Önceki bölümü bitirirken Yeni Dünya Düzeninin sonuçlarını
şöyle anlatmıştım:
“Bazı yapılan araştırmalarda da ortaya konulduğu gibi
küreselleşme ulus devletin sonunu getirmekte veya hiç olmazsa gücünü
azaltmaktadır. Araştırma sonuçlarına göre küreselleşme ile beraber öncelikli
olarak etkin politik iktidarın alanının farklı güçler tarafından paylaşıldığını
ortaya koymaktadır. Ayrıca ulus devlet yönetimlerini kendi insanları için doğru
ve uygun olan politikaları uygulayacak tek mercii olmaktan çıkarmaktadır.”
Okuduklarımız “uluslarası sisteme sokulan devletler özgür
iradelerini terk etmek zorunda kalırlar” demektir. Yeni sömürgecilikten başka
nedir ki bu?
Yazımıza kaldığımız yerden devam edelim.
*
“Küreselleşme süreci,
uluslararası sermaye hareketlerindeki serbestlikleri artmakta ve yeni
teknolojilerin ülkeler arasında hızlı bir şekilde yayılmasına imkân vererek,
geleneksel ulus devletin varolan kurumsal ve hukuksal altyapısını
zorlamaktadır. Başka bir deyişle bu süreçte, küresel güçlerin ulusal
hükümetlere biçtikleri rol, yalnızca küresel ekonominin gerektirdiği kamusal
hizmetlerle sınırlıdır.”
1980’den bu yana tüccar devlet olmaz teraneleriyle başlayan,
kamu iktisadi kuruluşlarını zarar eden kuruluşlar masalıyla tukaka ilan eden,
teşvik yöntemiyle üretimi arttıran devletten suya sabuna karışmayan, sanayi
yatırımlarını unutan devlet anlayışına geçiş dönemi bu günlere hazırlıktı
aslında.
“Bu yüzden ulus
devlet, siyasi, ekonomik, sosyal, diplomatik ve askeri stratejileri
oluştururken sahip olduğu etkinliğini kaybetmektedir. Ulus devletin varolan
etkinliğini kaybetmesine neden olan unsurları, şu önemli gelişmeyle bağlantılı
olarak açıklamak mümkündür.
Ekonomik olarak, mal
ve hizmetlerin, iletişim ve ulaşım teknolojilerindeki gelişmeler nedeniyle,
ülke sınırları dışında kolaylıkla ulaşılabilir hale gelmesi, ulus devletin
kendi kendine yeterli olma ilkesini ticaret kurallarına, Çok Taraflı Yatırım
Anlaşması’nın (MAI) kurallarına, Mali Faaliyet Hedef Grubu’nun (FATF) mali
işlem kurallarına ve Kamu Yönetiminde Etik Anlaşması’nın (EPM) davranış
kurallarına uymak mecburiyetinde bırakılmasıdır.”
Ahtapotun kolları küreselleşme ile bir ülkeyi böyle sarar
işte. Kendi kendine yeten tarım ve hayvancılığa sahip devletten, dışarıdan
saman getiren devlete geçişi nasıl izah edebilirsiniz ki? Bu anlayış ulusu
kuran gücü asla kabul etmez. Atatürk bunun için gözden düşürülür.
“Ayrıca tüm hizmet
sektörlerini ve bu hizmetlerin üretilmesi için gerekli olan tüm malların
üretimini de kapsayan ilk çok taraflı anlaşma olan GATS’ın yakın zamanda
yürürlüğe girecek olması, ulus devletin etkinliğini kaybetmesine neden olan bir
diğer gelişmedir.
Bu gelişmelerden,
GATS anlaşması tüm hizmet alanlarının tam olarak serbest piyasaya açılmasını ve
serbest piyasa önündeki engellerin kaldırılmasını, yerli ve yabancı sermayeye
eşit koşulların sağlanmasını imkân vermektedir.
Bu anlaşmaya göre,
verilen taahhütlerden geri dönüş Stand Still-Sabit Duruş prensibinden dolayı
mümkün olmamakta ve tüm muafiyetlerin en fazla 10 yıllık sürede kaldırılmak
zorunluluğunu getirmektedir.”
Ahtapotun kolları çok ve uzundur. Bu anlaşmalar bu kollarla
kucaklaşmak demektir. Daha önce Osmanlı Devletide yaptığı anlaşmalarla Gülhane Hatt-ı
Hümayun’u ilan etmek zorunda kalmış, bunun eseri olarak gayrımüslimlerin elinde
olan sermayenin serbest dolaşması ve ayrı hukukla muamele edilmesi sağlanmıştı.
Şimdi yapılmak istenen ve yapılan bundan farklı değildir. Bunun sonucunda
Osmanlı (imparatorluk) çökmüştü, korkarım ki bu gidişle de Türkiye Cumhuriyeti
(ulusal devlet sistemi) bitecektir.
DEVAM EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder