28 Şubat 2014 Cuma

ÇİNGENELER VE TARİHLERİ -2

            Göçebe Çenganlar önce Mısır’a yerleşti.. Orayı da Araplar istila edince bu defa Ermenistan’a göçtüler ve “Biz Mısır'dan geldik” dediler.. Mısır Egypt, okunuşuyla söyleyecek olursak Ecipt diye bilinirdi.. Bu yüzden gelenlere “Mısırlı” anlamına “Cipsi/ Gypsy” dedi Ermeniler.. 
Orada da rahat edemediler ve sonunda Osmanlı İmparatorluğu'na taşındılar ve Osmanlılarla birlikte Rumeli'ye, en başta da Macaristan'a taşındılar..
Sonra Avrupa'nın tümüne yayıldılar. İspanya'da efsane oldular..”

İkinci görüş daha gerçekçi duruyor:

Çingene; Hindistan’ın Pencap-Sind nehir havzası boyunca Pakistan ve Afganistan’ın da içinde bulunduğu bölgelerden tüm dünyaya yayılmış koyu renk tenli Kafkasoid, Hint kökenli halk topluluğuna deniyor. Gazneli Mahmud’un Hindistan’ı işgali esnasında göçe başlayan çingeneler; Arabistan, Mısır üzerinden Kuzey Afrika’ya, İran, Türkiye hattından da Avrupa ve tüm dünyaya yayıldılar.

Başka bir incelemeden de şunları öğreniyoruz:
Çingenelerin dil ve menşeleri üzerinde çalışmış olan XIX. yüzyılın en meşhur alimlerinden A. F. Pott ve Franz Miklosich; Çingene isminin, Hint kast sisteminin en alt tabakasının müzisyen ve şarkıcıları olan “doma” veya “domba”lardan geldiği görüşündedirler.
Parisli dil araştırmacısı Jan Kochanowski ve Pencablı W. R. Rishi, “Rom” (çingen) kelimesini, Ramayana ve Mahabharata destanlarının efsane kahramanları “Rama” ile irtibatlandırmayı denemişlerdir.
İran’daki Çingeneler arasında “rom” ifadesi bilinmemektedir. Farsça’da Çingene için “kevlî” kelimesi kullanılmaktadır. Bu kevli kelimesi; Behram Gur (420-438) zamanında Hindistan’dan İran’a gelmiş olan grup veya taife anlamına gelmektedir. Ermenistan’da “Lom”, İspanya’da insan ve kara gibi anlamlara gelen “Kalo” (çoğulu Kale), İtalya ve Almanya’da ise “Sinto” (çoğulu Sinti) şeklinde ifade edilmektedir. Ülkemizde bunlar, yerli halk tarfından “Çingene” genel adıyla anılmaktadır. Lâkin yörelere göre de onlar çeşitli şekillerde adlandırılmaktadır: “Roman” (Batı Anadolu ve Trakya), “Mutrib” (Van ve Ardahan civarı), “Elekçi” (Orta Anadolu), “Poşa” (Erzurum, Artvin, Erzincan, Bayburt ve Sivas), “Esmer vatandaş,” “Köçer.” “Arabacı” (Anadolunun pek çok yerinde), “Sepetçi” (Akdeniz ve Ege Bölgelerinde), “Cono” (Adana’daki çingeneleri ifade etmek üzere kullanılmaktadır). Ayrıca, ülkemizde “Kıptî” kelimesi de çok yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. “Kıptî”, Mısırlı manasına gelmektedir. Osmanlı döneminde “çingane” şeklinde ifade edilen Çingeneler, Mısırlı oldukları zannıyla, “Kıptî” adıyla anılmış ve bu tabir günümüze kadar gelmiştir. Ancak Ege ve Marmara bölgelerinde yoğun bir şekilde bulunan ve Akdeniz Bölgesi’ne de yayılmış olan Çingeneler kendilerini “Roman” kelimesiyle ifade etmektedir.
“Rom” kelimesi Sanskritçe “adam” ve “koca” gibi manalara gelmektedir.” Bu kelime, Sanskritçe “dom” kelimesinden türetilmiştir. İspanyol Çingenelerince kullanılan “Kalo” kelimesi ise tıpkı Hintçe’de olduğu gibi “siyah” anlamına gelmektedir. Bundan dolayı Çingeneler ana vatanlarının dillerine sadık kalarak kendilerine Roman tabirini kullanmaktadır. Aynı şekilde bunlar Avrupa´da “Roma” genel adı altında anılmaktadır.
Çingeneler göçler yoluyla karşılaştıkları milletlerden bakın neleri öğrenmişler?
M. Genner de Çingenelerin ana vatanlarının Hindistan olduğunu ve onların Hint yarım adasının esas yerlileri olduğunu kabul etmektedir. Ona göre Çingenelerin ilk göçü milattan önce Arilerin Hindistan’ı istila etmesiyle başlamıştır. Göç öncelikle kuzeye, Moğolistan ve Türkistan istikametine doğru olmuştur. Daha sonra Çingeneler, Moğollardan ata binmeyi ve Türklerden de demirciliği öğrenmiş olarak anavatanlarına geri dönmüştür.
İster anlatılan efsanelerden olsun ister araştırma sonuçlarından olsun Çingenelerin vatanları Hindistan’dan ayrılmak zorunda kaldıklarını öğreniyoruz. Devam edelim.                              
Çingene göçünün V-XI. yüzyıllar arasında farklı dalgalarla Hindistan’dan İran’a olduğu ve göçün buradan, batı ve güney olmak üzere ikiye ayrıldığı doğrultusundadır. İkiye ayrılmış olan bu Çingene göç hareketinin iki kolunun bir kısmı, Suriye ve Ermenistan üzerinden Anadolu’ya geçmiştir. Onların Türkiye’ye kesin geçiş tarihleri bilinmemekle birlikte, Çingenelerle akraba oldukları kabul edilen Catların 820-834 yılları arasında Araplar tarafından Bizans İmparatorluğu sınırları içinde bulunan Anazarva’ya (Ain Zebra) sürülmüş ve orada Ermenilerle bağlantı kurmuşlardır. Bunlardan bazılarının 1071’den önce de Ermenistan üzerinden Anadolu’ya geçmiş olabileceği düşünülmektedir. Bizanslı tarihçi Nichephoros Gregoras’ın, Çingene akrobatlarının 1322 yılında Konstantinapol’e (İstanbul’a) ulaştıklarını kaydettiği bildirilmektedir. Ayrıca bu tarihten çok önce, X. yüzyılda onların, Konstantinopol’e demirci ve seis olarak geldiği de kaydedilmektedir. Bu haberlerin ışığında çingenelerin Anadolu’ya girişlerinin IX. ve XIV. yüzyıllar arasında olduğunu söylemek mümkündür.
Avrupalı bilim adamları ise Orta Çağ kronikçilerinin verdiği bilgilere dayanarak, Timurleng’in Anadolu’yu istilasıyla birlikte, Anadolu’da bulunan Çingenelerin bir kısmının o tarihten itibaren Avrupa’ya geçmeye başladığını savunmaktadır. Nitekim bunun en önemli göstergesi ise 1400’lü yıllardan sonra Avrupa’da görülen bazı Çingene gruplarının lisanlarında Türkçe’den alınmış kelimelere rastlanmış olmasıdır.
Avrupa’ya Türkiye üzerinden göç etmiş olan Çingenelerin, XX. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren tekrar Türkiye’ye Avrupa üzerinden zorunlu olarak göç ettiklerine şahit olunmaktadır. Bunun en önemli sebebi; onların XIV. yüzyıldan itibaren Avrupalılarca Türk veya Türk ajanı oldukları gerekçesiyle dışlanmaları, esir edilmeleri ve hatta toplu katliamlara maruz bırakılmalarıdır.                                                                                                                                     
Tam yeri ve tam zamanı. Şimdide Nazi Almanya’sının Yahudilere uyguladığı gibi Çingenelere de uyguladığı soykırımı görelim.
“Almanya’da Hitler’in iktidar yılları Çingenelerin en kara günleri oldu. Alman diktatörünün Yahudiler için ateşlediği fırınların bacalarından Çingene dumanları da yükseldi.
Faşizm döneminde Almanya ve Avrupa’da yarım milyon Çingene gaz odalarında yakıldı veya ‘tıbbi deneylerde kobay’ olarak kullanıldı. Naziler yalnız Çingeneleri değil, üç kuşak ötesine kadar soyunda ‘Çingene’ kanı taşıyanları da imha ettiler.
16 Aralık 1942’de SS şefi Heinrich Himmer tarafından çıkartılan kararda ‘Çingenelerin topyekün imhası’ emredildi. Çingeneler Auschwitz gibi imha ve çalışma kamplarında, laboratuarlarda öldürüldüler.
Faşist teorisyenler “bu Çingeneler Avrupa’ya yabancı kanı taşıyorlar” diyorlardı.
Almanya dışında Fransa’da 15 bin, Polonya’da 35 bin, Macaristan’da 28 bin, Rusya’da 40 bin Çingene Naziler tarafından topluca öldürüldü.


Çingenelerin Yahudiler kadar güçlü lobileri olmadığından, uğradıkları katliamlar tarihin karanlık sayfaları arasında eriyip gitti.”
(Çingeneler, Nazım Alpman, sayfa 101-102)                                                                                          



DEVAM EDECEK


Yayın Tarihi: 24.02.2014
   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder