30 Kasım 2014 Pazar

AMERİKANIN İSTEDİĞİ ŞEHİR DEVLETLERDİR

19.yy’da başlayıp 20. yüzyılın sonuna kadar süren Avrupa ve Amerika’nın ekonomik üstünlüğü, bu üstünlükten kaynaklanan refahı 21.yy başlar başlamaz geçen yüzyılların biriken ve çözülemeyen sorunları nedeniyle yara almış durumdadır. Bu biriken sorunlar sonucunda Dünya ekonomik krizinin ortaya çıktığı 2008’den bu yana üç sene geçmiş olmasına rağmen Avrupa henüz krizi tamamen atlatmış değil. Buna bağlı olarak Amerika’nın durumuda Avrupa’dan çok farklı değildir.

Öteden beri Amerika’nın çok borçlandığını ve dünyanın en borçlu ülkesi durumuna düştüğünü duyardım. Borçluluğun bile Amerikalılarca kendilerine üstünlük sağlayacak biçimde kullanıldığını ve kullanılacağını düşünürdüm. Borsa oyunlarını bu açıdan görürüm. İş sadece borsa oyunlarında değil tabii. Daha bir çok kullanacakları malzemenin olduğunu bilmeyen nerdeyse yoktur. Dünyada yükselen ve büyüyen yeni ekonomi devlerinin sahip oldukları nüfus fazlasıyla makine yerine ucuz iş gücünü devreye geçirerek yaptığı üretimle batının kalitesine erişemeyeceğini sanırdım. Oysa gelişmeler bütün bu sanılarımı yıktı. Batılı sanayi üreticileri, ülkelerindeki yüksek ücretlerle maliyetlerin artmasından dolayı, ürünlerini Çin’de üretmeye başladılar. Bu durum kendi ülkelerinde işçi ücretlerinin düşmesi veya en azından sabit kalması yönünde baskı aracı olmasına rağmen bu üretim politikalarından vazgeçmediler. Diğer önemli ekonomik nedenlere alım gücünün giderek düşmeside eklenince batı ekonomileri durma noktasına geldi. 2008 dünya ekonomik krizi bunun önemli bir göstergesidir. Bu krizden Amerika çok etkilendi. Amerika için işler hiçte sanıldığı gibi gitmiyor. 

Neden mi? İşte hikâyesi:

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s (S&P), ABD Kongresi’nin borçlanma tavanını yükseltmede anlaşma sağlayamaması ve dolayısıyla borcunu ödeyememesi halinde ABD’nin uzun vadeli kredi notunu en düşük seviye çekeceği uyarısında bulundu.

S&P Başkanı John Chambers, Bloomberg televizyonuna yaptığı açıklamada, ABD’nin borçlanma tavanını artırmada anlaşamaması ve borcunu ödeyememesi durumunda “AAA” olan uzun vadeli kredi notunu en düşük seviye olan “D”ye indireceklerini söyledi.

Chambers, “Herhangi bir hükümet borcunu zamanında ödeyemezse o hükümetin kredi notu D’ye gider. Bununla birlikte hükümetin borç tavanını yükselteceğini düşünüyoruz. Onlar, sıklıkla son dakikada olmak üzere 1960 yılından bu yana 78 kez az ya da çok bu tavanı artırdılar ve bu sefer de böyle olacağını düşünüyoruz” dedi.

ABD’de yönetim, 14,3 trilyon dolarlık borç limitine mayıs ayında ulaştı.

ABD, Demokratlar ve Cumhuriyetçiler 2 Ağustos’a kadar borç limitinin artırılması konusunda uzlaşmaya varamazsa borcunu ödeyememe riskiyle karşı karşıya kalacak.

S&P, nisan
ayında da ABD’de politika yapıcıların 2013 yılına kadar bütçe açığını ve ulusal borcu azaltmak için “uygulanabilecek anlamlı bir programı” uygulamaya koymazsa “AAA” olan uzun vadeli kredi notunu kaybetme olasılığı bulunduğunu açıklamıştı.

Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s de ABD hükümetinin borçlanma tavanını yükseltmede başarısız olması halinde “Aaa” olan kredi notunu “Aa” seviyesine çekeceği uyarısında bulundu.

Moody’s, kredi derecelendirmesinin hükümetin atacağı adımlara bağlı olduğu, ayrıca bazı eyalet ve yerel yönetimlerin “Aaa” olan derecelerinin ise tehlike içinde olduğunu açıkladı.

Kuruluşun üst düzey kredi derecelendirme yetkilisi Steven Hess, bu ay başında yaptığı açıklamada, ABD’nin borç limitinin kısa süreli borcu ödeyememeye yol açması halinde bile kredi notunun “Aaa” seviyesine tekrar ulaşamaması riskine sahip olacağını söylemişti.

Moody’s 2 Haziran’da, ABD’nin temmuz ayı ortasına kadar borç limitinin artırılmasında gelişme olmazsa kredi notunu muhtemel indirim için izlemeye alacaklarını bildirmişti.

Uluslararası Para Fonu (IMF), ABD Kongre üyelerine, ülkenin 14,3 trilyon dolar olan borç limitini artırmaları çağrısında bulunmuştu.

IMF, ABD ekonomisiyle ilgili yıllık raporunda, ABD Kongre üyelerinin, hükümetin borçlanma limitini yükseltmesi konusunda anlaşamaması halinde bunun faiz oranlarında yükselişe ve dolayısıyla küresel piyasalara ve ABD ekonomisinin kırılgan toparlanmasına zarar vereceği uyarısında bulunmuştu.

IMF’nin raporunda, “Federal hükümetin borç tavanı, ABD ekonomisinin ve dünya finansal piyasalarının ciddi bir şokla karşılaşmaması için süratle artırılmalı” denilmişti.

Bu hikâyenin anlatılmasının üstünden üç seneden fazla bir zaman geçti. Hikâyenin anlamı değişti mi? Tabiî ki hayır! Peki bu hikâyeden  ne anlaşılıyor? Amerika’nın (ve onun ardına saklı duran İngiltere’nin) bu coğrafyalar üzerinde neden oyunlara kalkıştığı anlaşılıyor. Amerika kendinden daha çok mal alabilecek milletler ve devletler kurma telâşı içindedir. Bütün devletler asker beslemeyen şehir devletleri olarak küçük parçalara ayrılırsa, Amerika’nın istediği dış alımcı bir dünya kurulmuş olur. Demokrasi misyonerliği, yada demokrasi çığırtkanlığı bunun için yapılmaktadır. Dünya bunun için yeniden düzenlenmektedir. Daha önce bunu balkanlarda, bir ara yıkılan Sovyetler Birliğinin geriye kalan cumhuriyetlerinde denedi, şimdide orta doğu üstünden denemelerde bulunuyor. Hiç şüpheniz olmasın ki o denemenin içinde bizde varız.  

Sözün kısası makbuldür, işte o söz: Amerika’nın istediği şehir (site) devletlerdir.



Yayın Tarihi: 10.11.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder