Merhaba sevgili okurlarım. Geçen hafta sizlere Orhan Veli
Kanık’ı başka şiirleriyle de olsa ikinci kez sunmuştum. Okuyanlar
hatırlayacaktır, şiirlerinden söz ederken, kurucusu oldukları “Birinci Yeni”
akımının diğer iki şairi; Melih Cevdet Anday ve Oktay Rıfat’ın adını anmıştım.
Bu hafta “Birinci Yeni”nin bu ünlü iki şairinden Melih Cevdet Anday’ın
şiirlerine yer vereceğim. Bu şiirler 1940-50 yılları şiirleridir. Okurken bu
gün geldiğimiz noktayı göstermesi açısından da bence önemli şiirlerdir. Tıpkı
Orhan Veli’nin şiirleri gibi, sade bir dille yazılmış şiirlerdir.
Beğeneceğinizi umuyorum.
...
ATATÜRK'ÜN BİR SAATI
VARDI
Atatürk'ün bir sözü
vardı
Yediveren bir gül
gibi açardı
Atatürk'ün bir atı
vardı
Etilerden beri
yaşardı
Atatürk'ün bir resmİ
vardı
Buğday tarlası gibi
ağardı
Atatürk'ün bir saatı
vardı
Durmadı
***
FALTAŞI
Havada kuş yok
Yaprak kıpırdamıyor
Deniz bir kalıp olmuş
Boşandı boşanacak
Çın çın ötüyor
sessizlik
Gerilmiş kolum
bacağım
Faltaşı gibi
bekliyorum
Tıkanacağım.
***
FOTOĞRAF
Dört kişi parkta
çektirmişiz,
Ben, Orhan, Oktay,
bir de Şinasi...
Anlaşılan sonbahar
Kimimiz paltolu,
kimimiz ceketli
Yapraksız arkamızdaki
ağaçlar...
Babası daha ölmemiş
Oktay'ın,
Ben bıyıksızım,
Orhan, Süleyman
efendiyi tanımamış.
Ama ben hiç böyle
mahzun olmadım;
Ölümü hatırlatan ne
var bu resimde?
Oysa hayattayız
hepimiz.
***
GÜNEŞTE
GÜNEŞTE
Çünkü saatler dardır,
her şeyi almaz
Güneşte çözülür ve
kayarlar bir yana.
Mısırlar güçlükle
büyürken yağmursuzluk
Kaygılandırır dilsiz
bahçıvanı.
Sessiz kuşlar, bir
keçi, ağır iğde ağaçları.
Bir araba geçti
incelmiş yoldan
El salladı biri,
belki tanıdık,
Belki değil,
süreksizliğin eşanlamı.
Ve denizin yorgun
çağındaydı çocuklar
Çığlıkları titretir
balkondaki sarmaşığı,
Çünkü dardır saatler,
sığmaz biraraya
Dalgınlık, deniz ve
sardunya.
Rüzgâr alıp götürdü
balıkçı teknelerini
Uzaktaki kılıçlara,
ki bilemeyiz
Hangi derinlikte
dölleyerek denizi
Gidiyorlar öyle
ağırbaşlı, doğuya.
Ve ocaktan çorbanın
kokusu geldi demin
Burun deliğine
kedinin ve köpeğin.
Rafta kitaplar, mavi
bir şişe ve gül
Donmuş kalmışlar tek
başlarına.
Duvarda bir resim,
resimde kalabalık
Köy alanı, çocuklar,
çember ve zaman.
Breughel nasıl da
toplamış bunca
Ortaklığı ve uyumu
biraraya,
Çünkü saatler dardır,
sığdırılmaz.
Güneşte her şey
çözülür gider bir yana.
***
HER GECE BÖYLE
DEĞİLİM
Benim de öyle
akşamlarım vardır.
Kapıdan girince anama
sarıldığım,
Çocuklara karamela ve
çekirdek getirdiğim,
Meyhaneye uğramadan
çakır keyif,
Düşmanım yok,
Gündeliğim cebimde,
Küfretmeden
Öyle tasasız döndüğüm
akşamlar..
Benim de öyle
akşamlarım vardır.
Her gece böyle
değilim.
Melih Cevdet ANDAY
***
HİROŞİMA
Büyükbabam, babam,
ben
Küçük oğlan, kız,
damat...
Gelişimiz teker
tekerdi
Gidişimiz cümbür
cemaat.
Melih Cevdet ANDAY
***
MEDENİYET
Şu haline bak da utan
Ne okuma bilirsin ne
sayı
Ne üstünde var ne
başında
Ne midende ne
kursağında
Bari gel de görgünü
arttır
Medeniyet öğren ayı.
Yemek masası nedir,
peçete nedir,
Çatal bıçak nedir
gör!
Giymek şart değil ya,
Ayakkabı gör, gömlek
gör,
İngiliz kumaşı gör,
naylon çorap gör,
Jartiyer bile görsen
faydası var.
Tarak deyip de geçme
Saçını tara da gör
Kafan nasıl işlemeye
başlar.
Kanalizasyon gördün
mü sen hiç?
Gel de kanalizasyon
gör,
Yemek şart değil ya,
Döner kebap gör, su
böreği gör,
Ekmek gör be ekmek,
Ne görsen faydası
var!
Melih Cevdet ANDAY
***
Sırada gene kendi şiirlerim var. Şair Hasan Hüseyin’in
dediği gibi “Uzun eski sevda satıcısıyım sevda satarım/Sevda satar aç yatarım
çağlar üstüne.”
...
86
Hazanı bahar gözüyle
seyretmek mümkün
olmasa bile,
ölümü hayat bilmek
gerek yar.
Tek boyuta sıkışıp
kalmamak için
ölümü hayat bilmek
gerek.
Aşkla aşkınlaşmak
hayattan,
ölümü oyun saymaktır.
Ölümü ve oyunu
hayat bilmek gerek
canım
hayat bilmek!..
Aydın Göle
16 eylül 2003
***
87
Yaşamak çingenenin
şarkısıdır
Söylenir söylenir
doyulmaz
Ağlarken de gülmek
karışır gözyaşlarımıza
Tutunmadan bir dala
düşersin kanlı sulara
Her düşeni ırmaklar
taşıdı denizlere
Yaşamak çingenenin
şarkısıdır
Söylenir söylenir
doyulmaz
Şarkılarla bağlar
bizi kendine çapkın
Aydın Göle
16 eylül 2003
***
88
Ay gördüm
gülümsüyordu
Gülümsemesi kalbimi
yordu
Cananı gördüm
sırılsıklam hüzün
Omuzlarında ağırlığı
güzün
Sonraki durakta
mutluluk bekliyordu
Bilmiyordu
Aydın Göle
14 ekim 2003
***
89
Odanın içinden
dışarısı bahar
Çıkmak gelir içimden
kırlara
Dışarıdayken içerisi
sıcak ve davetkâr
Soğuk sonbahar
akşamlarında
Yalnızım ya, içim buz
Isıtacak yer yok,
ocak yok
Aydın Göle
16 eylül 2003
***
90
Yapışkan hüzünler
Ve sarı kehribar
üzümler ayı
Eylülü vurdum
alnından
Yarası kanamıyor
Kalleş motifler
gergeflerde adımı haykırıyor
Sevdanın hatırına
eylülü öldüren benim
Ellerimi kelepçelere
Boynumu ilmeklere
uzattım
Sevda olmayacaksa
hayat mecburiyet
Ben hiçbir şeye
mecbur değilim
Aydın Göle
16 eylül 2003
***
Bugünlükte bu kadar sevgili okurlar. Haftaya tekrar
buluşamayacağız, iki haftalık bir geziye çıkacağım. Döndükten sonra kısmet
olursa gene birlikte oluruz. Şimdilik hoş ve hoşça kalın. Hepinize mutlu hafta
sonu tatilleri dilerim.
Yayın Tarihi: 18.01.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder