30 Eylül 2013 Pazartesi

TARİHİN MESELELERİ TARİHTE KALMALIDIR - 3

(TARİHİN MESELELERİNİ TARİHE BIRAKMAK)

  
Tarihin meselelerini tarihe bırakmak barış anlaşmaları içinde söylenecek bir söz. Bu gözlerimizi kapatıp uyuyalım demek değil elbette. Uyuduğumuz ve uyutulduğumuz için AB anlaşmalarını yaşıyoruz. Uyuduğumuz için bir çok açılımın temelini bilmiyoruz. Sonrada orgüt veya örgütlerin çeşitli savlar ileri sürüp büyük gösteriler düzenlemelerine kızıp duruyoruz. Kızmakta pekte haksız sayılmayız ama gerçeği bilirsek tabii. Çünkü o arada başka mevzilerde neler gözden kaçırılıyordur kim bilir?

Herhalde ortaya çıkan veya çıkacak olan durumla kimse ilelebet övünemeyecektir. Annelerin göz yaşı dinsin derken ülkenin onurunu kıracak (kim hangi alanda onur bıraktı, onu da çok merak ediyorum ya..) tavırlara maruz kalmak kimsenin istediği şey değildi çünkü. Bu yüzden kafalar karışık ve gönüller son derece yorgun. Başka kimseyi bilmem ama ben gelecekten endişeliyim. Kimsenin umudunu kırmak istemem. Duyup gördüklerim, okuyup öğrendiklerim gaflet uykusundan beni çoktan uyandırdı.

Her sözümü dayanaksız söylememe huyuna sahibim. Bu yazı dizisini hazırlarken Hürriyet Gazetesi yazarları Ferai Tınç ve Özdemir İnce dayanaklarımdı. Bu günde Özdemir İnce’nin yazdıklarını aktararak yazımı bitireceğim.

“BİR televizyon sunucusu (…) (sınır kapısındaki A.G.) muhabirlerine, (…) (örgüt üyeleri A.G.) ve onları karşılamaya gelen yandaşlarında bir zafer kazanmışlık havası olup olmadığını ısrarla soruyordu.
Sonra kendisi açıklıyordu: Muzaffer eda yok ise “iyi” imiş, varsa açılım tehlikeye düşermiş. Bu, kendi düşüncesi miydi, sivil veya resmi ileri kişilerin görüşü müydü, bilemedim.

Sunucu (ve öteki sunucular) muhabirleriyle muhabbet ederken ekranda poster ve bayrak taşıyan, “V” zafer işareti yapan insanlar, yüzlerce arabalık uğurlama ve karşılama konvoyları görülmekteydi.

Ardından Türkiye’ye gelen (…)-giden “Barış Grubu(!)” nun getirdiği mektup-muhtırası okunup söyleniyordu ekranlarda. Tam anlamıyla bir bayram, bir zafer havası görülmekteydi kıyafet ve davranışlarda.
OSMANLI-RUS SAVAŞI
Bu sırada, biraz tarih bilgisi olanlar 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’nı anımsadılar. Bu antlaşmadan sonra Rusya, Osmanlı Devleti’nin Ortodoks Hıristiyan uyruklarının koruyucusu oluyordu. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı bu nedenle çıkmış, imzalanan 3 Mart 1878 Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması ile Osmanlı’nın Tuna vilayetinde Bulgar devleti kurulmuştu.

Ayastefanos Antlaşması’nda Ermenilerle ilgili reformlar yapılmasını öngören bir madde de (Madde 16)  vardı. Bunun ardından imzalanan 13 Temmuz 1878 tarihli Berlin Antlaşması’na göre (Madde 61) Osmanlı Devleti Ermenileri Çerkeslere ve Kürtlere karşı korumayı üstleniyordu. Oysa üç topluluk da Osmanlı vatandaşı idi.

Gerçekte, Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları Ermenileri, Bulgarlara öykünmeye davet etmekteydi. Osmanlı Avrupa’sında Bulgarlar kendi devletlerini nasıl kurdularsa Ermeniler de kendi “Büyük Ermenistan Devleti”ni Anadolu’da kurabilirlerdi. Bulgarlar gibi, çeteler, komitalar kurarlar, isyan ederler, kan dökülür ve başta Rusya olmak üzere Berlin Antlaşması imzacısı Düvel-i Muazzama savaşa girip Osmanlı’yı ezerdi. İşte o zaman Büyük Ermenistan kurulurdu. 1878’den sonra bu strateji ve taktik uygulandı zaten.
1774-2005

Artık her şeyin Televizyonlarda naklen (canlı) yayınlandığı bir çağdayız. Her şey halkın gözünün içine bakılarak yapılıyor. İşin içine halkta sokulmak istenmektedir. Eskiden böyle bir imkân olmadığı için olanlar yönetici dar çevrede kalıyordu. O zamanın Düvel-i Muazzaması işi kolayca istediği biçimde hallediyordu. Düvel-i Muazzama ile Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği ve BM’nin 5 karar ülkesinin farksız olduğunu söyleyebiliriz. Geçmişi bilerek bugünü anlamak için Bilâl N. Şimşir’in “Ermeni Meselesi, 1774-2005” (Bilgi Yayınları) adlı kitabının ilk 100 sayfasını okumalarını önermek gerek
KIRIM SAVAŞI SONRASI
Bunları bizim siyasilerin görüşlerini dinlemeden, televizyonlarda tele-âlimlerin bombardımanına uğramadan yazıyorum. Osmanlı Devleti galip geldiği savaşlardan sonra imzaladığı antlaşmalarda bile zararlı çıkmıştı. Örneğin, müttefikleriyle birlikte kazandığı Kırım Savaşı’ndan sonra ilan ettiği Islahat Fermanı ile yıkılışını da ilan etmişti.

Bu yüzden tarih meselelerini tarihe bırakırken tarihi sosyo-kültürel açılarıyla anlamanın ne olursa olsun, herkese yararı var!”


-SON-


Yayın Tarihi: 25.09.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder