Hep yapıla geldiği gibi ülkemizdeki günümüz Çingenelerinden önce
Osmanlı Devletindeki Çingeneleri görelim.
Osmanlı Devleti zamanındaki Çingenelerin genel durumları
hakkındaki bilgiler, hiç şüphesiz Osmanlı Arşiv belgelerinde bulunmaktadır. Biz
burada tespit ettiğimiz arşiv belgeleri ve diğer kaynakların ışığında, Osmanlı
Devletinin sınırları içerisinde yaşamış olan Çingenelerin genel durumlarını
belirlemeye çalışacağız.
Osmanlı Devleti, Rumeli Eyaleti’nde çoğunlukta bulunan
Çingeneler için Rumeli’de merkezi o zamanki ismiyle Kırkkilise (Kırklareli)
olan bir “Çingene Sancağı” tahsis etmiş, İstanbul ve Rumeli’de oturan
Çingeneleri bu sancağa bağlamıştır. Çingenelerin göçebe olarak yaşamaları ve
sürekli yer değiştirmeleri sebebiyle kesin sayıları tespit edilememiştir. Lâkin
1477’de İstanbul’da yapılan nüfus sayımında 31 hanelik Çingene ailesi tespit
edilmiştir.
Çingenelerin göçebe bir hayat yaşamalarından dolayı Osmanlı
Devleti, onların vergilerini düzenli olarak toplayamamış ve bunun önüne
geçebilmek için yeni fethedilen yerlerden Çingenelere toprak vererek, onları
yerleşik hayata geçmeye ve ziraate teşvik etmiştir. Kanaatimizce Osmanlı
Devleti, Çingeneleri Avrupa’da yeni fethedilen bu bölgelere sadece yerleşik
düzene geçmeleri için yerleştirmekle kalmamış, aynı zamanda onları Avrupa
devletlerine karşı sınır muhafızları olarak da kullanmış olmalıdır. Zira çok
geniş toprağa sahip olan bir devletin, yeni fethedilen yerleri seçmesinin başka
bir izahı zor gözükmektedir. Sultan Selim II. (1566-1574) 1574 yılındaki bir
fermanıyla “Bosna-Hersek’te yerleştirilmiş olan çingenelerin vergiden muaf
olduklarını, hiç kimsenin onların aktivitelerine karışmamasını, ancak kanunları
ihlâl eden Çingenelerin de çeribaşıları tarafından yakalanarak, devlete teslim
edeceğini bildirmektedir.” O dönemde Bosna-Hersek’de yerleştirilen Çingenelerin
bir kısmının madencilikle uğraşmış olduklarını da belirtmek gerekmektedir.
Osmanlı Devleti, sınırları içerisinde yaşayan Çingeneleri
Müslim ve gayr-ı Müslim olarak iki gruba ayırmasına rağmen, bu iki grubu hukukî
bakımdan denk saymıştır. Osmanlı Devleti’nde sadece gayr-ı Müslimlerden cizye
alınması söz konusuyken, kıptî teb’anın hem zimmilerinden hem de Müslimlerinden
cizye alınmıştır. Ancak bu iki grubun ödediği cizye miktarı farklı tutulmuştur.
Bu belge Osmanlı Devleti’ndeki Çingenelerin hepsinin
Müslüman olmadığını ortaya koymaktadır. Çingenelerle ilgili pek çok hükmün
bulunduğu Fatih Kanunnamesi’nde Çingenelerin dinî durum ve ayırımları da ortaya
konulmaktadır: “Müslim olan Çingene, kâfir olan Çingeneler arasında oturmamalı,
Müslümanlara karışmalıdır. İlle de onlarla birlikte oturup, Müslümanlara
karışmayacak olursa, onların da kâfirler gibi haraçları alınmalıdır.
Çingenelerle ilgili dikkat çeken bir diğer husus ise,
onların dolaşacakları yerlerin tespit edilmiş olmasıdır. Göçebe Çingenelerden
hiç birinin kendi cemaatini terk edip gitmesine müsaade edilmemiş ve terk
edenler yakalanarak kabilesine teslim edilmiştir. Ayrıca Müslüman Çingenelerle
Müslüman olmayanların birbirine karışmasına, birlikte konup göçmelerine ve kız
alıp vermelerine müsaade edilmemiştir. Hatta Çingene kanunnamesine göre
Müslüman Çingenelerin kafir Çingenelere karışması durumunda, onlardan
sayılacağı ve cizye mükellefiyeti yükleneceği bildirilmektedir.
Kıbtiyân ve cingâne tâifesi diye anılan ve Osmanlı
Devleti’nde özel statüye tabi askerî ve sosyal bir sınıf olan Çingenelerle
alakalı ilk hukukî düzenleme, Fatih Sultan Mehmed (1451-1481) devrinde yapılmış
ve “Rumeli Etrâkinün Koyun Âdeti” Kanunnâmesinin içinde neşrolmuştur. Ancak bu
sosyal ve askerî grupla ilgili ilk müstakil kanunnâme ise, II. Bâyezid devrinde
tedvin olunmuştur. Kanunî devrinde ise çingenelerle ilgili iki ayrı kısa hukukî
düzenleme yapılmıştır. Bunlardan ilki; İstanbul Müftülüğü Şer‘î Siciller
Arşivi, Üsküdar Mahkemesi Sicilleri, (No: 6/15, s. 138)’de yer alan ve
Çingenelerin ifa ile mükellef oldukları cizye ve harâclarını tanzim eden bir
kanun hükmüdür. İkincisi ise; aynı şer‘iye sicillerinde (No: 6/15, s. 137)’de
yer alan bir kanun hükmüdür. Bu iki Kanunnâmenin metinlerini Ahmed Akgündüz
günümüz Türkçesine çevirmiştir. Anadolu, Karaman ve Trabzon kadılarına tedvin
edilen bu hükümde, şer‘î hükümlere göre, cingânelerden alınacak
harâc, harâc-ı re's denilen cizye ve kesim yani harâc-ı mavazzaf
denilen “çift akçesi” hükme bağlanmış bulunmaktadır. Bu kanun
hükmünde, “kıbtiyân”denilen Çingeneler, “âzâdegân” denilen azadlı
köleler ve “yâve kafirler” denilen kaçkın gayr-i Müslimlerle alakalı
düzenlemeler yapılmıştır.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki Kanunî dönemine ait
Tapu-Tahrir Defteri’nde “Kanunnâme-i Kıbtîyân-ı Vilâyet-ı Rum ili” başlığı adı
altında kayıtlı bulunan kanunnâme ise özet olarak şu hükümleri ihtiva
etmektedir:
1- Müslüman Çingenelerin her hane ve mücerredi (ergin
bekarı), yılda yirmi iki akçe resim verirler. Kâfir Çingenelerin her hane ve
mücerredleri ise yılda yirmibeşer akçe, bîveleri (dul kadınları) de altışar
akçe ispenç verirler.
2- İstanbul, Edirne, Filibe ve Sofya’da olan Çingenelerin
nâ-meşrû fiile girişen avratlarından kesim adı altında her ay yüzer akçe resim
(vergi) alınır.
3- Cürüm, cinâyet ve ârüs resimleri, sâir reâyâ gibi,
kânunların gerektirdiği mütad şekil ve miktarlarda edâ ederler.
4- Kayıtlı bulundukları kadılıktan başka bir kadılığa veya
havlulara giderek izlerini ille de kaybettirmekte inad eden Çingeneler aranıp
bulunduklarında, kınanıp cezalandırılarak kendi kadılıklarına iade olunurlar.
5- Kendi cemaatlarından kaçan Çingeneler, katuna başları
(konak yerlerinin reisleri) ve kethüdaları (kahyaları) aracılığıyla buldurulup
kendi cemaatlarına getirilirler. Böylece, avârız-ı divâniye vukuunda onların
kendi cemaatlarının efrâdı arasında bulunmaları sağlanmış olur.
6- Çingene sancağına ait olan Çingenelerin cürüm ve
cinâyetlerine, bâd-i hevâlarına, rüsüm-ı örfiyyelerine ve siyasetlerine Çingene
sancağının beği mutasarrıftır. Vilayetin diğer sancaklarının Beğleri ve Subaşıları
ve kapu halkı ve yeniçeriler buna asla karışamazlar.
7- Gerek has, zeâmet ve tımarlarda ve gerekse evkaf ve
emlâkda raiyyet olarak kayıtlı bulunan çingenelerin İspençe ve rüsûm-ı
örfiyyelerine ve bad-i hevâlarına ve siyasetlerine , ne çingene sancağının beyi
ne de diğerleri karışabilir. Bunları, doğrudan doğruya o raiyetlerin sahipleri
tasarruf eder.
8- Müslüman çingeneler kâfir çingenelere karışarak onlarla
birlikte göçüp konacak olursa, kınanıp te’dip edildikten sonra, onlardan da
kâfir Çingeneler gibi resim alınır.
DEVAM EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder