Bugün hayatımızı yönlendiren yöneticiler istatistiki
bilgilere ihtiyaç duyarlar. Rakam okumakta önemli bir iştir fakat rakamlar
görünür değerleri gösterir, iç duyusal konulara giremez. İnsanın bulgusu
olmasına rağmen mekaniktir ve içeriği bakan göze göre değişir. Bu yüzden
istenirse kötü amaçla da kullanılabilir. Verimliliği arttırmak, yada doğan
olumsuz sonuçlara doğru biçimde ulaşmak için istatistik bilgiler çok gereklidir.
Bunun farkında olan siyasi liderler fırsatları kaçırmamak,
hatta arttırmak için analistlerle birlikte çalışırlar. Her seçim veya
halkoylamasından sonrasında açıklanan istatistiki sonuçlar geleceği
belirlemekte önemli bir gösterge olabilmekte.
Halkoylamasının veya seçimlerin ardından, çıkan “evet-hayır”
yada “oy” oranlarını dikkate alan değerlendirmeler yapılır, yapılmaya da devam
edilecek. Başbakanın etrafındaki analistlere “bana seçimlerde kullanılan karşıt
oylarının anlamını araştırıp verin” benzeri isteklerde bulunması alınan
sonuçların neleri gösterdiğinin önemini vurgular bence. Bu konu üstüne seçimler
sonrasında çok şey yazılır çizilir, üstünde durmaya niyetimde, isteğimde yok.
Biz olaylar ve sonuçları üstüne konuşmayı çok seven toplumuz.
Elbette konuşmak, tartışmak çözüme ulaşmak için önemlidir. Ama bu bir maç
sonrası gevezeliğine dönerse kime yararı olur, hangi sonuca ulaşılır? Boşa
kürek çekmiş olmaz mıyız? Bütün takımların taraftarları Pazartesi günü işbaşı
yaptıklarında işliklerde sadece hafta sonu yaptıkları maçları konuşurlar. Birde
bu takımlardan biri üç büyük kulüpten biriyse ve yenildiyse diğer iki büyük
kulübün taraftarı için çok güzel malzeme olur. Ya bu takımlar kendi aralarında
maç yapıp biri diğerini yendiyse çıkan gürültüyü siz düşünün. İş veriminin
düşmesi cabası..
Hayat devam ediyor. Daha kim bilir kaç maç oynanacak, kim
kime üstünlük sağlayacak? Aynı şekilde kaç hükümet kurulacak, kaç hükümet
düşecek? Tarih bunları ve daha bir çok şeyi yazmayacak. Hayatımızın görece
önemli konularını da yazmayacak. Kişisel tarihler de kimsenin umurunda değil.
Kitap okuma ve okunan kitap türleri oranlarına bakarsanız bunu açıkça
görürsünüz. İstatistik okumak bir iştir fakat bütün bunları okumak daha büyük
iştir. İstatistikten felsefeye giden bir yol vardır.
Peki şunun istatistiği ve felsefesi nedir?
Bütün canlılar kendine özgü güzelliklere sahiptir. Hele
birde yavru iseler, bakmaya doyamazsınız. Yayından boşalmış ok gibi duran tayı,
yemyeşil çayırlarda zıp zıp zıplayan minik kuzuyu, sapsarı tüyleriyle güzelim civcivi, annesiyle
derede yüzen ördeği seyretmek ne kadarda
güzeldir. Bir köpek ve bir kedi yavrusunun şımarıklıkları ömre bedeldir.
Ama bunların içinde en özel olanı sanırım kedidir. Çünkü kedi kadar ekâbir
(elit, kendi halinde, en büyük olmanın umursamazlığında) bir başka canlı yok.
Sevmenin ve sevilmenin dozunu keyfini bozmayacak düzeyde tutmaya özen gösteren
çok seçkin bir hayvandır. Oyuna bayılır. Miskinlik yapmak mesleği, baş köşe
konuğu, temizlik kumkuması bir kedi sahibi belki de kendini dünyanın en
varlıklı insanı sayar.
Bunlar hangi istatistiğe girer?
Yayın Tarihi: 07.05.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder