Son yıllarda unutuldu; epeyce Ortadoğu konularına gömüldük. AB
üyeliği sürecinde her ülke ile AB arasında ilginç gelişmeler yaşanıyor. Hiçbir
ülkenin üyeliğe geçiş süreci diğeriyle benzeşmiyor. Fakat son zamanlarda ilginç
gelişmeler var. Bazı ülkelere dayatılan maddeler süreci durdurunca özel şartlar
eklenerek o maddeler iptal edilmiş oluyor. Çek Cumhuriyeti bu konuda bizler
için çok güzel bir örnektir. İkinci Dünya Savaşının sonrasında yapılan
anlaşmalarla kendi sınırları içinde kalan, Hitler’le işbirliği yapmış Almanları
sınır dışına sürmek için çıkardığı ve anayasasında da bulunan bazı kanunları
kaldırma isteği Alman hükümetinin ısrarlı tutumuna rağmen bertaraf edildi.
O yıllardaki Hürriyet gazetesinde bu konudaki yazısını
okuduğum Ferai Tınç adlı bayan köşe yazarına sözü bırakıyorum:
“İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Çekoslovakya
Yönetimi, sınır boylarındaki Almanları, savaş sırasında Nazilerle işbirliği
yaptıkları gerekçesiyle Almanya’ya göçe zorladı. İnsanlar hapislere atıldı,
öldürüldü ve mal varlıklarına el konuldu.
Bu operasyonun hukuki temeli, zamanın
cumhurbaşkanı Beneş’in
adını taşıyan ve Çekoslovakya Anayasası’nda da yer alan kanunlardı.
Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakereleri
sırasında, Almanya’nın baskısıyla bu kanunları anayasadan çıkartması istendi.
Ama mümkün mü? Bunun yapılması demek, Sudeten Almanların açacakları tazminat
davalarına davetiye çıkartmak demekti. Çek Cumhuriyeti bu isteğe karşı koydu ve
Anayasa’daki Beneş kanunlarını korudu.
Dönemin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Günter Verheugen, Çek
Cumhuriyeti’nin tam üyelik müzakerelerini noktalarken, “Tarihin meseleleri tarihte
kalmalı” sözlerini kayıtlara
geçiriyordu.
TARİHİN meseleleri tarihte kaldı ama Vaclav Klaus ve Avrupa Birliği’ne şüphe ile
yaklaşan Bazı Çek’lerin içi rahat etmedi. Almanya’daki Sudeten örgütlerinin “biz milyonlarca mağdur” diye başlayan açıklamaların ve
taleplerin sonu gelmiyordu ki.
Avrupa Birliği’den yana olan Çeklerin karşı
çıkmalarına ve Çek Parlamentosu’nun Lizbon Anlaşması’nı onaylamasına rağmen Klaus, Almanlara tazminat
hakkından kurtulmak için garanti istedi.
Ve Cuma günü bu garantiyi aldı.
Slovakya da (Eskiden Çekler ve Slovaklar, Çekoslovakya adını taşıyan tek
cumhuriyettiler. Komünizm sonrasının ilk cumhurbaşkanı olan ünlü yazarları
Vaclav Havel’in yumuşak geçişiyle iki ayrı cumhuriyet oldular. Bu iki ayrı
cumhuriyetin o zamandan kalan ortak konularından biride bu konudur. –aydın
göle-) kendi anayasasındaki Beneş yasaları için güvence istedi. Bu kez
söz konusu olan azınlık Almanlar değil Macarlardı. Onun isteği, Hırvatistan ile
katılım anlaşmasına eklenecek bir cümle ile çözümlenecek.
İRLANDA da Lizbon Anlaşması’nı referanduma götürürken, kürtaj
yasasını korumak ve İrlanda Hükümeti’nin koyduğu vergi yasalarında AB’ye uyum
aramamak konularında ayrıcalıklar elde etmişti.”
Bu konuya neden değindiğimi tahmin edin
bakalım.
Evet yanılmadınız, sözü bizi ilgilendiren iki
konuya getireceğim.
Biri Ermeni konusu, biri de Kıbrıs konusu.
Kendi içimizdeki Ermenicilerde dahil (Ermeni
vatandaşlarımızı ayrı tutuyorum. Ama unutulmasın ki, Ermeni olmayıp kraldan çok
kralcı olan Ermenicilerimiz var) bin dereden sular getirerek sorunu diri
tutmaya çalışıyorlar. Özürcüler mi ararsınız, bir cenaze sonrasında milliyet
değiştirenler mi? Ne o cinayeti savunurum, ne o cinayete kurban gideni, nede
cenaze sonrası ortaya çıkan manzarayı..
Çek Cumhuriyetinin AB üyeliği sürecinde elde
ettiği ayrıcalık bize bu konuda önemli bir koz sağlamalıdır diye düşünürüm.
Uluslar arası bir yaptırım olarak Demokles’in kılıcı gibi tepemizde tutulan
ermeni sorunu artık aşılmalıdır. Herhalde buna en çokta içimizdeki Ermenici
şampiyonları üzüleceklerdir.
Gelelim Kıbrıs sorununa.. Kıbrıs sorunu iki
toplumu ilgilendiren bir sorundur. AB üyeliği ile kendilerine koruyucu bulan
Rumlar bu sorunu iki toplumun sorunu olmaktan çıkardılar. Bizim liboşlar Kıbrıs
kesiminin üyeliğinden önce bu sorunu çarçabuk çözmemizi, yoksa AB üyeliğinde bu
konunun çok büyük bir ayak bağı olacağını savunuyorlardı. Gelinen noktada bu
artık epey zor: Ülkemiz Ortadoğu liderliğine soyunduğu için eskisi gibi üyeliğe
olmazsa olmaz gözüyle bakmıyor bu bir, AB içinde bulunduğu derin ekonomik
sıkıntılar nedeniyle ne olacağı kuşkulu, bu da iki. Kıbrıs Rum kesiminin
koruyucuları eski söylemle yaptırımlarda bulunamazlar artık. Tabii buna
direnebilecek siyasi iradenin olması lazım en başta. Neden öyle diyorum;
hükümet AB’ye tam üyelik isteğini geri çekmiş değil de ondan. Buradan yazacak
daha çok konu çıkar, biz asıl konumuza dönelim.
Yazımızın başında anlattıklarımdan başka bir
şey daha çıkıyor. Ülkeler hayati çıkarlarından vaz geçmeyince pazarlıklarında
başarılı oluyorlar. İşte onlara o zaman
“tarihin meseleleri tarihte kalmalı” denilir. Peki tarihin meseleleri
tarihte kalır mı?
DEVAM EDECEK
Yayın Tarihi: 20.09.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder