28 Eylül 2012 Cuma

ŞEVVAL SAM’LA YAPILAN SÖYLEŞİ ÜSTÜNE EKLENENLER 3


Haber Türk gazetesinin HT magazin bölümünde Ece Saruhan’ın Şevval Sam’la yaptığı bir söyleşisi yayınlandı. O söyleşi üstüne düşündüklerimi yazımızın 2. bölümüyle sizlerle paylaşmaya devam ediyorum. Şevval Sam’ın bayram sonrası çıkan “II TEK” adlı 2 CD’lik albümünü dinlemiş, içerdiği kimi klasik parçalar üstüne Klasik Türk Müziğine duyduğum ilgi ve sevgiden söz etmiş, bugün bu müziğimizin temel alınması gerektiğini belirtmiştim.   

Şifreler sorulmuş onun cevaplarını bu yazıya bırakmıştık. İşte soru ve cevabı..

“■ Şifreleri nasıl çözdünüz?

Her şarkının çıktığı dönemdeki masumiyet beni ilgilendiriyor. Onu keşfetmeye çalıştım. Şarkıların ticarete dönüşmüş ve fazla akademikleşmiş halleriyle çok ilgilenmiyorum. İlk halleri, özleri beni ilgilendiriyor.”

İşte meyhane müziği olmaktan kurtulmanın yolu bu. Ticarete dönüşmeden ve soylu kalabilmiş ilk hali. Tabiî ki eğitimli müzisyenlerin bestecilerin eliyle. Fakat onlarında kulaklarının ses kirliliğinden kurtulması için önce klasik tavırla yıkanmaları gerek. Çünkü sazendelerimizde, hanendelerimizde (çalgıcı ve şarkıcılarımızda ) çok fazla arabesk ve Arap tavırlar egemen oldu. Özgün tavır nerdeyse yok. Oysa klasik müzik türleri içinde dünyada 3 klasik müzik türünden biri olan (diğer ikisi Klasik Batı Müziği ve Hint Müziği) Klasik Türk Musîkisi, bir zamanlar komşu ve diğer ülke müziklerini derinden etkilemişti.

TRT klasik türk müziği konusunda öncüydü, okuldu. Oradan da sanatçılar kovuldu. Dikkat edin onlarda canlı konserlerde piyasaya uydular.

KALBİN MÜHRÜ AÇILMALI...

“■ Şarkılarınızın direkt öze dokunmasının, söyleyiş tarzınızın duruluğunun sırrı buymuş demek!

Böyle düşünmenize çok sevindim. Ben şuna inanıyorum; insanın içi kirliyse yaptığı iş her ne olursa olsun onu da kirletir ama temizse yaptığı şeyin kirlenme ihtimali yoktur. Bu yüzden ne yaparsak yapalım önce kendi içimizi temizlemeliyiz. Bunun pratiği zor çünkü insanlar tutundukları acıları, intikam duygusunu, egolarını bırakmak istemiyorlar. Müthiş bir farkındalık, uyanıklık gerekiyor bunu pratiğe dökebilmek için. Bu konuda hâlâ çalışıyorum. Ömrümün sonuna kadar da çalışacağım.”

Nerde o bilgelik.. acısına taparcasına bağlanan, egosuyla herkesi küçük gören, intikam duygusuyla dünyayı yakan o kadar çok insan var ki. Bu kavgaların başka türlü açıklaması nasıl yapılır? İktidar kavgalarından tutun ülkeler arasındaki savaşlara kadar her şeyin altında bu var. Ortaya çıkan eserlerde ona göre oluyor tabii. 

“■ Bu her tarafı kirlenmiş hayatın içinde temiz kalma mücadelesi vermek kendi adıma çok yıpratıcı. Sizi de yıprattığı olmuyor mu?

Olmaz mı! Albümüm çıktığı için bir yanım çok mutlu ama bir yandan da neşeli bir şarkı söylerken memleketin hali, yaşanan savaşlar, oynanan oyunlar aklıma geliyor ve mutluluğumdan suçluluk duyuyorum. Bunları hiç takmayabilirdim ama biraz hassassanız takmamak mümkün değil! Bu hassasiyet bazen en büyük ceza gibi! İki şarkı söylediğimde o kaosun içinde nefes alıyorum. Ben buna hizmet ediyorum bu hayatta. Kimseye bir şey öğretme, mesaj verme, insanları değiştirme gibi bir iddiam yok! Kalbin mührü açılmadığı
sürece kimse kimseye bir şey öğretemez. Herkes kendi hikâyesinde, kendi tecrübesiyle öğreniyor hayatı.”

Evet, -her söylenen söz karşındakinin anladığı kadardır- demişler. Kimse anlamaya uygun olmadan hiçbir bilgiyi alıp öğrenemez. Anlamanın da öncesi ve sonrası vardır. Öncesinde alt bilince yapılan yüklemeler ve bunu işleme koyma isteği olmadan sonrasına geçilemiyor. Sonrası uygulamadır.

“■ Kalbinin mührünü açmayan, açamayan o kadar çok insan var ki...

İnsanoğlunun içindeki iyi kurt ve kötü kurt hep savaş halindeydi. Bütün savaşlarda insanlar komşuyken ayrı düştü. Tarih boyunca insanın kendini farklı ve üstün görme arzusu ayrımcılıklara sebep oldu. Çağ değiştikçe bunların isimleri değişti ama tetikleyicileri aynı: İnsanın içindeki üstün olma arzusu. Bu, insanın kendi içinde halletmesi gereken en büyük zaaf. Bunu halletmediğiniz sürece dünyanın değişmesi imkânsız!”

Çocuk oyunlarında bile izlerseniz bu duygunun olduğunu görürsünüz. Çocuklar bunu bir adım öteye taşıyarak kavgaya tutuşurlar. Taki bir büyük olaya müdahele edene kadar. Yarışmacılık insana bu kötü huyu kazandırdı. Hep ben ve hep benim sözcükleriyle özetlenebilecek bu durumdan kurtulmayı öneren çok. Gelin görün ki uygulayan (eskiden de azdı) günümüzde nerdeyse hiç yok. Herkes en bilen, en akıllı.

Aşkla aranız nasıl? Anneniz "Aşk bize küstü" demişti röportajımızda...

Sözleri “Eğer bir masal perisi girerse rüyalarına, öldü dersin gül güzeli, tılsımını kaybetti” diye akan ‘Gül Güzeli’ adlı şarkınızı çok severim. Masallara inanıyor musunuz?

Evet. Hayatı da masala çevirme eğilimim var. Çocuksu masumiyetin kaybedilmesine katlanamıyorum. Masallardaki, aşklardaki, şarkılardaki masumiyet beni hâlâ ilgilendiriyor ve kendine çekiyor.”

Müzik sadece sesle, nağmeyle masalsı niteliğe sahiptir. Sözlü müzik müziği gerçek hayata bağlarda diyemem ona bakarsanız. Kurmaca her şey kim ne derse desin bir yanıyla masaldır, çünkü zamanı durdurmuş ve zaman üstü olmuştur. Sadece bu yanı bile müziği masallaştırır. Tekrarlanabilir olduğuna bakmayın. Onun için müzik dinlerken müzikle özdeşleşip içine girdiğimizde masalın içine girmiş oluruz. En masum halimiz ordaki halimizdir. O halimizde masal çağındaki bir çocuk kadar bütün hareketlerimiz, bütün davranışlarımız açık net ve içtenliklidir. 

“■ Peki tılsımınızı kaybettiğinizi düşündüğünüz oldu mu hiç?

Hayatımın ilk yarısında çok zorlandığım dönemler oldu ama tılsımımı kaybetmedim. Ne kadar zorlandıysam o kadar kendimi aramak, bulmak, özüme yaklaşmak derdine düştüm. Her hadiseden dersimi aldım. İnsan önce yanar sonra küllerinden doğar.

Aşkla aranız nasıl? Anneniz "Aşk bize küstü" demişti röportajımızda...

Aşk küsmez, insanlar aşka küsmüş olabilir. Korkuları yüzünden insanlar kapılarını aşka açmıyor. Oysa aşk en iyi öğretmendir. Buda felsefesindeki ‘Aşk mutlu olmak içindir’ sözünü okuduğumdan beri, beni çok hırpalayan şeyleri aşk diye tanımlamıyorum.”

Aşk kimseye küsmez. Biz aşık olmayı ucuzlaştırdık o kadar. Oysa o en yüksektedir. Hayatımıza derinlik katan aşktır. Aşk insana muktedir olma gücünü verir. Vermiyorsa onun adı aşk olmaz. Aşk aynı zamanda hiçliktir. Hiç olamıyorsanız da onun adına aşk demeyin. Muktedir olmakla hiç olmak arasındadır aşk. İşte o arada yanar erir ve pişersiniz. Müzisyenseniz sese, şairseniz söze hükmedersiniz o zaman. Bilgeyseniz hallere... işte müziğin masal olma nedenlerinden biride budur.   

BİTTİ


Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Gazete Adresimiz: www.anadolumedyagrup.com

Yayın Tarihi03.09.2012 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder