31 Ocak 2015 Cumartesi

ŞAİRLERİN ŞİİRLERİYLE SÖYLEDİĞİ

Merhaba sevgili okurlar. Bu Pazar sizlere Tevfik Fikret şiirileri sunacağım. Osmanlı imparatorluğunun son dönem şairi olan Tevfik Fikret ulusçu, hümanist bir şairdir. Düşünceleri dönemin aydınlarını etkilemiştir. İdealist kişiliğiyle etkiledikleri arasında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’te vardır. Yazdığı şiirler manzum hikâyelerle örülüdür. Bugün okuyacağınız üç şiirle bunu fark edeceksiniz. Üçüncü şiirin konusu güncelliğini bugüne kadar yitirmedi. Bundan sonrada yitireceğini hiç sanmıyorum.

...

BALIKÇILAR
- Bugün açız yine evlatlarım, diyordu peder
Bugün açız yine; lakin yarın, ümid ederim
Sular biraz daha sakinleşir... Ne çare, kader

- Hayır, sular ne kadar coşkun olsa ben giderim
Diyordu oğlu, yarın sen biraz ninemle otur
Zavallıcık yine kaç gündür işte hasta

- Olur
Biraz da sen çalış oğlum, biraz da sen çabala
Ninen baban, iki miskin, biz artık ölmeliyiz
Çocuk düşündü şikâyetli bir nazarla: - Ya biz
Ya ben nasıl yaşarım siz ölürseniz

Hâlâ
Dışarda gürleyerek kükremiş bir ordu gibi
Döğerdi sahili binlerce dalgalar asabi

- Yarın sen ağları gün doğmadan hazırlarsın
Sakın yedek biraz ip, mantar almadan gitme...
Açınca yelkeni hiç bakma, oynasın varsın
Kayık çocuk gibidir: Oynuyor mu kaydetme
Dokunma keyfine; yalnız tetik bulun, zira
Deniz kadın gibidir: Hiç inanmak olmaz ha

Deniz dışarda uzun sayhalarla bir hırçın
Kadın gürültüsü neşreyliyordu ortalığa

- Yarın küçük gidecek yalnız, öyle mi, balığa
- O gitmek istedi; "Sen evde kal!" diyor...
- Ya sakın
O gelmeden ben ölürsem

Kadın bu son sözle
Düşündü kaldı; balıkçıyla oğlu yan gözle
Soluk dudaklarının ihtizaz-ı hasirine
Bakıp sükut ediyorlardı, başlarında uçan
Kazayı anlatıyorlardı böyle birbirine
Dışarıda fırtına gittikçe pür-gazab, cuşan
Bir ihtilac ile etrafa ra’şeler vererek
Uğulduyordu...

- Yarın yavrucak nasıl gidecek

Şafak sökerken o, yalnız, bir eski tekneciğin
Düğümlü, ekli, çürük ipleriyle uğraşarak
İlerliyordu; deniz aynı şiddetiyle şırak -
şırak döğüp eziyor köhne teknenin şişkin
Siyah kaburgasını... Ah açlık, ah ümid
Kenarda, bir taşın üstünde bir hayal-i sefid
Eliyle engini güya işaret eyleyerek
Diyordu: “Haydi nasibin o dalgalarda, yürü!”

Yürür zavallı kırık teknecik, yürür; “Yürümek
Nasibin işte bu! Hâlâ gözün kenarda... Yürü!”
Yürür, fakat suların böyle kahr-ı hiddetine
Nasıl tahammül eder eski, hasta bir tekne?

Deniz ufukta, kadın evde muhtazır... Ölüyor
Kenarda üç gecelik bar-ı intizariyle
Bütün felaketinin darbe-i hasariyle
Tehi, kazazede bir tekne karşısında peder
Uzakta bir yeri yumrukla gösterip gülüyor
Yüzünde giryeli, muzlim, boğuk şikâyetler...
Tevfik Fikret

***

BİR İÇİM SU
Güzel çoban, bir içim, bir yudum su testinden
Bugün sıcak yine pek, sanki ortalık yanıyor

Güzel çocuk senin olsun hayatım istersen
Niçin gözüm sana baktıkça böyle yaşlanıyor?

Güzel çoban, ne kadar tatlı söylüyorsun sen
Yalan da olsa içim doğru söyledin sanıyor

Güzel çocuk, bana bak, aldatır mıyım seni ben?
İçin bu yaşları boş anlıyorsa aldanıyor

Güzel çoban, bir içim, bir yudum su testinden
Bugün sıcak yine pek, sanki her yanım yanıyor

Tevfik Fikret

***

Sırada güncelliğini hiç yitirmeyen şiir var. Şair, doymak bilmez bir iştahla ülkemizi yiyenleri hikâye etmiş. Eski dil olduğu için yeni kuşak anlamakta zorlanabilir. Telaşa gerek yok! Öylede olsa şiirin tamamını anlıyoruz.

...

HAN-I YAĞMA
Bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır
Huzurunuzda titriyor - şu milletin hayatıdır
Şu milletin ki mustarip, şu milletin ki muhtazır
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin

Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir
Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir
Şu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir
Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı zi-safa sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin

Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say
Haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray
Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay
Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin

Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar
Gurur-ı ihtişamı var, sürur-ı intikaamı var
Bu sofra iltifatınızdan işte ab ü tab umar
Sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı can-feza sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin

Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malini
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini
Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak
Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı pür-neva sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin

Tevfik Fikret

***

Sırada bana ait şiirler var. Bugün şiirler değil, bir şiir sunacağım. İki hafta önce uzun olduğu için, kısa mesajla gönderilmemiş şiirlerden 81. şiiri öne almış, 80. şiiri bu haftaya bırakmıştım. Bugün okuduğunuz şiirler, biri dışında hepsi uzun olacak. Umarım sabrınızı zorlamış olmam.
...
80
Neden kalbim neden gamlısın
Her sabah güneş doğmuyor mu
Yağmur yağmıyor mu eylülle beraber
Sevdiklerin çok da, sevenin yok mu
Uzattığın ele el verenin yok mu
Sen geçmedin mi gök kuşağının altından hiç
Biliyorum garip kuşsun, yerin yurdun belli değil
Ordan oraya uçup durdun durmadan
Rüzgârlarla sürüklendin ordan oraya
Konacak dalın yok, biliyorum
Sürekli uçamazsın, kanadın yorulur
Şahinler kapar seni havada
Yerde darı arasan yılanlar yutar seni
Bir eli var sevdiğinin sıcak, şefkatli
Git avucundan iç suyunu
Sönmez içindeki ateş yalnızlıkla
Başını koy omuzuna
Bırak dökülsün iki inci tanesi gözlerinden
Tüm ilaçlardan şifalıdır, korkma ağla
Utanma erkeksin diye
Erkeksin diye kaskatı olmak mecbur rol değil
Sinema filminden çalınmış rol değil hayat
Doya doya, duya duya ağla
Bir damla göz yaşı asırların
Kinini ve kirini siler pir-ü pak olursun
Hiçbir şey son, hiçbir şey felaket değil
Ne batık şehirlerin üstüne
Yeni şehirler kuruldu, bilmez misin
Gidenler gitti, geri gelen yok
Sevgiler mi yeşeriyor mezarlarda
Yaslanacak bir omuz arama, o yanında
Sana senden yakın görmüyor musun
Candır, canandır o
Bir sana yanandır o
Lâkin o ketum, sözcük cimrisi biraz
Sevgi sözcükleri durur cebinde, hiç sarf etmez
Neden kalbim neden gamlısın
Bilmiyorsun belki ama çok şanslısın
Biliyorum adını duydukça ürperir titrersin
Gözlerinde nisan gökleri parlar hemen
Her sevgide neşe, ümit ve sevinç, hüzne bulanmıştır
Bu yüzden gözlerini ışıktan kaçırırsın

Aydın Göle
05 eylül 2003

***

Bu haftalıkta bu kadar. Hepinize huzurlu bir hafta sonu diliyorum.


Yayın Tarihi: 04.01.2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder