Bu yazının ilk bölümüne başlarken
ne demiştik? “Bu dünyada kimse kalıcı değil. Bir süre yaşadıktan sonra süngüyü
düşürüp, tası tarağı toplayıp ve sancağı gönderden çekip bu dünyadan gideceğiz
elbette. Bu dünyaya kazık kakmaya gelmedik. Bir aile büyüğümüz ‘Allah ölümünde
hayırlısını versin’ derdi” demiştik. Ölümler bizim irademizin dışında bir
olaydır. Ölüm meleğinin nerde, nasıl kapımızı çalacağı belli değildir. Önemli
olan korkutmadan ve acı çektirmeden bizlere “terk-i diyar” eylememizi
sağlamasıdır.
Bazı ölüm tiplerini okuyunca
ölümün bile kültür düzeyimizle, kültüre bağlı yaşama biçimimizle ilgisi
olduğunu göreceksiniz. Bunların neler olduğunu böyle ölenleri ve yakınlarını
rencide etmemek için sıralamaya gerek yok! Şu mobese kameraları ile ölüm
konusunda son derece kültürsüz olduğumuz ortaya çıkıyor zaten. Ölüm haberleri
hoş bir konu değil. Sıkılırsanız okumayın. Okursanız ölümle gülünmez ama
haberin şekli sizleri gülümsetebilir. Bu gün bir çoğunu daha önce çeşitli
biçimlerde öğrendiğinizi zannettiğim bu haberlerden oluşturduğum yazı dizimizin
2. ve son bölümünü sunuyorum.
Artık nüfus sayımı eskisi gibi
yapılmıyor. O yüzden nüfusumuzun sayıldığından haberimiz bile olmuyor. Zaman
zaman nüfus sayımızdan söz edilirken verilen sayı ile hiç artmadığımızı
sanıyorum. Oysa ne debdebeli nüfus sayışımız vardı eskiden. Beş yılda bir
kerede olsa kapısı çalınıp varlığı hatırlanan çok insan bilirim. O memurlarda
büyük bir ciddiyetle, büyük bir vekarla işlerini yaparlardı. O yıllardan bir
haberde vereyim size. Gebze TEM Otoyolunda nüfus sayımı nedeniyle kendisinden
başka kimsenin bulunmadığı yolda sayım görevlisi bariyerlere çarparak ölmüştü.
Biz böyle bir milletiz işte.
Trafik kazalarımızda ayrı bir
facia. Kaza sonrasında yaralıları kurtarmaya çalışmak başlı başına bir facia.
Kurtarmayı bilmiyoruz, yardım yapmayı bilmiyoruz. Çok başı boş bir milletiz.
Halktan vazgeçtim, işi bu olanlar bile bilmedikten sonra başka söze gerek
kalmaz. Ambulansla gelip sedyeye aldıkları yaralıyı sedyeden düşürenler,
ambulansın kapısını kapatmayı unutup sedyeyle birlikte yaralının araçtan
fırlamasına sebep olanlar, yada kazadan yaralı olarak kurtarılıp, hastaneye
kaldırılırken ambulansın kaza yapması sonucu gelen ölümleri yurdumuzun her
yerinde çok duyduk.
Biz Adapazar’lılar ülke genelinde
pek iyi anılmayız. Bir yazısında yazısında Sedat Balta üstadımızda gelişmiş
şehirlerin dibinde olupta yeterince gelişemeyen şehrimizden söz ederken pekte
haksız değildi. Çok boş, hayta boş vermiş bir insan yapımız var. İçki, kumar ve
hovardalık bir çok insanımızın vazgeçilmez tutkusu. Adapazarı Hendek arasında TEM
otoyolunda seyreden bir araçtaki Alkollü beş kişinin; süper fm’de çalmaya
başlayan oynak bir şarkı sonrası aracı sağa çekmesi ve otoyolda göbek atmaya
başlaması üzerine 5 kişiden 3’ünün ayrı ayrı araçların çarpması sonucu ölmesi
dünyanın neresinde görülebilir? Bırakın dünyayı ülkemizin başka kentinde bile
böyle bir olaya rastlanmaz herhalde.
Keyfimiz için neleri göze almayız
ki? Dünyanın bir ucunda bile olsa keyfimiz için gereken neyse alır geliriz.
Yaşamak tutku değildir bizim için, tutku keyifimizdir. Keyfimiz tam olsun
gerisi hiç önemli değil. Ölümlü dünya nede olsa. Karabük Demir Çelik Fabrikalarında
bir işçinin 600 tonluk pres makinesinin arasında emeklemek suretiyle 2450
santigratlık fırında sigarasını yakmaya çalısması bunun içindir işte.
Vazifelerimizi yapmayız ama
Üzerimize vazife olmayanları yapmadan duramayız. Her konuda ahkâm kesmeye
bayılmamız bunun göstergesidir bence. Kocaeli Dilovasi İskelesinde Denizcilik
işletmesinde çalışan geminin 3. mühendisi kimseye haber vermeden buhar kazanına
girmiş. Buhar kazanının kapağını açık gören işgüzarın biri kapağı kapatmış.
Ardından gemi denize açılmış.
Erkek bir milletiz vesselam. Her
haltı yeriz ama konu erkeklik gururu oldu mu ona toz kondurmayız,
konduramayız.Ya buna ne dersiniz? İstanbul, Ayazağa Sanayi Sitesinde bir
marangozhanede çalışan işçiler iş çıkışı üzerlerindeki talaşları kompresör ile
temizlemektedirler. Bu arada arkadaşına yardımcı olan isçi Ali, şaka olsun
diye, Burhan’ın neticesine doğru hava tutar. Buna içerleyen Burhan, ‘Öyle şaka
olmaz böyle olur’ diyerek hava tabancasını alır ve arkadaşı Ali’nin
makatına sokar. Bağırsakları patlayan Ali hastane yolunda Hakkın rahmetine
kavuşur.
Konya’nın Meram Mahallesinde olması
mümkün olamayan bir olay olmuş, hayretten küçük dilimi yuttum. Aynı iş yerinde ayrı
ayrı gece ve gündüz vardiyasında çalışan baba oğuldan biri motorsiklet ile işe
giderken diğeri bir başka motorsikletle ile eve dönüyormuş. Yol üzerindeki sert bir virajda karşılaşmışlar. Birbirlerine
selam vermek isterken çarpışıp beraberce ölmüşler.
Bu haber İzmir Göztepe’demi yoksa
İstanbul Göztepe’de mi olmuş bilmiyorum. Sonuçta bir Göztepe’de olmuş, önemli
olan o. Şimdilerde Göztepe Parkı’nın olduğu yerde 1971 yılında Göztepe
Lunaparkı varmış. Olay işte bu Lunaparkta olmuş. Parkın 2 kafadar gece bekçisi
uçan sandelyeyi çalıştırıp bir güzel kurulmuşlar. Uçan sandalye yavaş yavaş
hareket etmeye başlarken binmiş olmalılar. Hızlanınca durduran olmadığı için
inememişler ve iki bekçide bütün gece kusarak hakkın rahmetine kavuşmuşlar.
Nerden kalmıştır bilmiyorum ama
parmak çıtlatmak gibi kafasını sertçe sağa sola oynatarak boynunu çıtlatanlar
var. Çok tehlikeli bir harekettir. Boyun damarlarının kopmasına yol açabilir.
Bu hareketin sonunda en azından felç olma ihtimali vardır. Berberler
müşterilerine bunu bir hizmet olarak sunar. Erzurum’da bir berber Traş ettiği
müşterisinin rahatlatır diye aniden sağa
sola çevirdiği boynunu kırması nedeniyle o müşteri koltukta rahmetlik olmuştu.
BİTTİ
Yayın Tarihi: 08.05.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder