28 Eylül 2012 Cuma

ŞAİRLERİN ŞİİRLERİYLE SÖYLEDİĞİ 139


Merhaba sevgili okurlar.

Yaz biterken ve şimdilik yangından kurtulmuş gibi aramadığımız, ileriki zamanlarda aramaya başlayacağımız sıcak havalar şimdilik serinlerken yakında iyice soğuyacak. Kimi kışı sever, kimi yazı. Kimi ilkbaharı romantik bulur, kimi sonbaharın daha şiirsel olduğunu düşünür. Her mevsim kendine özgü güzelliklere sahip. Gönül neyi severse göz öyle görür. Bu günde gönlü şiiri sevmiş, gözü şairce görmüş bir şairimizden, Nihat Behram’dan söz edip şiirlerinden bir kaçını sizlere sunacağım.

Asıl adı Mustafa Nihat Behramoğlu olan Nihat Behram 18 Kasım 1946 yılında Kars’ta doğdu. Gazetecilik Yüksek Okulu’nu bitiren şairimizin ilk şiiri 1967 yılında yayınlandı. Ağabeyi Ataol Behramoğlu ile birlikte1975 yılında Militan dergisini ve sinemamızın çirkin kralı Yılmaz Güney ile birlikte “Halkın Dostları” dergisini 1979 yılında çıkardı. 1972 yılında çıkan ilk şiir kitabı “Hayatımız Üstüne Şiirler” yasaklandı. Yazdıklarından dolayı 12 Mart muhtırasından sonra oluşturulan parlamenter görünümlü askeri dönemde tutuklanarak iki yıl askeri cezaevinde yattı.

Cezaevinden çıktından sonra bir süre gazetecilik yaptı. Vatan gazetesinde Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın yaşamlarını ve mücadelelerini yazı dizisiyle anlattı. Yazı dizisi çok ilgi görünce “Darağacında Üç Fidan” adıyla kitap olarak basıldı. Bu yazı dizisi ve şiirleri yüzünden sivil ve sıkıyönetim mahkemelerinde kendisine davalar açıldı. “12 Eylül”de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından atıldı. 1996 yılında Türkiye’ye geri geldi. Şairimizin bugüne kadar 12 şiir kitabı yayınlandı. Şiirlerinde doğanın yeri ve sözcük dağarcığının zenginliği dikkat çekicidir.
Toplumcu Gerçekçi Şiir ilkelerini benimseyen Behram, şiirini yeni biçim ve temalarla zenginleştirdi. Yabancı dilden dilimize yaptığı kitap çevirileriyle de ilgi gördü.

Şimdi gelelim Nihat Behram şiirlerine...

...

ANACAN YİĞİTLEMELERİ

1
Canımdan can yolundu
Uğuldar anacanım
Dalı diken bürüdü
Filizim darda benim
Oy çakıl da çakıl kuduz dişleri
Körpe cani parçalamak işleri
Canımdan can duruldu
Sızıldar anacanım
Baharı kan surudu
Çiçeğim harda benim
Oy sinsi de sinsi hain güçleri
Aydınlığa tuzak kurmak işleri
Canımdan can budandı
Çağıldar anacanım
Bir sevdaya adandı
Yiğidim sırda benim
Oy civan da civan umut kuşları
Anaların can can açan düşleri

II
Gün doğar günüm olur
Solurum dünüm olur
Birisi benim yavrum
Gerisi gülüm olur
Vay kanlı da kanlı cellat elleri
Cellat ellerinde halkın gülleri
Işığı gözde çağır
Sözünü özde çağır
Yüreğin dağ rüzgarı
Acını közde çağır
Vay çatal da çatal yılan dilleri
Yılan dillerinde halkın gülleri

III
Yavrum benim çağıl çağıl
Sularda ışıldanır
Zulüm ona ölüm değil
Bin canda yankılanır
Oy seni de seni yavru ceylanım
Öcünü hıncıma yemin ettiğim
Tomurcuğum güne durmuş
Dal üstünde hızlanır
Düşmanları pusu kurmuş
Kan içinde gizlenir
Oy seni de seni yavru ceylanım
Ölümlerde gülüşüne kurbanım

IV
Can zulüm bağlarında
En güzel çağlarında
Alevlenmiş kuşum benim
Özgürlük dağlarında
Oy seni de seni yavru kartalım
Rüzgârını doruklarda tutanım
Bir yanım uzaklarda
Bir yanım tuzaklarda
Öfkeyle bilendi acım
Dişlenmiş kucaklarda
Oy seni de seni kanlı bağlarım
Günü gelir hesabını sorarım

Nihat Behram

***

DOĞADAN İSTEK

Beni geçmişin dehşetiyle besle
beni geleceğin özsuyuyla

Küpeler tak kulaklarıma kirazlardan
mendilimi fesleğenlerle yıka

Bana çılgın bir gürleyiş bellet
yankısıyla kapan üstüme geceleri

Benimle rüzgârları tanıştır
gözlerimi boralara düğümle

Beni kankardeşi bilsin gözyaşların
beni umudunla büyüle

Bana ıssız gecelerden yıldız kaymaları sun
beni ucu kıl birbirine sürtünen çakmak taşlarının

Koynuma başakları yıkayan yağmurunla yağ
kasıklarımı zeytin yapraklarıyla yenile

Ben seni esir alayım şiirlerle
Sen beni kul bil kendine

Nihat Behram

***

DOĞDUM BAĞLANDIM SANA

Bütün düşlerde olduğu gibi
anamın yaslı çehresinde olduğu gibi
içimde bir şeyler birikiyor

Savaşarak pişirilen toprağı
kıvır kıvır işleyen güneş
yitip gitti sanılan
bir sesi iletiyor

(...eriklere, ardıçlara, dallarını
yosunların bürüdüğü selvilere,
koruda kaybolan tavşanla, kaynağa
biriken pervanelere,
uçsuz bucaksız maviliğine denizlerin,
bulutu evcilleşmeyen dağların görkemine,
serin çığ taneleriyle ağırlaşan hasat rüzgârına,
yaylaların büyüsü keskin ayaza...)

Memleketim
4
Kınından sıyrılıp
ışıldamak için sabırsızlanan bıçak

Habersiz duruyor
terkedilmiş çocuklar gibi
gözlerinde kıvılcım güzelliğinden

Nihat Behram

***
ELLERİN AVUCUMDA İKİ ATEŞ DAMLASI

içeğinde yeni yeni kamaşan zerdalisi ömrümün,
gülüşümde çekirdeği sertleşmemiş ilk çağlam,
kızım benim, nazım benim,
gurbetelde sazım benim,
yalazlanmış can tanem,
körpe dalım bir tanem..
Sisini gözlerimin, içimdeki dumanı
seziverdin de sanki
acılandın uykunda,
sızlandın huysuzlandın..
Dudakların kurumuş, ter içindesin yavrum!
Kolsuz kanatsız kalmış
geceden beri başucundayım..
Çırpınarak anlamını arayan binlerce sözcük
kabukları koparılmış yaralar gibi
uğulduyor beynimde..
itiraf etmeliyim ki yavrum
çekip gitse de bir bir
ekmeğe, özgürlüğe, insanlık ve hayata dair
içimi dişleyen düşünceler,
senin bir gülücüğün şimdi
yaşamam için bana yeter.
Geceden beri başucundayım..
İşte, sabaha dayandı gün!
Aşsız, işsiz, kuruşsuz
bir ıssız bayırdayım.
Bebeğim, canımın kıvırcığı,
boranda fırtınada sürgün vermiş tomurcuk,
üzüm tanem, nar tanem,
acar yanım, bir tanem..
Kim kime, dum duma bir tufandayız;
günlerin ağzında kara bir gül
dikenleri tenimize dayanmış;
ürkütülmüş, sarılmış, acıyla sınanmışız..
İnim inim uykunda nasıl da yalnız
yanıyor yüzün yavrum,
yüreciğin kaşlarında tütüyor,
ellerin avcumda iki ateş damlası,
tutuşmuş rüyaların, sesin duyulmaz,
kendi kollarımızdan başka
saranımız yok bizim..
Yazım benim, güzüm benim,
yemin olmuş sözüm benim;
sana kuş bulmalıyım
sana düş bulmalıyım
gidip iş bulmalıyım..
Koynunda çırpınırken böyle çaresiz
kahrınla tanıştırdın bizi ey hayat
zehrinle tanıştırdın;
alışılmaz bildiğimiz nefrete alıştırdın!
Onurumuz:
senin için sakladığım tek servetim bu yavrum;
süt olmaz, aş olmaz, iş olmaz onurumuz..
sızım benim, gizim benim,
gurbetelde izim benim;
ateş almış taş altında kalmışız,
gün olur hesabını sorarız elbet.

Nihat Behram

***

HAPİSHANEDEKİ ARKADAŞIMA

Sevgili  kardeşim:

Belli ki
gömleğinin yakasında kuruyan ter
bu bahar
tarlaların tozunu taşımayacak
kasketinin gölgesini
küçük üzümleri andıran gözlerini
bir selvi yaprağı gibi korumayacak

Sana
tomurcuklu bir dal yollamıştım

bir kaç kitap
bir kilo portakal
Ve
“dostları özlemle kucaklamayı unutma” dizesini
almadılar

geçen yaz-hatırlarsın-
ilk meyvasını veren bir fidandan
ham zerdaliler toplayıp
uzun yollar boyunca
esaret ve zafer üstüne
marşlar söylemiştik

yaşadığın günlerin hesabını soranlara
bildiğin marşları söylemeyi unutma

Nihat Behram

***

HESAPSIZ DUYGULAR

Bil ki
üzgün bırakıp ayrılırken
caddeler
kaldırım taşlarıyla örtülmüş uçurumlardır.

Bilinçsizce mırıldanışta ansızın hatırlanan
bir şarkı gibidir dönüşündeki haz

Uzun uzun ağlamak için güdülen hasret
bazen nelere değmez
subaşından ürkütülmüş ceylanın
sekerek kaçarken ırmağa saldığı kader
sanki süzülüp kalbine gelir

Yanıp sönen solgun
ve kararsız ışıkları sehrin
topraklarda ışıldasa da yıldızlar kadar
gözlerimde yoğunlaşan anlamsız bakış
takılıp gölgesine derinliklerin
uzaklaşır.

Oysa tayların körpecik kuyruğuna
parlak yelesine bağlanan kurdela
huylarını gizlice dizginlemek içindir

Ve bilmediğim acılar
yemişine kuşların konmadığı ağaçlar
sarmaşıklar altında

Seni birazdan ay batarken anacağım
fakat unutma ki yaşamak
sonsuz bir tadla onarıyor
hırçın bir çocuğun ısırdığı elmayı

Nihat Behram

***

MANASTIR KUŞÇUSU

zor bir nakış gibi işliyorum
liseyi ve aşkı
hüzünden bir kanaviçeye

Üveyikler ibibikler arıyorum
kandillerle gece çullukları
bana bir salgını çağrıştıran bıldırcınlar
lise öğretmenlerinin dolduğu odalardan
sarı asmalar ürküyor koştuğumda

kim bilir kuşların öldüğünü
rüzgâr geçerken selviler arasından
sepetime diken gülleri toplayıp
annemin güzelliğine üzgün
kuşlar vurduğumu benim
çağlalar çaldığımı
kim bilir halâ nasıl süslüyor beni
o yusufçuk sesleri

şimdi kumruların angutların kaçıştığı
çocukların mavi serçeler topladığı
aile albümünden bir yüreği
hızla soyunuyorum
hızla soyunuyorum karanlık koynumdan
liseli kitaplarımı

Nihat Behram


Bu haftada her hafta olduğu gibi yazımızın sonuna geldik sevgili okurlar. Şurup gibi havaları fırsat bilip renklerin bayramı bu sonbahar mevsiminde dağ bayır demeden gezmeye çıkın. Yanınıza gözleri 24 saat bilgisayara bakmaktan kan çanağına dönen çocuklarınızı da alın. Onlara sanal alem yerine gerçek dünyayı tattırın. Birde arabanızda radyo çalar varsa ki bütün arabalarda vardır, FM bandında ilimizdeki frekansı 100.5 olan radyo 4’ü açın. Türkülerin ve Türk Sanat Müziğinin kendine, daha doğrusu bize has tatlarıyla tanışmalarını sağlayın. Hiç eleştirmeden sadece kendi zevkinizi ortaya koyarak müzikten başka her şeye benzeyen “rep” müziğinden kurtulmaları böylelikle mümkün olabilir bakarsınız. Gelecek nesillerin ülkesine yabancılaşmadan yetişmeleri sadece okulla değil sizin okul dışı katkılarınızla gerçekleşecektir.

İyi pazarlar hepinize..  




Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Gazete Adresimiz: www.anadolumedyagrup.com


Yayın Tarihi: 09.09.2012 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder