Tarih boyunca Yahudilerle Çingeneler bir çok kez soykırımlara
uğramaları nedeniyle ortak kaderi paylaştıklarından söz edilebilir. Yahudilerin
uğradıkları soykırımlar üstüne Yahudi ve Yahudilikle ilgili çok araştırma
yapılmış ve bu konuda sayısız makale yayınlanmıştır.
Yahudiler dünyada sahip oldukları ekonomik güç ile
kendilerini allayıp pullama şansını buldular. Böylelikle dünyaya kendilerini
çok etkili biçimde kabûl ettirdiler. Çingeneler hakkındaysa sadece oryantalist
romantik yazarların bir şeyler yazdıklarını görüyoruz. Gelişmiş ekonomilerin
içinde yer alamayan Çingenelerin çektikleri eziyete bu yüzden dünya hep sessiz
kalmıştı. Bunu gördükten sonra Çingeneler hakkında yazmaya karar verdim. Dizi
yazının bir iddiası yok! Yahudilerle kaderlerinin bir yere kadar ters orantılı
benzeşmesi nedeniyle Çingeneler anlatılmalıydı. Bunu yapmaya çalıştım sadece. Bu
6 bölümlük yazı dizisini o amaçla hazırladım.
*** *** ***
Dünyada vatansız, gittiği yeri vatan edinen iki millet var.
Biri Çingeneler, diğeri de İbrani’lerdir. İsrailoğulları’ndan olan İbrani’ler
çok büyük bir çoğunlukla Musevi, yani bizim dilimize yerleşmiş biçimiyle Yahudi
dinine ve İbranice denen bir dile sahipken, Çingeneler gittikleri ülkelerin
dinini ve dilini benimsemişlerdir. Yazımızın konusu Çingeneler fakat,
(İsrailoğullarına dinleri millet dini olduğu için dini ve milli kimliklerinden
söz ederken onlara sadece Yahudi diyoruz) benzerlikleri hiç
olmamasına rağmen, Yahudilerle ortak bir kaderi paylaştıklarından dolayı iki
milleti birlikte anma gereği duyuyorum.
Ortak kader diyebileceğimiz örnekler çoktur. Biride ikinci
dünya savaşı sırasında Nazi Almanya’sında uğradıkları soykırımdı. İlerleyen
bölümlerde bunu ayrıntısıyla göreceğiz. İki milletin ortak kaderi toprağa bağlı
olmayışlarıydı. İşleyecek toprağa sahip olamadıklarından hiçbir zaman çiftçilik
yapmamışlar, geçimlerini zanaatkârlıkla sağlamışlardır. Bu konuda yapılan bir
açıklamada (Günümüzde halen Hindistan’da yaşayan Çingenelerle, dünyanın
değişik bölgelerinde yaşayan Çingeneler hiçbir zaman asabiyet sahibi
olmamışlardır. Çünkü asabiyetin öncelikli şartı, sürü beslemek ve otlak
alanları için bitmeyen savaşlara girmiş olmaktır. Çingeneler sürü beslemeyen
göçebelerdir. Dolayısıyla otlak alanları için büyük savaşlar yapmamışlar,
savaşçı bir karakter geliştirmemişlerdir. Bu özellikleri ile Çingeneler,
kendilerini köleleştiren devletlere ancak zanaatçılıkları ile
yararlı olabilirler. Nitekim de öyle olmuştur.) denmişti.
Çingenelerle Yahudileri burada birbirinden ayıran önemli bir
fark var. Yahudiler ayakkabıcılık, terzilik, kuyumculuk gibi daha önemli
ve ustalık isteyen zanaatlarla meşgulken, Çingeneler kalaycılık, sepetçilik,
bakırcılık gibi daha hafif zanaatları tercih etmişlerdir. Müzik konusundaki
doğal yetenekleri Çingeneleri Yahudilerden farklı kılan bir başka özelliktir.
Başka bir yazıda incelemek üzere Yahudileri burada bırakarak
Çingenelerle devam edelim.
Çingeneler nasıl tarih sahnesine çıkmışlar önce onu görelim.
Bu konuda birkaç görüş var. Bir söylentide olsa ilki şöyle:
“Yüzyıllar önce Hindistan’da kendilerine Roman diyen bir
kabile yaşardı. Romanca (Romani) konuşurlardı.. Şeflerinin küçük bir oğlu
vardı. Adı Çen.. Yörenin kralının bir gün bir kızı oldu. Kahinler, ülkenin bir
gün istilaya uğrayacağını ve gelenlerin kralın kızını öldüreceğini söylediler..
Kral, kızını kurtarmak için bir çare buldu.. Gan adını verdiği küçük kızı,
Roman şefine emanet etti.. “Bunu kendi kızın ilan et, öyle büyüt.. Senin değil,
kralın kızı olduğunu, sadece sen, karın ve ben bileceğiz dünyada, başka kimse
bilmeyecek” diye yemin ettirdi..
Çen ve Gan birlikte büyüdüler. Çen evlenme yaşına geldi, ama kendisine gösterilen dünya güzeli kızların hiçbirini beğenmedi. Garip bir hisle, kız kardeşi bildiği Gan’a yakın hissetti hep kendini.. Oğlunun sararıp solduğunu gören annesi, işin iç yüzünü anlayınca, yemini bozdu ve Çen’e:
Çen ve Gan birlikte büyüdüler. Çen evlenme yaşına geldi, ama kendisine gösterilen dünya güzeli kızların hiçbirini beğenmedi. Garip bir hisle, kız kardeşi bildiği Gan’a yakın hissetti hep kendini.. Oğlunun sararıp solduğunu gören annesi, işin iç yüzünü anlayınca, yemini bozdu ve Çen’e:
“Gan’la evlenebilirsin, çünkü o senin kardeşin değil”
dedi.
Çen Gan’la evlenince, Romanlar ikiye bölündü. Bu sırada
kahinlerin dediği de olmuş, Makedonyalı İskender’in orduları Hindistan’ı istila
etmişlerdi..
Romanların Çen ve Gan’ı destekleyenleri, onların peşine takılıp ülkeyi terk ettiler.. Kendilerine de Çengan dediler. Durumu öğrenen kahinler, istiladan sorumlu tuttukları Çenganları lânetlediler.. “
Romanların Çen ve Gan’ı destekleyenleri, onların peşine takılıp ülkeyi terk ettiler.. Kendilerine de Çengan dediler. Durumu öğrenen kahinler, istiladan sorumlu tuttukları Çenganları lânetlediler.. “
Aynı yerde iki gece üst üste uyuyamayın. Aynı kuyunun suyunu
iki defa içemeyin. Aynı nehri iki defa geçemeyin” dediler..
DEVAM EDECEK
Yayın Tarihi: 21.02.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder