30 Eylül 2013 Pazartesi

ŞAİRLERİN ŞİİRLERİYLE SÖYLEDİĞİ 17

         İlk gençlik yıllarının, okul yıllarının sevdaları bizi derinden etkiler. Yıllarca ilk sevgilimizi unutamayız. Eskiden sevdalılar bu kadar rahat edemez, el ele bile kolay kolay gezemezlerdi. Taşra kentleri katı gelenekçiydiler. O durumda sevdanın değeri ölçülemeyecek kadar büyüktü. O zamanlarda sevdalananın bugün aşık olanlara göre daha yoğun duygularla yüklü olduğu kesinlikle söylenebilir. Aradan seneler geçtiği halde bir gün bunları düşününce bu şiir ortaya çıktı.

*

Azgın atların üstünde dünyayı dolaştık
Bir sevgili uğruna günlerce ağlaştık
Razıydık süngü üstünde olsada başlarımız
Bir tebessüm etse sevgili uzaklardan
Bizimde yüzümüz gülerdi çatılmazdı kaşlarımız
Kördüler, her biri sağırdılar
Bizi görmezdiler, hem hiç duymazdılar
Beyaz çorap giyerlerdi liseli kızdılar
Caddelerde bir neşe estirirlerdi
                                    okul dönüşü
                                    akşam üstleri
Caddelerde kestaneciler
                             uzaklardan kokusu
                               “Kestane kebap
                                   Yemesi sevap”
Aceleyle evlere giderdik
             yüreklerde geç kalma korkusu
Eylül gökleri hüzün yağdırır
Saçlarımız, delikanlı saçlarımız
Sırılsıklam hüzünlü, sırılsıklam aşık
                                 “Kestane kebap
                                     Yemesi sevap”
Aşık olmak, sevdalanmak
                           sıcak kestaneler gibi
                          hem elimizi yakardı,
                                     hem yüreğimizi

Aydın Göle
02.11.98

***

         Kendinizi yalnız hissettiğiniz çok olmuştur. Elleriniz bile yabancı gelir size o zaman, eminim. Ceplerinizde ellerinizi gizler öyle gezersiniz. Sokakların garip bir tadı vardır. Kaldırım taşları her an sizi dinlemeye hazırdır. Sizi ya sevdadan, ya ucuz rakıdan, yada her ikisi yüzünden sarhoş, az taşımamıştır o kaldırım taşları. Ben Yeşilaycı olduğumu hep söyledim, ama sarhoşluğun şiirsel yanı ilgimi çekmiştir, ondan şiirlerimde ve yazılarımda sarhoşluktan söz ederim. Bu şiirde içmek, bir unutulmuşluğu unutmak için içmektir. Yalnızlık unutulmuşluktan başka nedir ki zaten?

*

Kopkoyu bir yalnızlığın içindeyim
İçimde tarifsiz kederler
Nasıl dua edeyim kime küfredeyim
Limana girmemiş yorgun şilepler
Ahırkapı açıklarında benim gibi yalnızdılar
Işıklarını yakmışlardı bütün ışıklarını
İçimde tarifsiz kederler
Kopkoyu bir yalnızlık içindeyim
İçsem körkütük olana kadar
Ne var ne yoksa her şeyi unutsam
Kaybolmuştum bir yolculukta
                    yol nereye gidiyordu
Kimse bana sebebini sormadı
                   ben nereye gidiyordum
Ellerimi uzattım, tutan olmadı
Yalın ayaklı cadılar, gardroplardan fırladılar
Kopkoyu bir yalnızlığın içindeyim
İçimde nice cenazelerin resmi geçidi
Oysa ölen yok, ardından ağlayanda
Ama ben kaybolmuştum
                               bir hiçtim
                            yaşamıyordum
Bir kısa mazi sırtımda yüktü,
                             ihanet yollara düştü
Ümidim hayallerim her şeyden büyüktü
Yalan olamaz hiçbir sevgi,
                                  belki bir düştü
               muhakkak ben kaybolmuştum,
                                            bir hiçtim,
                                         yaşamıyordum



Aydın Göle
25.12.98

***

         Bazı şiirlerde farkına vardıysanız sayı var. Bunlar aynı isimde olan birden fazla şiir için verildi. Kan kardeşime yazdığım ONDOKUZ adlı şiirlerde bunu uyguladım. Aşağıdaki şiir bu serinin 11. şiiridir. Bunların hepsini bazıları nerdeyse hep aynı amacı taşıdığı veya aynı sonuca vardığı için sizlere yazmadım. Aşağıdaki şiir kan kardeşimin dernek sekreterliğinden ayrıldıktan sonraki duygularımın eseridir.


ONDOKUZ /11


Bir kara bulut aceleci
Sağanak boşalttı geceye
Seni bıraktı kaldırımlar üstüne
                  ve kiremitler
                  ve otlar
                  ve çiçekler üstüne
Sonra yıldızlara bıraktı yerini
    bir el bile değmemiş yıldızlara
Gökyüzü alabildiğince göz
                       alabildiğince fısıltı
Kaldırımlar öğreniyor senin adını
Her sarhoş adımında
                  ve koca şehir
                  ve koca ülke
                  ve koca dünya
Senin adını koca evren
Ondokuzlum, badem gözlüm, bal damlam
Seni görenin başı dönmüş
Senin nefesinle güneşler sönmüş
Ne fark eder sen yoksan
                  ha yaşamış, ha ölmüş
                  bu koca şehir
                  bu koca ülke
                  bu koca dünya


Aydın Göle
25.12.98

***

         Aşağıda 99 yılındaki o büyük deprem döneminin şiirleri var. Bunları o yıl aldığım cep telefonuyla mesaj olarak çoğunu kan kardeşime olmak üzere, bütün sevdiklerime yolladım. Bu şiirlere o gözle bakarsanız anlatılanları daha iyi anlaşılır sanırım.

*

Mesajlarda Şiirler

1
Gözlerin daldı mı uykuya mihrimahım
Varsın ya ak şimdi her siyahım
Ben ki hem yorgun hem bezgin seyyahım
Uzaklardan öpse doymaz seni dudağım

Aydın Göle
23.10.99/İstanbul

*

2
Seneler geçer rüzgar gibi
Hasret büyür dağlar gibi
Kuşlar öter ağlar gibi
Sensiz geçen her günümde

Aydın Göle
27.10.99/İstanbul

*

4
Özledim seninle bir sigarayı paylaşmayı
Aynı suyu içmeyi bir bardaktan
Seninle kaygılanmayı özledim,
Seninle sevinmeyi
Ellerinin saçlarımda dolaşmasını
Bütün yüreğinle sevilmeyi

Aydın Göle
04.11.99/İstanbul

*

6
Uçurtmaları uçuran çocuklar gibiyim
Yüreklerinizi uçurmaya geldim
                    sevgi rüzgârlarımla
                      öylesine bir günde
                         ölesiye sevgileri
                           ezgi ezgi getirdim
Ben sevgi yıldırımlarıyla çarpılmış
                                   dut ağacıyım
             yapraklarım delik deşik ipek
Sarmaşık gülleri sarsın bedenimi
Öylesine bir günde sevgiden ölebilirim

Aydın Göle
03.03.2000/Ankara

*

7
Kendime baktım şöyle bir uzaktan
Seni düşünürken yakaladım beni
Çaresiz düşmüş aşktan
Kurtuluşu yok anladım
Beklediği tatlı bir söz
Bir ılık gülüş, iç ısıtan


Aydın Göle
03.03.2000/Ankara

***

İyi pazarlar sevgili okurlar.



Yayın Tarihi29.09.20.13

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder