ÇİZGİ-YORUM COŞKUN GÖLE
Yazılarımda karikatürlerini gördüğünüz kardeşim Coşkun Göle bu sabah gene bir hikâye gönderdi. Yazanı belli değil ne yazık ki.. Bilirsiniz, internette böyle hikâyeler dolaşır durur. Kimileri gerçekten çok güzeldir. İşte bu da onlardan biri. Konunun özüyle oynamadan fakat biraz farklı anlatacağım için hikâyeyi bilenler beni bağışlasın.
***
Dindar bir yaşlı kadın bütün dualarını yüksek sesle yaparmış.
“Allah’ım sana şükürler olsun. Kimseye rezil-rüsva etmediğin bir ömür verdin bana, zorluklara göğüs gerecek sabır, en olmazı olduracak güç, sorunları çözecek bilgi, hepsine direnecek sağlık verdin. Belki çok güzel değildim, ama tatlı dil verdin, sohbetlerden büyük haz aldım. Belki mal mülk zenginliğim olmadı, ama seherin uyanışında horozların sesleri ve kuş sesleriyle doldu odam. Çiçeklerin en güzel kokusuyla evim, bahçem misler gibi koktu. Yapay değildi hiç bir şey. Domates; domatesti, kavunsa kavun. Ağaçlarımın dalları kırıldı verdiğin meyvalarla. Sana nasıl şükretsem azdır Allah’ım. Şükürler olsun Allah’ım, şükürler olsun. Cennet bir vasıta, seni görmek için. Cemalini görenlerden eyle Allah’ım beni..”
Ve ardından her defasında yan komşusunun sesini duyarmış:
“Tanrı yoktur kadın, tanrı yoktur.”
Yaşlı kadın ne kadar sinirlense de yine her sabah böyle dua edermiş, komşusu da inatla her seferinde ona öyle bağırırmış...
Neyse, bir akşam, komşusu yaşlı kadına bir oyun etmeye kalkmış... Markete gidip bir sürü meyve sebze ekmek vs. alıp torbalara doldurmuş, yaşlı kadının kapısının önüne bırakmış.
Ertesi sabah yaşlı kadın kapıyı açıp da yiyecekleri görünce çok şaşırmış ve sevinçle bağırmış:
“Sana şükürler olsun Allah'ım, bu gönderdiğin yiyecekler için sana şükürler olsun!”
Ağacın arkasından onu seyreden komşusu seslenmiş:
“Tanrı yok kadın Tanrı yok! O yiyecekleri ben aldım!”
Ağacın arkasından onu seyreden komşusu seslenmiş:
“Tanrı yok kadın Tanrı yok! O yiyecekleri ben aldım!”
Yaşlı kadın hiç istifini bozmamış:
“Yüce Allah’ım sana ne kadar şükretsem azdır! Hem bu yiyecekleri göndermişsin, hem de parasını şeytana ödetmişsin!”
***
Bu hikâyedeki ince espriyi hayatımızın kuralı haline getirirsek önemli bir korunma kalkanı edinmiş oluruz. Bu sanıldığı kadar zor bir şey de değil. Böyle bir kuralı edinerek her kötü görünen şeyi kendi anlayış ve kavrayışımıza orantılı olarak, zararsız, hatta bir ölçüde yararlı hale döndürmemiz mümkün olacaktır.
Şu an ülkemizin içinden geçtiği dar kapıları fırsata dönüştürme işi de böyle bir kurala sahip bireylerin çokluğuna bağlı. Burada da sabırlı ve dayanıklı olmak gerekiyor. Bu çağda bir kurtarıcı lider çıkmadığına göre iş bizlere düşüyor. Herkes bulunduğu yere göre, hem kendini, hem bulunduğu yeri, iyi niyet ve sabırla korursa, bunun için çaba gösterirse, görmemizi istediğim büyük resmi, Allah’ın (nihai büyük resmin yapıcısı da o.) izniyle yapanların elinden almış oluruz. Hem de bedelini gene onlara (yani: Şeytana) ödeterek…
Yayın Tarihi: 09.01.10 (bir gün gecikmeli basıldı)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder