Geçenlerde eskiden elle yemek yendiğini, ele bulaşan yağı
ayaklarına sürdüklerini, yalınayak yürüyen toprak insanının ayaklarındaki
çatlakların böyle yumuşadığını duyunca bugüne gelen insanlara bu imkânların
gökten zembille inmediğini, ayakları taşlara vura vura, keskin kayalarda kese
kese, dikenler bata bata, binlerce yılın çekilen çilesiyle gelindiğini
düşündüm. Çocukluğumda ülkemizde ayakkabı çok önemli giyecekti. Açlıkla boğuşan
kimi Afrika ülkelerinin fotoğraflarında görmüşsünüzdür; iki kola pet şişesini ezip
iki yandan geçirilen iple ayaklarına giyerler. Sefalet diz boyudur.
Benim hatırladığım 1960’lı yıllarda herkes ayakkabı
alamazdı. Fabrika üretimi ayakkabı devlet fabrikalarında çalışan işçilere
yazlık ve kışlık olarak yılda iki kere bedava dağıtılırdı. Bir ayakkabıya kırk
pençe atılır, üstten-yandan yırtıklar yamanır, sökükler dikilirdi. Sadece
ayakkabı satan mağaza kimi yerlerde çok azdı, kimi yerlerdeyse hiç yoktu.
Ismarlama ayakkabı yaptırılırdı. Çok az usta ayak sıkmayan ayakkabı yapmayı
başarır, onlarda çevrede isim yaparlardı. İyi bir ayakkabı güzel bir elbiseden
daha çok ilgi çekerdi. Gerçi konfeksiyon üretimde yoktu, elbiselerde terzilere
diktirilirdi. Orda da ustalık konuşulurdu tabii. Ama kadın olsun, erkek olsun
ayakkabı her zaman baş giyecekti. Öyle olduğu için kıskançlık uyandırdığından
mıdır bilinmez “Dost başa düşman ayağa bakar”dı. Ayakkabıyla ilgili sözleri
yazı dizimizin sonuna bırakalım ve gelelim ayakkabının tarihine...
Bilinen ilk ayakkabı, milattan öncesine dayanır. Düzeltilmiş
ot veya kaba derinin ayağa ilkel iplerle bağlanmasından oluşmaktaydı.
Var olan kaynaklar bize ayakkabıya ait ilk bulguların
İspanya, Fransa ve İtalya’daki mağaralarda olduğunu gösteriyor.
“M.Ö. 12000-15000 yıllarında İspanya’nın doğusundaki yazılı
tarihten önceye dayanan mağara resimlerinde erkeklerin deri, kadınların kürk
çizme giydikleri görülmektedir.”
Bu alandaki en eski kanıtlardan birisi de M.Ö. 8000 yılına
tarihlenen Amerika yerlilerine ait sandaletlerdir.
Eski Mısır’ da yalın ayak dolaşmayanlar, iki bantla ayağın
üzerinden tutturulan ve çoğu kez süslü sandaletler giymişlerdir. Mısır’lıların
kutsal emanetleri arasında papirus yapraklarından yapılmış çeşitli sandaletler
mevcuttur. Mısır’ da sandalet imalatının itibarlı bir sanat dalı olarak kabul
gördüğü bilinmektedir.
Papirus’tan Yapılmış Sandalet
Ayakkabı konusunda oldukça yaratıcı olan Mısırlılar, M.Ö.
3500 yıllarında ıslatılmış kumda ayaklarının kalıplarını çıkarıp, bu kalıplarda
şekillendirdikleri tabanı ham deriye bağlayarak sandaletler yapmışlardır. Bu
sandaletler zamanla giyen kişinin statüsünü gösteren birer simge halini
almıştır. Kadınlar mücevherlerle süsledikleri ayaklarını sergileyip, erkekler
ise deri kayışlarla ender bulunan değerli taşlar taktırmışlardır.
Mısırda yaygın olarak sandalet kullanılırken Anadolu’ da
Hititler, bugün kullanılan çarıklara benzer ayakkabılar giymişlerdir.
Kaynaklara göre Mezopotamya’ da M.Ö. 3000 yılından önce
Mısır sandaletlerine benzer sandaletler Sümer askerleri tarafından
kullanılmıştır. M.Ö 2000’ den sonra ayağa bantlarla bağlanan
sandaletler yaygınlaşmıştır. Mezopotamya’ da sandaletin dışında Anadolu
etkisiyle çizme ve bot da giyilmiştir.
Yayın Tarihi: 09.11.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder