29 Eylül 2015 Salı

YENİ DÜNYA DÜZENİ 2

Yeni Dünya Düzeni diye adlandırılan programı dilendirdiğim yazı dizimizin ilk bölümünü bitirirken;

“İşte yok edilmek istenen bu. Bunun finansmanını da sonradan olma ve aile tahakkümünde esirliklerini göremeyen halka sahip petrol zengini devletlere yaptırıyorlar. Yani milli benliğinden uzak, küçük küçük parçalara bölünmüş, kültürsüz, cahil toplumlar oluşturularak bir medeniyet yok ediliyor. Arap baharı denen oluşumda bunun için yapıldı, bizde süren terörde bunun için sürüyor.”

Demiştim. Kaldığımız yerden sürdürelim.

*

Modern toplumların oluşumunda üretim tarzının önemli rol oynadığını biliyoruz. Kapitalizm ve sosyalizm olarak ortaya çıkan, zamanla kapitalizmin lehine gelişen bu üretim tarzı bu günde sorgulanacak düzeydedir. Gelgelelim konu bu yönüyle ele alınacağına modernizmin yerini almaya çalışan postmodernizmin, yani yeni modernciliğin getireceği açmazlarla karşı karşıya kalıyoruz.

Küreselleşme denen afet kapitalizmin ileri aşaması olan tekelci kapitalizmin dayatmasıdır. Bugün şirket evlilikleriyle yaşanan çeşitlilik bunu önlüyor görünsede aslında oraya varışı gerçekleştiriyor. Konuyu inceleme amacıyla sözü dallandırmadan öze dönelim. Yazarının kim olduğu belirtilmeyen bir yazıdan şu satırlar bize olanları nede güzel anlatıyor bakar mısınız?

“Ancak göz ardı edilemeyecek olan gerçek ise küreselleşme felsefesinde, postmodernizmle modernizmin değerlerinin hedef alınmasıdır. Bu bağlamda küreselleşme ulus, ulus devlet ve ulus devlete dair kurumları reddetmekte, bireyi ulusal kimliğinden koparmayı ve ulusal yapıları parçalamayı hedefleyen uydurma mikro milliyetçilikler yaratılmaktadır.
Ancak özellikle gelişme sürecindeki ülkelerin hala ulus devlet kimliğini muhafaza edilmesini sağlayan bazı temel fonksiyonlardan vazgeçmedikleri görülmektedir. Bu fonksiyonlar; demokratik yönetişim ve hukukun üstünlüğü, dış ilişkilerde bağımsızlık, ekonomik politikalarda bağımsızlık, refah toplumu ve sosyal bütünleşme şeklinde başlıklandırılabilmektedir.”

Yani hukukun üstünlüğü kuralını kimse takmazsa küresel sermayenin istediğinin bu olduğunu kabul etmemiz pek zor olmayacak. Ekonomik bağımsızlıkla demokratik yönetim birbirinin ayrılmaz parçası. Hukukun üstünlüğü kalkarsa önce ekonomik bağımsızlık, ardındanda siyasi bağımsızlık gider. Ardından kültürsüz mikro milliyetçilikle de eşyanın tüketicisi oluruz, efendilerde bizi o ürünlere mahkûm edenler olur.

Devam edelim mi?

“Demokratik yönetişim ve hukukun üstünlüğünden kastettiğimiz, ülkede varolan politik gücün kurumlaşma ve uygulanmasında tek yetkili olmasıdır. Ayrıca aynı politik güce sahip olan ülkenin dış güvenlik ve dış ekonomik ilişkilerde de bağımsız olarak hareket edebilmesidir.
Ancak bu süreç mutlaka ülkenin bağımsız şekilde ekonomik ve finansal politikaları da uygulayabilmesine imkân verecek şekilde oluşturulmalıdır. Bununla birlikte ülke kendi yapısına uygun istihdam, sosyal güvenlik ve gelirin yeniden dağıtımı politikaları uygulayabilmelidir. Son olarakta ülke sınırları içerisinde sosyal bütünleşmeyi sağlayacak şekilde kültürel ve etnik farklılıkları bütünleştirecek politikalar uygulaması gerekmektedir.
Burada söz ettiğimiz sosyal bütünleşmeyi sağlarken toplumların akültürasyona maruz kalmamasına dikkat edilmelidir.”

Bazı yapılan araştırmalarda da ortaya konulduğu gibi küreselleşme ulus devletin sonunu getirmekte veya hiç olmazsa gücünü azaltmaktadır. Araştırma sonuçlarına göre küreselleşme ile beraber öncelikli olarak etkin politik iktidarın alanı farklı güçler tarafından paylaşıldığını ortaya koymaktadır. Ayrıca ulus devlet yönetimlerini kendi insanları için doğru ve uygun olan politikaları uygulayacak tek mercii olmaktan çıkarmaktadır.




DEVAM EDECEK


Yayın Tarihi: 11.09.2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder