30 Eylül 2013 Pazartesi

DOMUZ GRİBİ VE KOMPLO DÜŞÜNCELERİ

Okur için komplo teorisi kokan haber ve yorumları okumak, ünlü televizyon dizisi “Kurtlar Vadisi’ni” seyretmek kadar heyecan vericidir. Sohbetlerinde bu haber ve yorumları malzeme olarak kullanmayan nerdeyse yok! Gazetelerin köşe yazısını birçoğumuz böyle okuyoruz. Yazanlar da, konuyu böyle ilginç hale getirmeye çalışıyorlar. Benimde bu gurupta yer aldığımı haklı olarak düşünebilirsiniz. Amacım komplo teorileriyle herkesi korkutmak değil elbette. Sadece duyduklarıma, gördüklerime kendi fikrimi katıyorum, o kadar. Bunu yaparken de dikkat ederseniz yararlandığım kaynakları veriyorum. Aşağıda okuyacaklarınızı bu uyarılarımın ışığında okursanız, sonuca ulaşmış oluruz.

Dünyamızda ve ülkemizde şimdiye kadar garip şeyler hep oldu ve gene olmaya devam ediyor. Adına ne derseniz deyin ama benim bu konuda kuşkularım çok yoğun. Bunların çoğunun bir beyin yıkama çalışması, yeni bir durumu oluşturma hazırlığı olduğunu düşünmeden edemiyorum. Taksim gezi olaylarından tutunda, hükümet uygulamalarına kadar bir çok şeyi her an boşuna yaşamıyoruz. Sadece şundan eminim; bu işlerin hiç birinde halk yok. Bindirme kuvvetler diyebileceğim ya gerçek veya çakma iktidar partisi partilileriyle, PKK yandaşları veya gezi eylemcileri bu işlerde birer figürandırlar. Ortada var olan ve alınmak istenen bir sonuç için kullanıldıklarını düşünüyorum.

Bundan önce ortada alınmak istenen bir sonuç vardı ve hep o sonuca giden yolların taşlarını ördüler.  Hatırlarsanız yakın bir geçmişte önce bir kuş gribi vakası çıktı. Sonunda tavukta, yumurtada yiyemez olduk. Hastalığa yakalanan tavuklar kadar, yakalanabilir diyerek hastalığın göründüğü yerlerde bütün sağlıklı tavukları da katlettik. Tavuklar katledilince kırda bayırda tavukların önemli besin kaynağı solucan ve kenelerde artış oldu. Toprağın hava almasını sağlayan bu canlıların artışı toprağın kalitesini düşürdü. Onlarda doğal yolla yok edilmeliydi, ne icat edildi biliyorsunuz, Kanamalı Kırım Kongo gribi.. Yazları yemyeşil çayırlarda piknik yapmak haram oldu tabii.

Bunun arkasından domuz gribi baş göstermedi mi? Bu kadar rastlantıya da  pes yani. Dört yıl kadar önceydi bu domuz gribi önce Latin Amerika’yı dolaştı, sonra Amerika’yı, sonrada  uzak Asya’yı dolaştı. Okulların açıldığının hemen ertesinde ilk olay Ankara da bir ilköğretim okulunda görüldü. Bir çok ilimizle birlikte Diyarbakır’da da görüldüğünü haberleri gazetelerde yer aldı. Sağlık bakanlığının duyuruları da vardı. Herkes aşı olmaya çağrılıyordu, bakanlık yeterli miktarda aşı temin etmeye çalışıyordu.

O günlerden arşivimde birkaç haber ve yazı var. Şu haberlere bakar mısınız?

Dünya Sağlık Örgütü’nden (WHO) yapılan son açıklamada, yeni H1N1 gribinin mevsimsel gripten oldukça farklı ve başta gençler için olmak üzere çok daha öldürücü olduğu belirtildi. 7 aydır yapılan araştırmaları gözden geçiren WHO’ya göre genelde ılımlı seyreden hastalık, sert bulgular da gösterebiliyor.

Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi, domuz gribine karşı koruma sağladığı öne sürülen ve internet üzerinden satılan lisanssız ürünlere ve ilaçlara karşı dikkatli olunması konusunda uyardı. Dikkat edilmesi gereken ilaçlar arasında Hindistan’dan gelme sahte Tamiflu ilaçları da bulunuyor.”

ABD’nin New York eyaletinde hemşireler domuz gribi aşısı hakkında dava açmışlardı. Davaya bakan hakim, sağlık çalışanlarının ‘zorunlu’ domuz gribi aşısı olmasını öngören uygulamayı durdurma kararı almıştı. Davayı açan hemşirelerden birinin avukatı Terence L. Kindlon, “Bu üç kadın ‘Aşılanmak istemiyoruz’ demiyorlar, ‘Aşılanmaya ihtiyacımız yok’ diyorlar. Birçok nedenden dolayı aşının etkili veya gerekli olduğunu düşünmüyoruz. Bize zarar verebilir. Testler tam olarak yapılmadı” demişti. Aşılanmayı reddeden dava dilekçesinde, “Salgını önlemeyi bırakın, zayıflatılmış canlı virüs içeren burun aşıları da bir H1N1 salgınını tetikleyebilir” denilmişti.

Hemşirelerin bu tepkisinin haksız olduğu söylenebilir miydi? Halkında buna benzer haklı tepkileri vardı. Gerekçeleri hiçte yabana atılacak cinsten değildi.

Elimdeki o günlerin haberlerine göre ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) açıklama yapmıştı. O son açıklamaya göre, H1N1 virüsü ile savaşta zamana karşı bir mücadele verilirken, yapılan son anketlerden elde edilen sonuçlar da toplumun aşıdan ‘korktuğunu’ ortaya koymuştu.

“İnsan-Basın Araştırma Merkezi’nin yaklaşık 1000 yetişkin üzerindeki anketine göre, insanların yüzde 47’si domuz gribine karşı güvensizlik, yeterince test edilmemiş olması gibi çeşitli nedenlere dayanarak aşılanmak istememişler. Bazı kuşkucular ise aşının ciddi bir nörolojik rahatsızlık olan Guillain-Barre sendromuna yol açtığı görüşünde olduklarını belirtmişlerdi. 

(Guillain-Barré sendromu “GBS”, çevresel sinir sisteminin edinilmiş bir bağışıklık kökenli yangısal bozukluğudur; “yani bağışıklık sistemini sağlayan sinir sisteminin geçici felç olmasıdır” merkezi sinir sistemi “beyin ve omurilik” etkilenmez. Genellikle simetrik ve bacaklardan başlayıp, yukarı doğru çıkan kas güçsüzlüğüderide duyu bozuklukları ve kalp-damar sistemisolunum sistemibarsaklar ve mesane gibi iç organların işlev bozuklukları ile kendini gösteren bir hastalıktır; iyileşme oranı yüksektir.)

İnsanlar üzerinde denenen ilaçlar hakkında bir çok şey söylenmiştir. Her halde en önemlisi ilaç firmalarının her fırsattan faydalandıklarıdır.

Amerika’dan Avrupa’ya geçelim ve oradaki konuyla ilgili tartışmalara bakalım:
 
“Der Spiegel dergisi, federal hükümet üyeleri, askerler ve bürokratlar, kamuoyunda yan etkileri bulunduğu iddiasıyla tartışma yaratan domuz gribi aşısı yerine, yan etki içermeyen farklı bir aşıyla aşılanacaklarını haber edinmişti.
Spiegel’in haberine göre Federal İçişleri Bakanlığı, Baxter adlı ilaç üreticisinden 200 bin doz ‘Celvapan’ isimli aşı satın aldı. Halk için kullanılacağı belirtilen domuz gribi aşısı ise GlaxoSmithKline (GSK) isimli firmanın ürettiği ‘Pandemrix’ adlı aşı. İddiaya göre Celvapan’da, yan etki güçlendirici olarak bilinen ‘Adjuvan’ maddesi yok.

Çok sayıda sağlıkçı Pandemrix aşısının çok güçlü yan etkileri bulunduğunu, savunma sistemine zararlı maddeler içeren bu aşının bünyede aşırı reaksiyonlara neden olabileceğini iddia etmişti. Sağlık Meslek Birliği’ne bağlı İlaç Komisyonu Başkanı Wolf Dieter Ludwig, politikacı ve bürokratlara yönelik özel aşılamanın ‘skandal’ olduğunu belirtmişti.
Alman Tıp Birliği Başkanı Michael Kochen de, denekler üzerinde yapılan araştırmalarda kişilerde eklem ve baş ağrıları, titreme nöbetleri, ateş ve yorgunluk belirtileri görüldüğü gerekçesiyle ev doktorlarına Pandemrix ile aşılama yapmamaları çağrısında bulunmuştu.

Buradan şu sonuca varabiliriz. Her ilaca güvenmemek ve aşıların bağışıklığı yok edebileceğini unutmamak gerek. Aşılarda kobay olacağımız korkusunu bundan dolayı taşıyorum.

Size bugün unutulmuş bir olaydan söz ederek komplo denilen şeylerin gerçek olabileceğini vurgulamak istedim. O komployu o günlerde sayın başbakan aşı olmaya karşı çıkarak bozmuştu.

Gelişmiş ülkelerin sicili pek temiz değil. Uygarlıklarını geri bıraktırdıkları ülkelere borçludurlar. Artık ateşli silahlarla savaş ve o ülkelerin işgal dönemi bitti. Çok çaresiz kalmıyorlarsa bu yola başvurmuyorlar. Ekonomik, teknolojik, kültürel ve biyolojik savaşlar dönemindeyiz. Buna bu yüzyılın başında eklenen GDO’lu besinlerde var. Bu aklımızın bir köşesinde devamlı durmalı bence. 



Yayın Tarihi: 04.09.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder