan kişiyi ezdikten sonra iyilik olmaktan çıkar.
Karşılıkta beklenmemeli. Beklendiği zaman onun adı iyilik
değil yardımlaşma olur. Tıpkı köy geleneklerinde imece dediğimiz geleneksel
karşılıklılık ilkesinin olduğu yardımlaşmalar gibi. Bunun için iyiliğin
karşılıksız olması ve bir beklenti içinde olunmaması gerekir. Eskiler boşuna
dememişler: “İyilik yap denize at, balık bilmezse, malik bilir.”
Demiştik ya iyiliğinde bir dozu olmalı. Kişiyi ezmemeli,
üzmemeli. Kime nasıl, ne kadar, ne zaman iyilik yapmak gerektiğini bilmek şart!
Sırf iyilik olsun diye iyilik yapılmaz. Bu konuda oldukça uzun bir liste
sunulabilir. Listeye bakınca herkes iyilik gören veya iyilik yapan tarafının
bir yerinde kendine rastlayacaktır. Ama işimiz bu değil. Mendil satıcısı
çocuğun son sözüyle söyleyecek olursak “(...) Satılık olanlar sadece mendiller
abi. Günlerimi bırak, bana kalsın...” işte bu insanı pasifleştiren, hayata
katmayan, belkide asalaklaştıran iyilik olur.
Bunun için iyiliğin dozuda önemli.
Yayın Tarihi: 28.01.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder