30 Eylül 2013 Pazartesi

BİR YANDA DOMUZ GRİBİ AŞISI, BİR YANDA GDO’LAR

Bugünkü yazımızı okuduğunuzda da komplo teorisi ürettiğimi düşünebilirsiniz. Geçmişin ışığında bugünü anlamak ve yarını yönlendirebilmek için olacakları düşünmek bence komplo değildir. Hayat bir satranç oyunudur. Her şey var sayımlar üzerine kurulur, gelişen olaylarla biçimlenir, sonunda istenen hedefe en az sapmayla ulaşılmaya çalışılır. Bu gelişmiş ülkeler için niyet okumakla önlem alarak karşı atağa geçmek oluyor da, bizim gibi ülkeler için boş korkularla üretilmiş komplomu oluyor? Hiçbir korku boş korku değildir. Hem korkmak önlem alma bilincini ve tutumunu geliştirdiği için yararlıdırda..   

Gelelim konumuza. Bu konuyu işleyen yazılarımın ilkini 24.06.09, ikincisini 23.10.09 o zaman yazdığım gazetede, sonuncusunuda 04.09.13 tarihlerinde gazetemizle yayınlanan yazı ile birlikte üç yazı yazdım. İlkinde GDO’lar (Geni Değiştirilmiş Organizmalar), ikincisinde Domuz Gribi hastalığı ve aşısı için yapılan çeşitli eleştirilerden bahsetmiştim. Ülkemizde de ciddi biçimde Domuz Gribi görülmeye başlayınca zamanın Ecevit hükümetinde sağlık bakanı  MHP’li Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un başlattığı tartışma giderek büyüdü. O tartışma ardından gelen AKP hükümetlerince sürdü. O zamanın sağlık bakanı Recep Akdağ’la Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasında aşı konusunda çıkan görüş farklılığı, o güne kadar söylenenlerin haklılığının bir bakıma onayıdır.

Dünyada Domuz Gribi aşısı hakkında o kadar çok sağlam kaynaklara dayanan bilgi vardı ki, hangisinden söz edilse aşının denenmeden, panik havasıyla üretilip hızla dağıtıldığını duyardınız. Dolayısıyla aşının insan sağlığına zararlı olduğunu öğrenirdiniz. Hamile bayanlara ve küçük çocuklara bu aşının yapılmaması fikri daha yaygındı. Aslına bakarsanız böbrek üstü bezlerine vereceği zarardan tutunda, kısmi felçlere kadar birçok yan etkilere sahip bir aşı her yaştan insanlar için risklidir. Domuz Gribine yakalanmamak için aşı olurken hiç hesapta yokken, aşının sebep olacağı bir hastalığa yakalanmak hoş olmasa gerek. İşte bu yağmurdan kaçarken doluya yakalanmaktı o günlerde.
  
Gelelim GDO’lara, yani şu meşhur Genetiği Değiştirilmiş Organizmalı ürünlere...

Gene zamanın tarım ve köy işleri bakanı Mehdi Eker, Genetiği Değiştirilmiş Organizmalı ürünlere ilişkin yayınlanan yönetmelikle ilgili tartışmaları ne kadar eleştirirse eleştirsin hafife alınacak bir kararla karşı karşıya değiliz.  

Bundan öncede Nasrettin hocamızın bir fıkrasından esinlenip “BİZİM EŞEK TAM YEMEMEYE ALIŞMIŞTI” başlığıyla bu konuya değinen yazı yazmıştım. Hem fikrimi belirtmiş, hemde karşı görüşlülerin savunmasını vermiştim. Hiçbir savunma bana göre doyurucu değildi. Çok yüzeysel, hatta asıl gerçeği örtemeyen çocukça diyebileceğim savunmalardı. GDO’lar gelecek için büyük tehlikedir. Bana kalırsa bu konuyu eşiktekinden beşiktekine kadar herkes bilmeli, konu üzerine fikir üretmelidir.

Bundan önceki savaşlar doğal kaynakları ve enerjileri ele geçirme savaşlarıydı. Ele geçirilen ülkelerin kaynakları ve insanları yüzlerine kondurdukları sahte gülücükle kullanıldılar. Hatta bunun için Afrika’dan insan çalınıp köleleştirilmedi mi? Amerika’nın zenginliği  böyle sağlanmadı mı? Çok uluslu şirketler ki, her nasılsa gene içlerinde Yahudi ailesi olan Rothschilds ve Rockefeller gibi aileler devletlerin önüne geçecek kadar zenginleşmedi mi? (o zamanlar yazdığım gazetede yayımlanan “Büyülü sanat: Sinema” adlı yazımda da bu ailelerin marifetlerinden söz etmiştim.)

Şimdi doğal kaynak ve enerji savaşlarıyla birlikte çok daha katı, çok daha öldürücü gizli bir savaşın içindeyiz. Artık yiyecek ve içecek savaşlarının tek taraflı mağduruyuz, bu unutulmasın. Burada savunulan organik tarımın dünya nüfusuna yetmeyeceğidir. Oysa bu ürünlerle üretilen gıda ürünleri dünyayı beslemekten çok, var olan nüfusun azalması sonucunu doğuracaktır. Yoksa hedeflenende bumudur?

Kimbilir belki de başbakanımız bunun için en az üç çocuk yapmamızı istiyor. Çok çocuk yaparak bir taraftan hastalıklarla, bir taraftan beslenme yoluyla, bir taraftan savaşlarla nüfusça giderek azalıp yok olmamızı önlemek istiyordur belkide..

Tabi bu işin şakası. Gerçi her şakanın ardında bir gerçek yatar sözüde bize ait biliyorsunuz.

Bu yüzden ortadaki durumun hiç şakası yok!


Yayın Tarihi06.09.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder