Yeni Dünya Düzeni diye adlandırılan programı dilendirdiğim yazı
dizimizin ilk bölümünü bitirirken;
“İşte yok edilmek istenen bu. Bunun finansmanını da sonradan
olma ve aile tahakkümünde esirliklerini göremeyen halka sahip petrol zengini
devletlere yaptırıyorlar. Yani milli benliğinden uzak, küçük küçük parçalara
bölünmüş, kültürsüz, cahil toplumlar oluşturularak bir medeniyet yok ediliyor.
Arap baharı denen oluşumda bunun için yapıldı, bizde süren terörde bunun için
sürüyor.”
Demiştim. Kaldığımız yerden sürdürelim.
*
Modern toplumların oluşumunda üretim tarzının önemli rol
oynadığını biliyoruz. Kapitalizm ve sosyalizm olarak ortaya çıkan, zamanla
kapitalizmin lehine gelişen bu üretim tarzı bu günde sorgulanacak düzeydedir.
Gelgelelim konu bu yönüyle ele alınacağına modernizmin yerini almaya çalışan
postmodernizmin, yani yeni modernciliğin getireceği açmazlarla karşı karşıya
kalıyoruz.
Küreselleşme denen afet kapitalizmin ileri aşaması olan
tekelci kapitalizmin dayatmasıdır. Bugün şirket evlilikleriyle yaşanan
çeşitlilik bunu önlüyor görünsede aslında oraya varışı gerçekleştiriyor. Konuyu
inceleme amacıyla sözü dallandırmadan öze dönelim. Yazarının kim olduğu
belirtilmeyen bir yazıdan şu satırlar bize olanları nede güzel anlatıyor bakar
mısınız?
“Ancak göz ardı
edilemeyecek olan gerçek ise küreselleşme felsefesinde, postmodernizmle
modernizmin değerlerinin hedef alınmasıdır. Bu bağlamda küreselleşme ulus, ulus
devlet ve ulus devlete dair kurumları reddetmekte, bireyi ulusal kimliğinden
koparmayı ve ulusal yapıları parçalamayı hedefleyen uydurma mikro
milliyetçilikler yaratılmaktadır.
Ancak özellikle
gelişme sürecindeki ülkelerin hala ulus devlet kimliğini muhafaza edilmesini sağlayan
bazı temel fonksiyonlardan vazgeçmedikleri görülmektedir. Bu fonksiyonlar;
demokratik yönetişim ve hukukun üstünlüğü, dış ilişkilerde bağımsızlık,
ekonomik politikalarda bağımsızlık, refah toplumu ve sosyal bütünleşme şeklinde
başlıklandırılabilmektedir.”
Yani hukukun üstünlüğü kuralını kimse takmazsa küresel
sermayenin istediğinin bu olduğunu kabul etmemiz pek zor olmayacak. Ekonomik
bağımsızlıkla demokratik yönetim birbirinin ayrılmaz parçası. Hukukun üstünlüğü
kalkarsa önce ekonomik bağımsızlık, ardındanda siyasi bağımsızlık gider.
Ardından kültürsüz mikro milliyetçilikle de eşyanın tüketicisi oluruz,
efendilerde bizi o ürünlere mahkûm edenler olur.
Devam edelim mi?
“Demokratik yönetişim
ve hukukun üstünlüğünden kastettiğimiz, ülkede varolan politik gücün kurumlaşma
ve uygulanmasında tek yetkili olmasıdır. Ayrıca aynı politik güce sahip olan
ülkenin dış güvenlik ve dış ekonomik ilişkilerde de bağımsız olarak hareket
edebilmesidir.
Ancak bu süreç
mutlaka ülkenin bağımsız şekilde ekonomik ve finansal politikaları da
uygulayabilmesine imkân verecek şekilde oluşturulmalıdır. Bununla birlikte ülke
kendi yapısına uygun istihdam, sosyal güvenlik ve gelirin yeniden dağıtımı
politikaları uygulayabilmelidir. Son olarakta ülke sınırları içerisinde sosyal
bütünleşmeyi sağlayacak şekilde kültürel ve etnik farklılıkları bütünleştirecek
politikalar uygulaması gerekmektedir.
Burada söz ettiğimiz
sosyal bütünleşmeyi sağlarken toplumların akültürasyona maruz kalmamasına
dikkat edilmelidir.”
Bazı yapılan araştırmalarda da ortaya konulduğu gibi
küreselleşme ulus devletin sonunu getirmekte veya hiç olmazsa gücünü
azaltmaktadır. Araştırma sonuçlarına göre küreselleşme ile beraber öncelikli
olarak etkin politik iktidarın alanı farklı güçler tarafından paylaşıldığını
ortaya koymaktadır. Ayrıca ulus devlet yönetimlerini kendi insanları için doğru
ve uygun olan politikaları uygulayacak tek mercii olmaktan çıkarmaktadır.
DEVAM EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder