İlk
gençlik yıllarının, okul yıllarının sevdaları bizi derinden etkiler. Yıllarca
ilk sevgilimizi unutamayız. Eskiden sevdalılar bu kadar rahat edemez, el ele
bile kolay kolay gezemezlerdi. Taşra kentleri katı gelenekçiydiler. O durumda
sevdanın değeri ölçülemeyecek kadar büyüktü. O zamanlarda sevdalananın bugün
aşık olanlara göre daha yoğun duygularla yüklü olduğu kesinlikle söylenebilir.
Aradan seneler geçtiği halde bir gün bunları düşününce bu şiir ortaya çıktı.
*
Azgın atların üstünde dünyayı dolaştık
Bir sevgili uğruna günlerce ağlaştık
Razıydık süngü üstünde olsada başlarımız
Bir tebessüm etse sevgili uzaklardan
Bizimde yüzümüz gülerdi çatılmazdı kaşlarımız
Kördüler, her biri sağırdılar
Bizi görmezdiler, hem hiç duymazdılar
Beyaz çorap giyerlerdi liseli kızdılar
Caddelerde bir neşe estirirlerdi
okul dönüşü
akşam üstleri
Caddelerde kestaneciler
uzaklardan kokusu
“Kestane kebap
Yemesi sevap”
Aceleyle evlere giderdik
yüreklerde geç kalma korkusu
Eylül gökleri hüzün yağdırır
Saçlarımız, delikanlı saçlarımız
Sırılsıklam hüzünlü, sırılsıklam aşık
“Kestane kebap
Yemesi sevap”
Aşık olmak, sevdalanmak
sıcak kestaneler gibi
hem elimizi yakardı,
hem yüreğimizi
Aydın Göle
02.11.98
***
Kendinizi yalnız hissettiğiniz çok olmuştur. Elleriniz bile yabancı gelir size o zaman, eminim. Ceplerinizde ellerinizi gizler öyle gezersiniz. Sokakların garip bir tadı vardır. Kaldırım taşları her an sizi dinlemeye hazırdır. Sizi ya sevdadan, ya ucuz rakıdan, yada her ikisi yüzünden sarhoş, az taşımamıştır o kaldırım taşları. Ben Yeşilaycı olduğumu hep söyledim, ama sarhoşluğun şiirsel yanı ilgimi çekmiştir, ondan şiirlerimde ve yazılarımda sarhoşluktan söz ederim. Bu şiirde içmek, bir unutulmuşluğu unutmak için içmektir. Yalnızlık unutulmuşluktan başka nedir ki zaten?
*
Kopkoyu bir yalnızlığın içindeyim
İçimde tarifsiz kederler
Nasıl dua edeyim kime küfredeyim
Limana girmemiş yorgun şilepler
Ahırkapı açıklarında benim gibi yalnızdılar
Işıklarını yakmışlardı bütün ışıklarını
İçimde tarifsiz kederler
Kopkoyu bir yalnızlık içindeyim
İçsem körkütük olana kadar
Ne var ne yoksa her şeyi unutsam
Kaybolmuştum bir yolculukta
yol nereye gidiyordu
Kimse bana sebebini sormadı
ben nereye gidiyordum
Ellerimi uzattım, tutan olmadı
Yalın ayaklı cadılar, gardroplardan fırladılar
Kopkoyu bir yalnızlığın içindeyim
İçimde nice cenazelerin resmi geçidi
Oysa ölen yok, ardından ağlayanda
Ama ben kaybolmuştum
bir hiçtim
yaşamıyordum
Bir kısa mazi sırtımda yüktü,
ihanet yollara düştü
Ümidim hayallerim her şeyden büyüktü
Yalan olamaz hiçbir sevgi,
belki bir düştü
muhakkak ben kaybolmuştum,
bir hiçtim,
yaşamıyordum
Aydın Göle
25.12.98
***
Bir sevgili uğruna günlerce ağlaştık
Razıydık süngü üstünde olsada başlarımız
Bir tebessüm etse sevgili uzaklardan
Bizimde yüzümüz gülerdi çatılmazdı kaşlarımız
Kördüler, her biri sağırdılar
Bizi görmezdiler, hem hiç duymazdılar
Beyaz çorap giyerlerdi liseli kızdılar
Caddelerde bir neşe estirirlerdi
okul dönüşü
akşam üstleri
Caddelerde kestaneciler
uzaklardan kokusu
“Kestane kebap
Yemesi sevap”
Aceleyle evlere giderdik
yüreklerde geç kalma korkusu
Eylül gökleri hüzün yağdırır
Saçlarımız, delikanlı saçlarımız
Sırılsıklam hüzünlü, sırılsıklam aşık
“Kestane kebap
Yemesi sevap”
Aşık olmak, sevdalanmak
sıcak kestaneler gibi
hem elimizi yakardı,
hem yüreğimizi
Aydın Göle
02.11.98
***
Kendinizi yalnız hissettiğiniz çok olmuştur. Elleriniz bile yabancı gelir size o zaman, eminim. Ceplerinizde ellerinizi gizler öyle gezersiniz. Sokakların garip bir tadı vardır. Kaldırım taşları her an sizi dinlemeye hazırdır. Sizi ya sevdadan, ya ucuz rakıdan, yada her ikisi yüzünden sarhoş, az taşımamıştır o kaldırım taşları. Ben Yeşilaycı olduğumu hep söyledim, ama sarhoşluğun şiirsel yanı ilgimi çekmiştir, ondan şiirlerimde ve yazılarımda sarhoşluktan söz ederim. Bu şiirde içmek, bir unutulmuşluğu unutmak için içmektir. Yalnızlık unutulmuşluktan başka nedir ki zaten?
*
Kopkoyu bir yalnızlığın içindeyim
İçimde tarifsiz kederler
Nasıl dua edeyim kime küfredeyim
Limana girmemiş yorgun şilepler
Ahırkapı açıklarında benim gibi yalnızdılar
Işıklarını yakmışlardı bütün ışıklarını
İçimde tarifsiz kederler
Kopkoyu bir yalnızlık içindeyim
İçsem körkütük olana kadar
Ne var ne yoksa her şeyi unutsam
Kaybolmuştum bir yolculukta
yol nereye gidiyordu
Kimse bana sebebini sormadı
ben nereye gidiyordum
Ellerimi uzattım, tutan olmadı
Yalın ayaklı cadılar, gardroplardan fırladılar
Kopkoyu bir yalnızlığın içindeyim
İçimde nice cenazelerin resmi geçidi
Oysa ölen yok, ardından ağlayanda
Ama ben kaybolmuştum
bir hiçtim
yaşamıyordum
Bir kısa mazi sırtımda yüktü,
ihanet yollara düştü
Ümidim hayallerim her şeyden büyüktü
Yalan olamaz hiçbir sevgi,
belki bir düştü
muhakkak ben kaybolmuştum,
bir hiçtim,
yaşamıyordum
Aydın Göle
25.12.98
***
Bazı
şiirlerde farkına vardıysanız sayı var. Bunlar aynı isimde olan birden fazla
şiir için verildi. Kan kardeşime yazdığım ONDOKUZ adlı şiirlerde bunu uyguladım.
Aşağıdaki şiir bu serinin 11. şiiridir. Bunların hepsini bazıları nerdeyse hep
aynı amacı taşıdığı veya aynı sonuca vardığı için sizlere yazmadım. Aşağıdaki
şiir kan kardeşimin dernek sekreterliğinden ayrıldıktan sonraki duygularımın
eseridir.
ONDOKUZ /11
Bir kara bulut aceleci
Sağanak boşalttı geceye
Seni bıraktı kaldırımlar üstüne
ve kiremitler
ve otlar
ve çiçekler üstüne
Sonra yıldızlara bıraktı yerini
bir el bile değmemiş yıldızlara
Gökyüzü alabildiğince göz
alabildiğince fısıltı
Kaldırımlar öğreniyor senin adını
Her sarhoş adımında
ve koca şehir
ve koca ülke
ve koca dünya
Senin adını koca evren
Ondokuzlum, badem gözlüm, bal damlam
Seni görenin başı dönmüş
Senin nefesinle güneşler sönmüş
Ne fark eder sen yoksan
ha yaşamış, ha ölmüş
bu koca şehir
bu koca ülke
bu koca dünya
Aydın Göle
25.12.98
***
Aşağıda 99 yılındaki o büyük deprem döneminin şiirleri var. Bunları o yıl aldığım cep telefonuyla mesaj olarak çoğunu kan kardeşime olmak üzere, bütün sevdiklerime yolladım. Bu şiirlere o gözle bakarsanız anlatılanları daha iyi anlaşılır sanırım.
ONDOKUZ /11
Bir kara bulut aceleci
Sağanak boşalttı geceye
Seni bıraktı kaldırımlar üstüne
ve kiremitler
ve otlar
ve çiçekler üstüne
Sonra yıldızlara bıraktı yerini
bir el bile değmemiş yıldızlara
Gökyüzü alabildiğince göz
alabildiğince fısıltı
Kaldırımlar öğreniyor senin adını
Her sarhoş adımında
ve koca şehir
ve koca ülke
ve koca dünya
Senin adını koca evren
Ondokuzlum, badem gözlüm, bal damlam
Seni görenin başı dönmüş
Senin nefesinle güneşler sönmüş
Ne fark eder sen yoksan
ha yaşamış, ha ölmüş
bu koca şehir
bu koca ülke
bu koca dünya
Aydın Göle
25.12.98
***
Aşağıda 99 yılındaki o büyük deprem döneminin şiirleri var. Bunları o yıl aldığım cep telefonuyla mesaj olarak çoğunu kan kardeşime olmak üzere, bütün sevdiklerime yolladım. Bu şiirlere o gözle bakarsanız anlatılanları daha iyi anlaşılır sanırım.
*
Mesajlarda Şiirler
1
Gözlerin daldı mı uykuya mihrimahım
Varsın ya ak şimdi her siyahım
Ben ki hem yorgun hem bezgin seyyahım
Uzaklardan öpse doymaz seni dudağım
Aydın Göle
23.10.99/İstanbul
*
2
Seneler geçer rüzgar gibi
Hasret büyür dağlar gibi
Kuşlar öter ağlar gibi
Sensiz geçen her günümde
Aydın Göle
27.10.99/İstanbul
*
Mesajlarda Şiirler
1
Gözlerin daldı mı uykuya mihrimahım
Varsın ya ak şimdi her siyahım
Ben ki hem yorgun hem bezgin seyyahım
Uzaklardan öpse doymaz seni dudağım
Aydın Göle
23.10.99/İstanbul
*
2
Seneler geçer rüzgar gibi
Hasret büyür dağlar gibi
Kuşlar öter ağlar gibi
Sensiz geçen her günümde
Aydın Göle
27.10.99/İstanbul
*
4
Özledim seninle bir sigarayı paylaşmayı
Aynı suyu içmeyi bir bardaktan
Seninle kaygılanmayı özledim,
Seninle sevinmeyi
Ellerinin saçlarımda dolaşmasını
Bütün yüreğinle sevilmeyi
Özledim seninle bir sigarayı paylaşmayı
Aynı suyu içmeyi bir bardaktan
Seninle kaygılanmayı özledim,
Seninle sevinmeyi
Ellerinin saçlarımda dolaşmasını
Bütün yüreğinle sevilmeyi
Aydın Göle
04.11.99/İstanbul
*
04.11.99/İstanbul
*
6
Uçurtmaları uçuran çocuklar gibiyim
Yüreklerinizi uçurmaya geldim
sevgi rüzgârlarımla
öylesine bir günde
ölesiye sevgileri
ezgi ezgi getirdim
Ben sevgi yıldırımlarıyla çarpılmış
dut ağacıyım
yapraklarım delik deşik ipek
Sarmaşık gülleri sarsın bedenimi
Öylesine bir günde sevgiden ölebilirim
Aydın Göle
03.03.2000/Ankara
*
Uçurtmaları uçuran çocuklar gibiyim
Yüreklerinizi uçurmaya geldim
sevgi rüzgârlarımla
öylesine bir günde
ölesiye sevgileri
ezgi ezgi getirdim
Ben sevgi yıldırımlarıyla çarpılmış
dut ağacıyım
yapraklarım delik deşik ipek
Sarmaşık gülleri sarsın bedenimi
Öylesine bir günde sevgiden ölebilirim
Aydın Göle
03.03.2000/Ankara
*
7
Kendime baktım şöyle bir uzaktan
Seni düşünürken yakaladım beni
Çaresiz düşmüş aşktan
Kurtuluşu yok anladım
Beklediği tatlı bir söz
Bir ılık gülüş, iç ısıtan
Aydın Göle
03.03.2000/Ankara
***
Kendime baktım şöyle bir uzaktan
Seni düşünürken yakaladım beni
Çaresiz düşmüş aşktan
Kurtuluşu yok anladım
Beklediği tatlı bir söz
Bir ılık gülüş, iç ısıtan
Aydın Göle
03.03.2000/Ankara
***
İyi pazarlar sevgili okurlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder