30 Kasım 2013 Cumartesi

ŞAİRLERİN ŞİİRLERİYLE SÖYLEDİĞİ 23

         Merhaba sevgili okurlar. Kışın ilk aşamasında puslu bir kasım sabahı bu yazıyı yazıyorum. Siz okurken havanın iyi olacağını meteorolojiden öğrendim. Hava nasıl olursa olsun, kışa doğrudur yolumuz. Ama konumuz kış değil.

Aşağıdaki şiirde bir rahatsızlığımı dile getirmek istemiştim. Okuyunca fark edeceksiniz; yandaş bularak din konusunda kendilerinde söz söyleme hakkını görenlerin ayyuka çıkan yolsuzluklarını anlatmak istemiştim. Belki mürit denen yandaşları farkında değil ama böyle bir ilişkinin bir dindar olarak, puta taparlıkla eş olduğunu düşünüyorum. Şiirde bunu anlatmaya çalıştım.
… … …

Müritlerim bağırışıyor
Yüzde yüzlük alkolden
        daha yüksek vecdle
Ne Allaha, ne şeytana,
    banadır ettikleri secde
Mayısın kanatlarında
     getirip önlerine cenneti
Ağustos çıkmazıyla yaşatıp cinneti
Cami duvarlarını,
                hatta tuğlalarını
            çil çil dolarlara sattım
Ve emirlerime uyuyorlar
“Beni izleyin ey cemaat!
Bize uysal ve ılımlılar lazım değil
Söylediklerimi yapmayan
              zinhar görecektir ateşi”
Benden birer parçadır bakın her kes.
                                             Bakın!
Herkeste adrenalin fazlası var
Futbol oynasalar
           –cimbomlu futbolcuların yerine-
Kara cübbeleriyle yenerlerdi,
                         yener ve elerlerdi Real’i




Aydın Göle
17.05.2001

*

Sıradaki şiirde sevginin bir ezber olduğunu anlatmak istemiştim. Ezberi sakın papağan tekrarı sanmayın! Ezber; bilmenin beyne işlenmiş halidir. Bildiklerimizi ezberleriz, bilmediklerimizi unuturuz.

… … …

Ne arıyorsun telefonla
Ne mesaj soluyorsun
Unuttun mu beni, ha?
Oysa sen aklımdan çıkmıyorsun
Seni ezberlemek istiyorum
Sesini, nefesini
Gülüşünü, yürüyüşünü
Sen aklımı karıştırıyorsun
Ben başımı kaşıyorum
Seni ezberlemek,
         kokunu ezberlemek
Gözlerini, saçlarını özlemek istiyorum
Havuzunda sazan olmak
Ne düşündüğünü sezen olmak
                                İSTİYORUM



Aydın Göle
17.05.2001

*

Gelişmiş ülkelerin askerlere ve askerliğe bakışı bizim kadar cesur değil. Teknik donanımla da askersiz savaşmanın yollarını arıyorlar. Birey oralarda varlığını sürdürmenin telaşında. Bunun felsefesini geliştirerek yöneticilerini denetliyor. Kahramanlık bu çağda bambaşka alanlara kaydı. Şiirde bunun nedenini anlatmaya çalıştım.
… … …

Gördüğüm düşler hep aynı
                        kırları görüyorum yemyeşil
Koştuğumu görüyorum
                          nefes nefese,
                               papatya topluyorum
Sonra merdivenlerle çıkıyorum
                      uçsuz bucaksız göğe doğru
Pencereler bahar rüzgârlarına açık
Bütün kapılar kilitsiz,
                         ardına kadar nisan
Oysa kilitliyim bir kafeste
Gördüğüm düşler aynı
Aslanın yelesine tutunup
                         antilop avlıyorum
Sonra acıyorum ceylanlara
                    aslanla boğuşuyorum
Kan içinde ellerim, uyanıyorum
Kahramanlar aç,
                   tarlalar dolusu öldüren
Askercilik oynayan çok!
Öldürmek üzerine eğitimler
Sevmek kazılıp atılıyor genç beyinlerden
Kahramanlar çok ve aç
Denizcilerin sıtmasına tutulmuş hepsi
Dimdik görünme uğruna korkutmuşlar
                                               herkesi
Bir buğday başağı olamayıp
Hafif bir rüzgâr, tatlı bir meltem
                                  bitirmiş katılıklarını
Parmaklarımın ucunda bir buton
                         milyonlarca ton
                             yükü kaldırıyorum
Sanal alemde uçuyorum
Kahramanlar aç, acıyorum


Aydın Göle
18.05.09

*

         Aşağıdaki şiiri günümüzün şartlarında okuyunca bireyden topluma, toplumdan devlete ve devletten devletlere ilişkiler yumağının vardığı sonucun karamsarlığını gördüm. Bu beni ürküttü. Yaşama dair güzellikleri inanç, ve güzel sanatlarda bulmasak dünya yaşanmaz olurdu herhalde.

… … …

Ölmeye mi doğmuşuz başka bir şeye mi?
Başkalarının şöhreti için mi acı çekiyoruz
Cüzamlı başkanlar kandırdı bizi
Zihnimizi köreltti kör bağnazlıklar
Ve kurtulamadığımız ölesiye sadakat
Bulaşıcı hastalık mıdır, yakalanmayan yok!
Güce tapınma molalarıdır vaazlar
Küçük göllerde balığız biz,
                      oltalar atılır üstümüze
Her iğnede biz varız; biz
Yaşama veda
Uzaklardan bir seda
“Küçük heveslerin tutsakları
                  soframızı şenlendirdiniz"




Aydın Göle
18.05.2001

*

         İnsan en sevdiğinden ayrıldığında nasıl yıkılır? Toparlanmak çok zordur bilirim. Ne demişti bir şiirinde büyük usta Atilla İlhan: “ayrılıkta sevdaya dahil.” Yani dostlar, yaşamın içinde her şey var, zor ama katlanılması gerek. Unutulmasın ki; acılar insanı olgunlaştırır. Acılara direnmesini ve çare üretmesini insan en büyük çaresizliklerine borçludur. Sadece gülmeyle hayat geçseydi hepimiz şımarık çocuklar olurduk. Ben acılarımı da seviyorum.

… … …

O şimdi gitti!..
İçimde aradım kendimi
Yoktum, onunla gitmiştim
Dolaşan ayaklarım
                        bir başımı
                ve canlı naaşımı
                  taşıyor isteksiz
O şimdi gitti!..

Aydın Göle
18.05.2001

*

         Bütün gelişmeler tekerleğin icadına bağlansa da bence yazının icadıyla başladı. Yazmaya başlayınca hem zamanı kaydettik, hem zamanın içinde yaptıklarımızı.. yazı ile daha çok üretme ve daha çok tüketmenin yollarını birbirimize öğrettik, ve bunun adına uygarlık dedik. Uygarlığın geldiği yer ormanın yok oluşuna gidiyor ne yazık.

… … …

Herkes selüloz manyağı
Kimi bembeyaz kâğıdı karalar boşuna
Sulu boya resim yapar kimi
Şiir yazar kimi, gökten yıldız düşürüp
Ağlayarak sevdiğine kimi
                         bir ucu yanık mektup,
      tarih düşerken üstüne günü unutup,
                             yollar uzak diyarlara
Kimi kitap toplar, kimi pul
Kimi sağdan bol sıfırlı hesap cüzdanları
Kimi yeşil yeşil dolar
Herkes selüloz manyağı
Bundan mıdır yoksa orman katliamı


Aydın Göle
18.05.2001



Yayın Tarihi: 17.11.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder