31 Mayıs 2014 Cumartesi

ŞAİRLERİN ŞİİRLERİYLE SÖYLEDİĞİ

Merhaba sevgili okurlar. Pazar günü bütün bir hafta dinlenmeyi kurduğumuz, günleri iple çeke, çeke getirdiğimiz tatil günüdür. Fakat tatil günleri biz çalışma günlerinden daha çok yoruluruz. Buna akıl sır erdiremedim gitti. Neden böyle olur? Çalışmadan insan yorulur mu hiç? Oysa bir pikniğe, yada bir sahil kasabasına denize giderek yorgunluk atma hayalleri kurmaz mıyız? İşte tatil günleri buna fırsat verir. Eşimizi, çoluk çocuğumuzu alır bir yerlere gideriz. Akşam eve döndüğümüzde ne çok yorulduğumuzu fark ederiz. Kim sorarsa biz dinlenecektik. Giderken yapılan hazırlık, dönerken toplanma sırasında eşya kaybetmeme telaşı başlı başına iştir. Birde oralarda ilk gençlik günlerimizdeki gibi biraz hoplayıp zıpladıysak vah halimize ki, ne vah.. birkaç gece uyku haramdır bize.

            Rahmetli babam kamyon şoförüydü. Evine hep hasretti. Hafta sonu yerinden kıpırdamazdı. Hele yolculuk hiç yaptıramazdınız. Rahmetli; tatil denilince yatmak ve bol, bol uyumak anlardı. Ünlü tiyatrocumuz Ferhan Şensoy bu konuda bir sohbetinde “tatil, yatmaktır” demişti. O zihnen bile hareketsizliği savunuyor. Bütün bir hafta o kadar yorulan başka bir şey düşünemez ki. Bence tatillerde konusu sıkıcı olmayan, sürükleyici romanlar okunmalı. Şiir severseniz şiir kitapları da önerilebilir. Bu günde her Pazar olduğu gibi, birazda bu amacı güderek şiirlerimi sunmaya devam edeceğim.

            İlk şiir günlerin birbirinden farksız olduğuna vurgudur. Onları ad vererek anlamlandıran biziz.

….    ….   

Ne günüydü
Günlerden neydi
Rengi yok günlerin
Kokusu yok
Adından başka
Hiçbir şeyi yok
Ne uzun
Ne kısa
Hepsi yirmi dört saat
Her gün aynı
Önceki günden farkı yok
Bu günün.
Sonraki gününde farkı olmayacak
Bu günden.
Sıralanmışlar, zincirlerin halkaları gibi
Bir trenin vagonları gibi
Birbirinden farksız
Haftalara aylara,
Mevsimlere yıllara
Uğramadan geçmez.
Kayboluyoruz içinde
Meçhule taşınıyoruz.

Aydın Göle
23 eylül 2002

***   ***

            Burada okuyacağınız numarasız ve isimsiz beş şiir, sevdiğim ve yaşama azmini takdir ettiğim Esra Kol’la bir telefon görüşmesi sırasında deliliğin sınırlarında yaptığımız sohbetten sonra doğdu. O panik atak ve paranoya teşhisiyle tedavi görüyordu. O sıralar yazdığı şiirleri bir görseniz.. ben ona bu şiirle bizim dışımızdaki hayata bakmadan kendimizle yoğunlaşarak bir yere varılamaz demek istedim. Asıl bundan ayrı kalmak delilikti.

....    …. 

Bardakta duran dişlerin gibi
Umutsuzluklar ısırır
Ansızın dallanan dilin
Zehirli mantardır, kovuklarda.
Kaktüs kılıcına asılı,
örümcek ağı mıydın
Metroda paket içinde
Bir dansöz cesedi miydin
Nemli hülyaların zıddı mıydın
Yırtık mektup dolu vazo mu
Pencereler titrerdi
Bir gri bulut titrerdi
Hava sürtünüyordu soğuk, soğuk
Niyetleri karmakarışık eder mi
Mutfakta pişirilen bir çağın
İçinden bir kelime
Kopup gelirse

Aydın Göle
24 eylül 2002

***   *** 

            Yukarda da dediğim gibi bu şiirler Esra Kol’la yaptığım bir telefon sonrasında bu şiirler doğdu. Oysa biz bu konuları konuşmamıştık bile. “mutfakta pişirilen bir çağın içinden bir kelime kopup gelse” niyetler bozulur, hele bu çağı yapanların ısrarlı çabaları (ki şiirin “acımasız sürekliliği vardı” mırası buna vurgudur.) bizi kendimizle yoğunlaşmaktan alıkoyacak bir geleceğin işaretidir diyorum.

....    ....

Acımasız sürekliliği vardı
Gül deresinde laleler akardı
Mantığı, hareketleri alt üst
Dehşetli çıplak andı
Acıtıyordu, acıtmadığı yer yoktu
Aynı dünyayı iki kere yendim.
Karşılığında
Avrupa’nın işkence salonlarına
davet aldım.
Giriş izni almadan kapılardan geçtim
Tarihin yapılışına yaklaştım
Kokusundan başım döndü
Sendeledim, düşecektim.
Nerdeyse hayata küsecektim.
Vazgeçtim o bitmez yolculuklardan

Aydın Göle
24 eylül 2002

***   *** 

            Bütün hastalar hastalıklarını bilir ve hasta olduklarını kabul ederler. Sağır olanlar bunun dışındadır. Birde delirenler.. bu şiirle birazda bunu anlatmak istedim.

....    .... 

Ben delirmedim
Sandalyeler masalar bana düşman kesildi
Güneş delirdi, deniz delirdi
Her şey biçim değiştirdi
Her şey delirdi, biçimler delirdi
Ben delirmedim.
Seni bilmem.
Fakat ben
Herkesten ve senden
Daha çok görüyorum
Görülmeyeni görüyorum
Sen boşuna bakma
Biçimler yerlerinden kaçmış
Yerinde durmuyor hiçbir şey
Düşüncelerim damlıyor
Islanan yerleri siliyorum
Gün boyu yürüyüşlerimin,
yorgunu ayaklarım.
Yıldızları öğrenecektim yürekten
Ağaçların altında şarap içecektim
Piyanoyu yakacaktım hatta
Ben delirmedim
Yok, yok, ben delirdim
Hayatı sunileştirip,
Yıldızları piyanoya düşürüp
Ben delirdim.

Aydın Göle
25 eylül 2002

***   ***

            Deliler gecenin ayla aydınlanmış yüzünde heykel gibi dururlar. Her taş onların kaidesi. Bu şiirde aynı telefon görüşmesinden sonra okuduğum Y.K. Karaosmanoğlu’nun “Yaban” adlı romanından alıntılarla oluştu.

….    ….

Delilerin temelidir her taş
Her taşa otururlar azametle
Anlayamaz kimse amaçlarını
Kurulu saat gibi
Sağanak yağmur gibi
Konuşurlar durmadan
Anlatamazlar hiçbir şeyi

Düğümlerle bağlanmış, renk, renk ipler gibi
Kesik, kesik konuşurlar
Durmadan konuşurlar
Her düğümde rengi
Başkalaşır iplerin

Aydın Göle
25 eylül 2002

***   ***

            Sırada kısa mesajla gönderilmiş şiirler var. Gene sevda var bu şiirde. Sevenin kendine söz geçirememesini vurgulamak istedim.

….    ….

193
Kelebekler
Gökyüzünün nazlı çiçekleri
Rüzgârlarla savrulur ya oradan oraya
Sen gönlümün şeytan uçurtması
Senle savruldum yıllara
Beni yenik düşürdün zamana
Sözüm geçmez kendime bile

Aydın Göle
25 eylül 2002

***   ***

            Atilla İlhan bir şiirinde “ayrılık sevdaya dahil” demişti. Evet sevdada ayrılık var. Her ayrılık yürek yakar, sevdanın ayrılığı da bir başka türlü yakar. Bu şiirle bunu vurguladım. 

....    .... 

194
Kıyamet sevgi bitince başlar
Seversen yürekten, görürsün
Dağlar devrilse yankısı,
Yürek sökülse sancısı,
Olur muydu bu kadar.
Gök kuşağımda renkler siyah

Aydın Göle
25 eylül 2002


….

            Hepinize iyi pazarlar sevgili okurlar. Haftaya görüşmek ümit ve dileğiyle, hoşça kalın.


 Yayın Tarihi04.05.2014


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder