Merhaba sevgili okurlar.
Yaz biterken ve şimdilik yangından kurtulmuş gibi
aramadığımız, ileriki zamanlarda aramaya başlayacağımız sıcak havalar şimdilik
serinlerken yakında iyice soğuyacak. Kimi kışı sever, kimi yazı. Kimi ilkbaharı
romantik bulur, kimi sonbaharın daha şiirsel olduğunu düşünür. Her mevsim
kendine özgü güzelliklere sahip. Gönül neyi severse göz öyle görür. Bu günde
gönlü şiiri sevmiş, gözü şairce görmüş bir şairimizden, Nihat Behram’dan söz
edip şiirlerinden bir kaçını sizlere sunacağım.
Asıl adı Mustafa Nihat Behramoğlu olan Nihat
Behram 18 Kasım 1946 yılında Kars’ta doğdu. Gazetecilik Yüksek
Okulu’nu bitiren şairimizin ilk şiiri 1967 yılında yayınlandı. Ağabeyi
Ataol Behramoğlu ile birlikte1975 yılında Militan dergisini ve
sinemamızın çirkin kralı Yılmaz Güney ile birlikte “Halkın Dostları” dergisini
1979 yılında çıkardı. 1972 yılında çıkan ilk şiir kitabı “Hayatımız
Üstüne Şiirler” yasaklandı. Yazdıklarından dolayı 12 Mart muhtırasından
sonra oluşturulan parlamenter görünümlü askeri dönemde tutuklanarak iki yıl askeri
cezaevinde yattı.
Cezaevinden çıktından sonra bir süre gazetecilik yaptı. Vatan gazetesinde Deniz
Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın yaşamlarını ve
mücadelelerini yazı dizisiyle anlattı. Yazı dizisi çok ilgi görünce “Darağacında
Üç Fidan” adıyla kitap olarak basıldı. Bu yazı dizisi ve şiirleri yüzünden
sivil ve sıkıyönetim mahkemelerinde kendisine davalar açıldı. “12 Eylül”de Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlığından atıldı. 1996 yılında Türkiye’ye
geri geldi. Şairimizin bugüne kadar 12 şiir kitabı yayınlandı. Şiirlerinde
doğanın yeri ve sözcük dağarcığının zenginliği dikkat çekicidir.
Toplumcu Gerçekçi Şiir ilkelerini benimseyen Behram, şiirini
yeni biçim ve temalarla zenginleştirdi. Yabancı dilden dilimize yaptığı kitap
çevirileriyle de ilgi gördü.
Şimdi gelelim Nihat Behram şiirlerine...
...
ANACAN YİĞİTLEMELERİ
1
Canımdan can yolundu
Uğuldar anacanım
Dalı diken bürüdü
Filizim darda benim
Oy çakıl da çakıl kuduz dişleri
Körpe cani parçalamak işleri
Canımdan can duruldu
Sızıldar anacanım
Baharı kan surudu
Çiçeğim harda benim
Oy sinsi de sinsi hain güçleri
Aydınlığa tuzak kurmak işleri
Canımdan can budandı
Çağıldar anacanım
Bir sevdaya adandı
Yiğidim sırda benim
Oy civan da civan umut kuşları
Anaların can can açan düşleri
II
Gün doğar günüm olur
Solurum dünüm olur
Birisi benim yavrum
Gerisi gülüm olur
Vay kanlı da kanlı cellat elleri
Cellat ellerinde halkın gülleri
Işığı gözde çağır
Sözünü özde çağır
Yüreğin dağ rüzgarı
Acını közde çağır
Vay çatal da çatal yılan dilleri
Yılan dillerinde halkın gülleri
III
Yavrum benim çağıl çağıl
Sularda ışıldanır
Zulüm ona ölüm değil
Bin canda yankılanır
Oy seni de seni yavru ceylanım
Öcünü hıncıma yemin ettiğim
Tomurcuğum güne durmuş
Dal üstünde hızlanır
Düşmanları pusu kurmuş
Kan içinde gizlenir
Oy seni de seni yavru ceylanım
Ölümlerde gülüşüne kurbanım
IV
Can zulüm bağlarında
En güzel çağlarında
Alevlenmiş kuşum benim
Özgürlük dağlarında
Oy seni de seni yavru kartalım
Rüzgârını doruklarda tutanım
Bir yanım uzaklarda
Bir yanım tuzaklarda
Öfkeyle bilendi acım
Dişlenmiş kucaklarda
Oy seni de seni kanlı bağlarım
Günü gelir hesabını sorarım
Canımdan can yolundu
Uğuldar anacanım
Dalı diken bürüdü
Filizim darda benim
Oy çakıl da çakıl kuduz dişleri
Körpe cani parçalamak işleri
Canımdan can duruldu
Sızıldar anacanım
Baharı kan surudu
Çiçeğim harda benim
Oy sinsi de sinsi hain güçleri
Aydınlığa tuzak kurmak işleri
Canımdan can budandı
Çağıldar anacanım
Bir sevdaya adandı
Yiğidim sırda benim
Oy civan da civan umut kuşları
Anaların can can açan düşleri
II
Gün doğar günüm olur
Solurum dünüm olur
Birisi benim yavrum
Gerisi gülüm olur
Vay kanlı da kanlı cellat elleri
Cellat ellerinde halkın gülleri
Işığı gözde çağır
Sözünü özde çağır
Yüreğin dağ rüzgarı
Acını közde çağır
Vay çatal da çatal yılan dilleri
Yılan dillerinde halkın gülleri
III
Yavrum benim çağıl çağıl
Sularda ışıldanır
Zulüm ona ölüm değil
Bin canda yankılanır
Oy seni de seni yavru ceylanım
Öcünü hıncıma yemin ettiğim
Tomurcuğum güne durmuş
Dal üstünde hızlanır
Düşmanları pusu kurmuş
Kan içinde gizlenir
Oy seni de seni yavru ceylanım
Ölümlerde gülüşüne kurbanım
IV
Can zulüm bağlarında
En güzel çağlarında
Alevlenmiş kuşum benim
Özgürlük dağlarında
Oy seni de seni yavru kartalım
Rüzgârını doruklarda tutanım
Bir yanım uzaklarda
Bir yanım tuzaklarda
Öfkeyle bilendi acım
Dişlenmiş kucaklarda
Oy seni de seni kanlı bağlarım
Günü gelir hesabını sorarım
Nihat Behram
***
DOĞADAN İSTEK
Beni geçmişin dehşetiyle besle
beni geleceğin özsuyuyla
Küpeler tak kulaklarıma kirazlardan
mendilimi fesleğenlerle yıka
Bana çılgın bir gürleyiş bellet
yankısıyla kapan üstüme geceleri
Benimle rüzgârları tanıştır
gözlerimi boralara düğümle
Beni kankardeşi bilsin gözyaşların
beni umudunla büyüle
Bana ıssız gecelerden yıldız kaymaları sun
beni ucu kıl birbirine sürtünen çakmak taşlarının
Koynuma başakları yıkayan yağmurunla yağ
kasıklarımı zeytin yapraklarıyla yenile
Ben seni esir alayım şiirlerle
Sen beni kul bil kendine
beni geleceğin özsuyuyla
Küpeler tak kulaklarıma kirazlardan
mendilimi fesleğenlerle yıka
Bana çılgın bir gürleyiş bellet
yankısıyla kapan üstüme geceleri
Benimle rüzgârları tanıştır
gözlerimi boralara düğümle
Beni kankardeşi bilsin gözyaşların
beni umudunla büyüle
Bana ıssız gecelerden yıldız kaymaları sun
beni ucu kıl birbirine sürtünen çakmak taşlarının
Koynuma başakları yıkayan yağmurunla yağ
kasıklarımı zeytin yapraklarıyla yenile
Ben seni esir alayım şiirlerle
Sen beni kul bil kendine
Nihat Behram
***
DOĞDUM BAĞLANDIM SANA
Bütün düşlerde olduğu gibi
anamın yaslı çehresinde olduğu gibi
içimde bir şeyler birikiyor
Savaşarak pişirilen toprağı
kıvır kıvır işleyen güneş
yitip gitti sanılan
bir sesi iletiyor
(...eriklere, ardıçlara, dallarını
yosunların bürüdüğü selvilere,
koruda kaybolan tavşanla, kaynağa
biriken pervanelere,
uçsuz bucaksız maviliğine denizlerin,
bulutu evcilleşmeyen dağların görkemine,
serin çığ taneleriyle ağırlaşan hasat rüzgârına,
yaylaların büyüsü keskin ayaza...)
Memleketim
4
Kınından sıyrılıp
ışıldamak için sabırsızlanan bıçak
Habersiz duruyor
terkedilmiş çocuklar gibi
gözlerinde kıvılcım güzelliğinden
anamın yaslı çehresinde olduğu gibi
içimde bir şeyler birikiyor
Savaşarak pişirilen toprağı
kıvır kıvır işleyen güneş
yitip gitti sanılan
bir sesi iletiyor
(...eriklere, ardıçlara, dallarını
yosunların bürüdüğü selvilere,
koruda kaybolan tavşanla, kaynağa
biriken pervanelere,
uçsuz bucaksız maviliğine denizlerin,
bulutu evcilleşmeyen dağların görkemine,
serin çığ taneleriyle ağırlaşan hasat rüzgârına,
yaylaların büyüsü keskin ayaza...)
Memleketim
4
Kınından sıyrılıp
ışıldamak için sabırsızlanan bıçak
Habersiz duruyor
terkedilmiş çocuklar gibi
gözlerinde kıvılcım güzelliğinden
Nihat Behram
***
ELLERİN AVUCUMDA İKİ ATEŞ DAMLASI
içeğinde yeni yeni kamaşan zerdalisi ömrümün,
gülüşümde çekirdeği sertleşmemiş ilk çağlam,
kızım benim, nazım benim,
gurbetelde sazım benim,
yalazlanmış can tanem,
körpe dalım bir tanem..
Sisini gözlerimin, içimdeki dumanı
seziverdin de sanki
acılandın uykunda,
sızlandın huysuzlandın..
Dudakların kurumuş, ter içindesin yavrum!
Kolsuz kanatsız kalmış
geceden beri başucundayım..
Çırpınarak anlamını arayan binlerce sözcük
kabukları koparılmış yaralar gibi
uğulduyor beynimde..
itiraf etmeliyim ki yavrum
çekip gitse de bir bir
ekmeğe, özgürlüğe, insanlık ve hayata dair
içimi dişleyen düşünceler,
senin bir gülücüğün şimdi
yaşamam için bana yeter.
Geceden beri başucundayım..
İşte, sabaha dayandı gün!
Aşsız, işsiz, kuruşsuz
bir ıssız bayırdayım.
Bebeğim, canımın kıvırcığı,
boranda fırtınada sürgün vermiş tomurcuk,
üzüm tanem, nar tanem,
acar yanım, bir tanem..
Kim kime, dum duma bir tufandayız;
günlerin ağzında kara bir gül
dikenleri tenimize dayanmış;
ürkütülmüş, sarılmış, acıyla sınanmışız..
İnim inim uykunda nasıl da yalnız
yanıyor yüzün yavrum,
yüreciğin kaşlarında tütüyor,
ellerin avcumda iki ateş damlası,
tutuşmuş rüyaların, sesin duyulmaz,
kendi kollarımızdan başka
saranımız yok bizim..
Yazım benim, güzüm benim,
yemin olmuş sözüm benim;
sana kuş bulmalıyım
sana düş bulmalıyım
gidip iş bulmalıyım..
Koynunda çırpınırken böyle çaresiz
kahrınla tanıştırdın bizi ey hayat
zehrinle tanıştırdın;
alışılmaz bildiğimiz nefrete alıştırdın!
Onurumuz:
senin için sakladığım tek servetim bu yavrum;
süt olmaz, aş olmaz, iş olmaz onurumuz..
sızım benim, gizim benim,
gurbetelde izim benim;
ateş almış taş altında kalmışız,
gün olur hesabını sorarız elbet.
gülüşümde çekirdeği sertleşmemiş ilk çağlam,
kızım benim, nazım benim,
gurbetelde sazım benim,
yalazlanmış can tanem,
körpe dalım bir tanem..
Sisini gözlerimin, içimdeki dumanı
seziverdin de sanki
acılandın uykunda,
sızlandın huysuzlandın..
Dudakların kurumuş, ter içindesin yavrum!
Kolsuz kanatsız kalmış
geceden beri başucundayım..
Çırpınarak anlamını arayan binlerce sözcük
kabukları koparılmış yaralar gibi
uğulduyor beynimde..
itiraf etmeliyim ki yavrum
çekip gitse de bir bir
ekmeğe, özgürlüğe, insanlık ve hayata dair
içimi dişleyen düşünceler,
senin bir gülücüğün şimdi
yaşamam için bana yeter.
Geceden beri başucundayım..
İşte, sabaha dayandı gün!
Aşsız, işsiz, kuruşsuz
bir ıssız bayırdayım.
Bebeğim, canımın kıvırcığı,
boranda fırtınada sürgün vermiş tomurcuk,
üzüm tanem, nar tanem,
acar yanım, bir tanem..
Kim kime, dum duma bir tufandayız;
günlerin ağzında kara bir gül
dikenleri tenimize dayanmış;
ürkütülmüş, sarılmış, acıyla sınanmışız..
İnim inim uykunda nasıl da yalnız
yanıyor yüzün yavrum,
yüreciğin kaşlarında tütüyor,
ellerin avcumda iki ateş damlası,
tutuşmuş rüyaların, sesin duyulmaz,
kendi kollarımızdan başka
saranımız yok bizim..
Yazım benim, güzüm benim,
yemin olmuş sözüm benim;
sana kuş bulmalıyım
sana düş bulmalıyım
gidip iş bulmalıyım..
Koynunda çırpınırken böyle çaresiz
kahrınla tanıştırdın bizi ey hayat
zehrinle tanıştırdın;
alışılmaz bildiğimiz nefrete alıştırdın!
Onurumuz:
senin için sakladığım tek servetim bu yavrum;
süt olmaz, aş olmaz, iş olmaz onurumuz..
sızım benim, gizim benim,
gurbetelde izim benim;
ateş almış taş altında kalmışız,
gün olur hesabını sorarız elbet.
Nihat Behram
***
HAPİSHANEDEKİ ARKADAŞIMA
Sevgili
kardeşim:
Belli ki
gömleğinin yakasında kuruyan ter
bu bahar
tarlaların tozunu taşımayacak
kasketinin gölgesini
küçük üzümleri andıran gözlerini
bir selvi yaprağı gibi korumayacak
Sana
tomurcuklu bir dal yollamıştım
bir kaç kitap
bir kilo portakal
Ve
“dostları özlemle kucaklamayı unutma” dizesini
almadılar
geçen yaz-hatırlarsın-
ilk meyvasını veren bir fidandan
ham zerdaliler toplayıp
uzun yollar boyunca
esaret ve zafer üstüne
marşlar söylemiştik
yaşadığın günlerin hesabını soranlara
bildiğin marşları söylemeyi unutma
Belli ki
gömleğinin yakasında kuruyan ter
bu bahar
tarlaların tozunu taşımayacak
kasketinin gölgesini
küçük üzümleri andıran gözlerini
bir selvi yaprağı gibi korumayacak
Sana
tomurcuklu bir dal yollamıştım
bir kaç kitap
bir kilo portakal
Ve
“dostları özlemle kucaklamayı unutma” dizesini
almadılar
geçen yaz-hatırlarsın-
ilk meyvasını veren bir fidandan
ham zerdaliler toplayıp
uzun yollar boyunca
esaret ve zafer üstüne
marşlar söylemiştik
yaşadığın günlerin hesabını soranlara
bildiğin marşları söylemeyi unutma
Nihat Behram
***
HESAPSIZ DUYGULAR
Bil ki
üzgün bırakıp ayrılırken
caddeler
kaldırım taşlarıyla örtülmüş uçurumlardır.
Bilinçsizce mırıldanışta ansızın hatırlanan
bir şarkı gibidir dönüşündeki haz
Uzun uzun ağlamak için güdülen hasret
bazen nelere değmez
subaşından ürkütülmüş ceylanın
sekerek kaçarken ırmağa saldığı kader
sanki süzülüp kalbine gelir
Yanıp sönen solgun
ve kararsız ışıkları sehrin
topraklarda ışıldasa da yıldızlar kadar
gözlerimde yoğunlaşan anlamsız bakış
takılıp gölgesine derinliklerin
uzaklaşır.
Oysa tayların körpecik kuyruğuna
parlak yelesine bağlanan kurdela
huylarını gizlice dizginlemek içindir
Ve bilmediğim acılar
yemişine kuşların konmadığı ağaçlar
sarmaşıklar altında
Seni birazdan ay batarken anacağım
fakat unutma ki yaşamak
sonsuz bir tadla onarıyor
hırçın bir çocuğun ısırdığı elmayı
üzgün bırakıp ayrılırken
caddeler
kaldırım taşlarıyla örtülmüş uçurumlardır.
Bilinçsizce mırıldanışta ansızın hatırlanan
bir şarkı gibidir dönüşündeki haz
Uzun uzun ağlamak için güdülen hasret
bazen nelere değmez
subaşından ürkütülmüş ceylanın
sekerek kaçarken ırmağa saldığı kader
sanki süzülüp kalbine gelir
Yanıp sönen solgun
ve kararsız ışıkları sehrin
topraklarda ışıldasa da yıldızlar kadar
gözlerimde yoğunlaşan anlamsız bakış
takılıp gölgesine derinliklerin
uzaklaşır.
Oysa tayların körpecik kuyruğuna
parlak yelesine bağlanan kurdela
huylarını gizlice dizginlemek içindir
Ve bilmediğim acılar
yemişine kuşların konmadığı ağaçlar
sarmaşıklar altında
Seni birazdan ay batarken anacağım
fakat unutma ki yaşamak
sonsuz bir tadla onarıyor
hırçın bir çocuğun ısırdığı elmayı
Nihat Behram
***
MANASTIR KUŞÇUSU
zor bir nakış gibi işliyorum
liseyi ve aşkı
hüzünden bir kanaviçeye
Üveyikler ibibikler arıyorum
kandillerle gece çullukları
bana bir salgını çağrıştıran bıldırcınlar
lise öğretmenlerinin dolduğu odalardan
sarı asmalar ürküyor koştuğumda
kim bilir kuşların öldüğünü
rüzgâr geçerken selviler arasından
sepetime diken gülleri toplayıp
annemin güzelliğine üzgün
kuşlar vurduğumu benim
çağlalar çaldığımı
kim bilir halâ nasıl süslüyor beni
o yusufçuk sesleri
şimdi kumruların angutların kaçıştığı
çocukların mavi serçeler topladığı
aile albümünden bir yüreği
hızla soyunuyorum
hızla soyunuyorum karanlık koynumdan
liseli kitaplarımı
liseyi ve aşkı
hüzünden bir kanaviçeye
Üveyikler ibibikler arıyorum
kandillerle gece çullukları
bana bir salgını çağrıştıran bıldırcınlar
lise öğretmenlerinin dolduğu odalardan
sarı asmalar ürküyor koştuğumda
kim bilir kuşların öldüğünü
rüzgâr geçerken selviler arasından
sepetime diken gülleri toplayıp
annemin güzelliğine üzgün
kuşlar vurduğumu benim
çağlalar çaldığımı
kim bilir halâ nasıl süslüyor beni
o yusufçuk sesleri
şimdi kumruların angutların kaçıştığı
çocukların mavi serçeler topladığı
aile albümünden bir yüreği
hızla soyunuyorum
hızla soyunuyorum karanlık koynumdan
liseli kitaplarımı
Nihat Behram
Bu haftada her hafta olduğu gibi yazımızın sonuna geldik
sevgili okurlar. Şurup gibi havaları fırsat bilip renklerin bayramı bu sonbahar
mevsiminde dağ bayır demeden gezmeye çıkın. Yanınıza gözleri 24 saat
bilgisayara bakmaktan kan çanağına dönen çocuklarınızı da alın. Onlara sanal alem
yerine gerçek dünyayı tattırın. Birde arabanızda radyo çalar varsa ki bütün
arabalarda vardır, FM bandında ilimizdeki frekansı 100.5 olan radyo 4’ü açın. Türkülerin
ve Türk Sanat Müziğinin kendine, daha doğrusu bize has tatlarıyla tanışmalarını
sağlayın. Hiç eleştirmeden sadece kendi zevkinizi ortaya koyarak müzikten başka
her şeye benzeyen “rep” müziğinden kurtulmaları böylelikle mümkün olabilir
bakarsınız. Gelecek nesillerin ülkesine yabancılaşmadan yetişmeleri sadece
okulla değil sizin okul dışı katkılarınızla gerçekleşecektir.
İyi pazarlar hepinize..
Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Gazete Adresimiz: www.anadolumedyagrup.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder