Göçebe
Çenganlar önce Mısır’a yerleşti.. Orayı da Araplar istila edince bu defa
Ermenistan’a göçtüler ve “Biz Mısır'dan geldik” dediler.. Mısır Egypt,
okunuşuyla söyleyecek olursak Ecipt diye bilinirdi.. Bu yüzden gelenlere
“Mısırlı” anlamına “Cipsi/ Gypsy” dedi Ermeniler..
Orada da rahat edemediler ve sonunda Osmanlı İmparatorluğu'na taşındılar ve
Osmanlılarla birlikte Rumeli'ye, en başta da Macaristan'a taşındılar..
Sonra Avrupa'nın tümüne yayıldılar. İspanya'da efsane
oldular..”
İkinci görüş daha gerçekçi duruyor:
Çingene; Hindistan’ın Pencap-Sind nehir havzası boyunca
Pakistan ve Afganistan’ın da içinde bulunduğu bölgelerden tüm dünyaya yayılmış
koyu renk tenli Kafkasoid, Hint kökenli halk topluluğuna deniyor. Gazneli
Mahmud’un Hindistan’ı işgali esnasında göçe başlayan çingeneler; Arabistan,
Mısır üzerinden Kuzey Afrika’ya, İran, Türkiye hattından da Avrupa ve tüm
dünyaya yayıldılar.
Başka bir incelemeden de şunları öğreniyoruz:
Çingenelerin dil ve menşeleri üzerinde çalışmış olan XIX.
yüzyılın en meşhur alimlerinden A. F. Pott ve Franz Miklosich; Çingene isminin,
Hint kast sisteminin en alt tabakasının müzisyen ve şarkıcıları olan “doma”
veya “domba”lardan geldiği görüşündedirler.
Parisli dil araştırmacısı Jan Kochanowski ve Pencablı W. R.
Rishi, “Rom” (çingen) kelimesini, Ramayana ve Mahabharata destanlarının efsane
kahramanları “Rama” ile irtibatlandırmayı denemişlerdir.
İran’daki Çingeneler arasında “rom” ifadesi bilinmemektedir.
Farsça’da Çingene için “kevlî” kelimesi kullanılmaktadır. Bu kevli kelimesi;
Behram Gur (420-438) zamanında Hindistan’dan İran’a gelmiş olan grup veya taife
anlamına gelmektedir. Ermenistan’da “Lom”, İspanya’da insan ve kara gibi anlamlara
gelen “Kalo” (çoğulu Kale), İtalya ve Almanya’da ise “Sinto” (çoğulu Sinti)
şeklinde ifade edilmektedir. Ülkemizde bunlar, yerli halk tarfından “Çingene”
genel adıyla anılmaktadır. Lâkin yörelere göre de onlar çeşitli şekillerde
adlandırılmaktadır: “Roman” (Batı Anadolu ve Trakya), “Mutrib” (Van ve Ardahan
civarı), “Elekçi” (Orta Anadolu), “Poşa” (Erzurum, Artvin, Erzincan, Bayburt ve
Sivas), “Esmer vatandaş,” “Köçer.” “Arabacı” (Anadolunun pek çok yerinde),
“Sepetçi” (Akdeniz ve Ege Bölgelerinde), “Cono” (Adana’daki çingeneleri ifade
etmek üzere kullanılmaktadır). Ayrıca, ülkemizde “Kıptî” kelimesi de çok yaygın
bir şekilde kullanılmaktadır. “Kıptî”, Mısırlı manasına gelmektedir. Osmanlı
döneminde “çingane” şeklinde ifade edilen Çingeneler, Mısırlı oldukları
zannıyla, “Kıptî” adıyla anılmış ve bu tabir günümüze kadar gelmiştir. Ancak
Ege ve Marmara bölgelerinde yoğun bir şekilde bulunan ve Akdeniz Bölgesi’ne de
yayılmış olan Çingeneler kendilerini “Roman” kelimesiyle ifade etmektedir.
“Rom” kelimesi Sanskritçe “adam” ve “koca” gibi manalara
gelmektedir.” Bu kelime, Sanskritçe “dom” kelimesinden türetilmiştir. İspanyol
Çingenelerince kullanılan “Kalo” kelimesi ise tıpkı Hintçe’de olduğu gibi
“siyah” anlamına gelmektedir. Bundan dolayı Çingeneler ana vatanlarının
dillerine sadık kalarak kendilerine Roman tabirini kullanmaktadır. Aynı şekilde
bunlar Avrupa´da “Roma” genel adı altında anılmaktadır.
Çingeneler göçler yoluyla karşılaştıkları milletlerden bakın
neleri öğrenmişler?
M. Genner de Çingenelerin ana vatanlarının Hindistan
olduğunu ve onların Hint yarım adasının esas yerlileri olduğunu kabul
etmektedir. Ona göre Çingenelerin ilk göçü milattan önce Arilerin Hindistan’ı
istila etmesiyle başlamıştır. Göç öncelikle kuzeye, Moğolistan ve
Türkistan istikametine doğru olmuştur. Daha sonra Çingeneler, Moğollardan ata
binmeyi ve Türklerden de demirciliği öğrenmiş olarak anavatanlarına geri
dönmüştür.
İster anlatılan efsanelerden olsun ister araştırma
sonuçlarından olsun Çingenelerin vatanları Hindistan’dan ayrılmak zorunda
kaldıklarını öğreniyoruz. Devam
edelim.
Çingene göçünün V-XI. yüzyıllar arasında farklı dalgalarla
Hindistan’dan İran’a olduğu ve göçün buradan, batı ve güney olmak üzere ikiye
ayrıldığı doğrultusundadır. İkiye ayrılmış olan bu Çingene göç hareketinin iki
kolunun bir kısmı, Suriye ve Ermenistan üzerinden Anadolu’ya geçmiştir. Onların
Türkiye’ye kesin geçiş tarihleri bilinmemekle birlikte, Çingenelerle akraba
oldukları kabul edilen Catların 820-834 yılları arasında Araplar tarafından
Bizans İmparatorluğu sınırları içinde bulunan Anazarva’ya (Ain Zebra) sürülmüş
ve orada Ermenilerle bağlantı kurmuşlardır. Bunlardan bazılarının 1071’den önce
de Ermenistan üzerinden Anadolu’ya geçmiş olabileceği düşünülmektedir. Bizanslı
tarihçi Nichephoros Gregoras’ın, Çingene akrobatlarının 1322 yılında
Konstantinapol’e (İstanbul’a) ulaştıklarını kaydettiği bildirilmektedir. Ayrıca
bu tarihten çok önce, X. yüzyılda onların, Konstantinopol’e demirci ve seis
olarak geldiği de kaydedilmektedir. Bu haberlerin ışığında çingenelerin
Anadolu’ya girişlerinin IX. ve XIV. yüzyıllar arasında olduğunu söylemek
mümkündür.
Avrupalı bilim adamları ise Orta Çağ kronikçilerinin verdiği
bilgilere dayanarak, Timurleng’in Anadolu’yu istilasıyla birlikte, Anadolu’da
bulunan Çingenelerin bir kısmının o tarihten itibaren Avrupa’ya geçmeye
başladığını savunmaktadır. Nitekim bunun en önemli göstergesi ise 1400’lü yıllardan
sonra Avrupa’da görülen bazı Çingene gruplarının lisanlarında Türkçe’den
alınmış kelimelere rastlanmış olmasıdır.
Avrupa’ya Türkiye üzerinden göç etmiş olan Çingenelerin, XX.
yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren tekrar Türkiye’ye Avrupa üzerinden zorunlu
olarak göç ettiklerine şahit olunmaktadır. Bunun en önemli sebebi; onların XIV.
yüzyıldan itibaren Avrupalılarca Türk veya Türk ajanı oldukları gerekçesiyle
dışlanmaları, esir edilmeleri ve hatta toplu katliamlara maruz
bırakılmalarıdır.
Tam yeri ve tam zamanı. Şimdide Nazi Almanya’sının
Yahudilere uyguladığı gibi Çingenelere de uyguladığı soykırımı görelim.
“Almanya’da Hitler’in iktidar yılları Çingenelerin en kara
günleri oldu. Alman diktatörünün Yahudiler için ateşlediği fırınların
bacalarından Çingene dumanları da yükseldi.
Faşizm döneminde Almanya ve Avrupa’da yarım milyon Çingene gaz odalarında yakıldı veya ‘tıbbi deneylerde kobay’ olarak kullanıldı. Naziler yalnız Çingeneleri değil, üç kuşak ötesine kadar soyunda ‘Çingene’ kanı taşıyanları da imha ettiler.
16 Aralık 1942’de SS şefi Heinrich Himmer tarafından çıkartılan kararda ‘Çingenelerin topyekün imhası’ emredildi. Çingeneler Auschwitz gibi imha ve çalışma kamplarında, laboratuarlarda öldürüldüler.
Faşist teorisyenler “bu Çingeneler Avrupa’ya yabancı kanı taşıyorlar” diyorlardı.
Almanya dışında Fransa’da 15 bin, Polonya’da 35 bin, Macaristan’da 28 bin, Rusya’da 40 bin Çingene Naziler tarafından topluca öldürüldü.
Faşizm döneminde Almanya ve Avrupa’da yarım milyon Çingene gaz odalarında yakıldı veya ‘tıbbi deneylerde kobay’ olarak kullanıldı. Naziler yalnız Çingeneleri değil, üç kuşak ötesine kadar soyunda ‘Çingene’ kanı taşıyanları da imha ettiler.
16 Aralık 1942’de SS şefi Heinrich Himmer tarafından çıkartılan kararda ‘Çingenelerin topyekün imhası’ emredildi. Çingeneler Auschwitz gibi imha ve çalışma kamplarında, laboratuarlarda öldürüldüler.
Faşist teorisyenler “bu Çingeneler Avrupa’ya yabancı kanı taşıyorlar” diyorlardı.
Almanya dışında Fransa’da 15 bin, Polonya’da 35 bin, Macaristan’da 28 bin, Rusya’da 40 bin Çingene Naziler tarafından topluca öldürüldü.
Çingenelerin Yahudiler kadar güçlü lobileri olmadığından,
uğradıkları katliamlar tarihin karanlık sayfaları arasında eriyip gitti.”
(Çingeneler, Nazım Alpman, sayfa 101-102)
(Çingeneler, Nazım Alpman, sayfa 101-102)
DEVAM EDECEK
Yayın Tarihi: 24.02.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder