07 haziran 1952 yılında İstanbul’da doğan yazar Ferit Orhan Pamuk , 2006 yılında Nobel Ödülünü kazanarak bu ödülü alan en genç iki kişiden biri olmuştur. Kitapları elli sekiz dile çevrildi ve yüzü aşkın ülkede yayımlandı. 2005 yılında Prospect dergisi tarafından dünyanın 100 entelektüeli arasında gösterilirken, 2006 yılında ise TIME dergisi tarafından dünyanın en etkili 100 kişisinden biri seçildi. (Ansiklopedik bilgiler böyle. Asıl gerçekleri yazının ilerleyen satırlarında okuyacaksınız.)
Suriyeli şair Ali Ahmet Said ile aday olduğu yıl İsveç Akademisi, kendisine Nobel Ödülünü verirken
“2006 Nobel Edebiyat Ödülü ‘Kentinin melankolik ruhunun izlerini sürerken kültürlerin birbiriyle çatışması ve örülmesi için yeni simgeler bulan’ Orhan Pamuk’a verilmiştir.” Demişti.
Bu ödülü alana kadar aşağıda verdiğim listedeki son iki kitap hariç 7 roman, 1 senaryo, 1 yazı ve söyleşilerinden seçmeler ve 1 anı kitabı yayınlanmıştı.
Cevdet Bey ve Oğulları, roman, İstanbul, Can Yayınları, 1982,
Sessiz Ev, roman, İstanbul, Can Yayınları, 1983,
Beyaz Kale, roman, İstanbul, Can Yayınları, 1985,
Kara Kiyap, roman, İstanbul, Can Yayınları, 1990,
Gizli Yüz, senaryo, İstanbul, Can Yayınları, 1992,
Yeni Hayat, roman, İstanbul, İletişim Yayınları, 1994,
Benim Adım Kırmızı, roman, İstanbul, İletişim Yayınları, 1998,
Öteki Renkler, yazılarından ve söyleşilerinden seçmeler, 1999,
Kar, roman, İstanbul, İletişim Yayınları, 2002,
İstanbul: Hatıralar ve Şehir, anı, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2003,
Nobel ödülünden sonra yazdığı son iki kitabı şunlar:
Masumiyet Müzesi, roman, İstanbul, İletişim Yayınları, 2008,
Babamın Bavulu, anı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2007,
Yazar Leyla Erbil, Orhan Pamuk’un romanlarındaki soğukluğu, içinde kendisinin olmayışına bağlar. Ona göre yazarın romanları Ortadoğu ve Hint destanlarının izlerini taşır. Bu destansı özelik nedeniyle romanlarda kaygan zaman geçişleri ve farklı zamanların üst üste binişleri görünür. Bu yüzden kahramanları soyuttur, yaşayan varlıklar değillerdir.
Leyla Erbil’in Orhan Pamuk hakkında söyledikleri bu kadarla kalmıyor. “Orhan Pamuk kendisinin Türk romanına uzun cümlelerle yazmayı getirdiğini belirterek, solcu yazarların kısa cümlelerle yazmalarının anlamı kolaylaştırdığını, fakat edebi dilin bozulduğunu söylüyor.” “Bu yüzden Türk romanı çok sığ ve çok yoz kaldı” diyen Orhan Pamuk’a Leyla Erbil sade ve basit yazmanın zorluğundan dem vurarak ve nice klasik eserlerin sade basit ve duru anlatımıyla değer kazandıklarını belirterek karşı çıkıyor.
Şimdi gelelim işin başka tarafına. Biz yaratılan Orhan Pamuk efsanesiyle uyutulduk mu acaba? Evet uyutulduk! Nasıl mı dediniz? Buyurun Özdemir İnce’nin bu konuda yazdığı iki yazıdan yaptığım alıntıları okuyalım:
“EN eski arkadaşlarımdan, Can Yayınları’nın kurucusu rahmetli Erdal Öz’e danışmanlık yaparken Orhan Pamuk’un “Cevdet Bey ve Oğulları”nı yayınlamasını desteklemiştim.
Bu destek çok önemliydi, çünkü kaldırıma düşmüş ve işportada bile satılamayan bu kitabı yayınlamak konusunda kararsızdı Erdal.”
Özdemir İnce daha sonra Orhan Pamuk’un romanlarının edebiyat değeri olarak değerlendirme yazısı yazma yerinin edebiyat dergileri olduğunu belirterek, bir bakıma Hürriyet Gazetesindeki köşe yazısı içinde anmasa bile görüşlerini ima etmiş oluyor.
“Bu satırlardan anlaşılabileceği gibi Orhan Pamuk hakkında olumlu bir duygu ve düşüncem yok. Hele dünkü yazımda yazdıklarımı ve “Masumiyet Müzesi” tasarısınıİstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projesinden aldığı (alacağı) para ile gerçekleştirdiğini (gerçekleştireceğini) öğrendikten sonra olumsuz duygu ve düşüncelerim iyice azdı.”
İşin burasında bu yazıya ara verelim, Özdemir İnce’nin o yazısına da gelecek yazıda bir göz atalım.
DEVAM EDECEK
Yayın Tarih: 20.01.10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder