30 Ocak 2011 Pazar

DOLANDIRICILIK; ALDATMA VE ALDANMA HİKÂYELERİ

Çeşitli aldatılma hikâyeleri okudum. Tanıdıklarım arasında aldatılanlarıda gördüm. Kimsenin bu duruma düşmesini dilemem. Hele aciz durumda olanları umut tacirliği yaparak aldatmak her halde affedilir şey değildir. Geçen gün bir bayan arkadaşım facebook’ta gerçek olduğuna inanamayacağınız bir haber paylaşmıştı. Haber her açıdan incelenmesi gereken içerikte. Önce haberi okuyalım mı, ne dersiniz?

***

Kayseri’de hırsızın biri, bir evin çatısına çıkmış ve anten kablosunu kesmiş. Evin reisi de tam TV’ye dalmışken yayın kesilince televizyonunu biraz kurcalamış. Ama arızanın ne olduğunu anlamamış.

“Bozuldu herhalde” diyerek yatmış.

Ertesi gün adam işe gittikten sonra hırsız kapıyı açıp adamın karısına,

“Yenge, beni ağabey gönderdi, televizyon bozuk, alın da bir bakın dedi” demiş.

Kadıncağız da televizyonu vermiş. Akşam adam eve geldiğinde televizyonu göremeyip de ne olduğunu sorunca karısından olayı öğrenmiş. Adamın beyni dumura uğramış tabii. O hafta sonu adamla karısı balkonda keyif yaparlarken hırsız aşağıdan ıslık çala çala onlara bakarak geçmiş.

Kadın hırsızı tanımış.

“Bak bey! Televizyonu çalan adam işte buydu” demiş.

Adam bunu duyunca pijamalarla adamı kovalamaya başlamış. 5 dakika sonra başka bir adam adamın evine gelip, karısına kimlik göstermeden;

“Hanımefendi ben polisim, beyefendi hırsızı yakaladı. Bizi aradı. Biz onları aldık karakola götürdük. Şimdi karakoldalar. Beyefendinin üstünde pantolonu yoktu. Pantolonuyla, cüzdanını istiyor.” Demiş.

Kadın da hiçbir şey demeden polis olduğunu söyleyen kapıdaki adama eşinin pantolonuyla cüzdanını vermiş.

Evin adamı hırsızı uzun süre kovaladıktan sonra kan ter içinde eve dönmüş...

Kadın kocasının pijamalarla geri geldiğini görünce bir kere daha aldatıldıklarını anlamış ama iş işten geçmiş.

***

Bu haberi okuduğumda aklıma çocukluğumda yaşadığımız buna benzer bir olay geldi. Yanlış hatırlamıyorsam 1962 yılıydı. Bir gün öğle üzeri kapımız çaldı. Tamda bir sokak ötede oturan babamın teyzesine gitmeye hazırlanıyorduk. Annem kapıyı açtı. Gelen yabancı ve yaşlı bir teyzeydi. Susamış, bir bardak su istiyordu. Beni görünce sevgi sözleriyle süsleyerek bana övgüler düzdü. Annem suyu getirince o yaşlı teyze beni okuyup üfleyerek sakatlığımdan kurtarabileceğini söyledi. Bunun için bir leğen su, bir makas, bir paket tuz, bir kalıp beyaz sabun ve birkaç giyecek eşyayla bir çamaşır ipi istedi. Kendine göre dualar okuyup tuz ve sabun kattığı bir leğen suyu bir gece dışarıda ayazda bekletilmesini istedi. Ertesi gün sabah gelip beni o suyla yıkayacaktı. Diğerlerini alıp gitti. Bizde gitmek için hazırlandığımız babamın teyzesine gittik. Ben oldukça küçük olduğum için olan bitenin farkında değildim, fakat annemin heyecanını fark ediyordum. Sohbetin bir yerinde annem bu konuyu açarak babamın teyzesini ertesi gün sabahtan bize gelmesi için davet etti. Az şey mi? Yabancı yaşlı teyze gelip beni özel okumalarla ayazda bekletilmesini söylediği suyla yıkadıktan sonra yürüyecektim. Buna annem ve babamın teyzesi ümitlenmişlerdi. Doktorlar çare bulamamıştı ama Allah belki bu yabancı yaşlı teyzeyi vesile etmiş olabilirdi. Ertesi sabah erkenden babamın teyzesi geldi. Ama o yabancı yaşlı teyze bir daha hiç gelmedi.

İşte o yabancı yaşlı teyze bir umut taciriydi. Böyle insanlar her fırsattan faydalanmayı bilirler.

Bir tanıdığımız vardı. Oğulları Almanya’da çalışıyordu. Kendileri yaşlılıklarında gelinlerine ve torunlarına ana babalık yaptılar. Oğulları her yıl yaz tatilinde, bazen de yılbaşında izne gelirdi. Uzun seneler kendisinden mektuplarla haber aldılar. O zamanlar evlere telefon almak öyle kolay şey değildi, çok sıra beklenirdi. Bir mektubun gidip gelmesi de en az 8-10 günü bulurdu. Kısaca oradan biriyle yollanan selamın değeri çoktu. Selamı getiren en azından selamı yollayanı çok yakın zamanda görmüştür. Sağlığı ve sıhhati konusunda dolaysız şahitlik eder. Bu da selamı getirilenin yakınlarını ferahlatır.

Bir gün; tanıdığımız o aileye, adamın biri Almanya’dan geldiğini, oğullarından selam getirdiğini söyler. O kadar iyi dersine çalışmıştır ki, Almanya’daki arkadaşı olduğunu söylediği kişi ve geldiği kişiler hakkında bir arkadaşın bilebileceği her şeyi bilir. Ortada kuşkulanılacak hiçbir şey bırakmaz.

Bunun üstüne onlarda adamı bir güzel ağırlarlar.

Adam kızını evlendirmek için gelmiş. Birkaç parça takı almak için çarşıya çıkacakmış. Kendisinin de takılar konusunda hiç bilgisi yokmuş. Tanıdıklarımızın kız torunlarının takılarını çok zarif bulmuş. Kendisine yardımcı olmalarını istemiş. Onlarda memnuniyetle kabul etmişler. Beğendiği birkaç parça takıyı tanıdığımız olan yaşlı adama yanına almasını, bildikleri bir kuyumcuya kendisiyle birlikte gelmesini önermiş. Denileni yapmışlar. Adam kuyumcuda gösterme bahanesiyle altınları alıp kuyumcuya göstermiş. Kuyumcu takıların değerini ve ne olduğunu anlatmış. Adam bunları birde kızına göstermek için eve gidip hemen döneceğini belirterek tanıdığımız yaşlı adamcağıza biraz beklemesini söylemiş ve dışarı çıkmış. Gidiş o gidiş. Bir süre sonra gerçeği anlarlar ama yapacak bir şey yoktur.

Bu aldatma ve aldanma hikâyeleri bitmez. Başta da dediğim gibi bayan arkadaşımın facebokta paylaştığı olayı ve bu olayları çeşitli açılardan incelemek lazım. Bu konularda başlı başına tez hazırlanabilir. Bu incelemeyi başka bir yazıya veya dizi yazıya bırakıyorum.

Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com

Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com


Yayın Tarihi: 17.01.11


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder