Üç bölümlük yazı dizimizde sanatçımız Şevval Sam’la daha
önce çıkan “II TEK” adlı 2 CD’lik albümünü üzerine yapılan bir söyleşiyi
okuduktan sonra o albümü dinleyip söyleşi ve albümü konu alarak kimi konularda
görüşlerimi aktarmak istiyorum. Burada sevgiden klasik müziğimize, değişik
alanlara dair değinmelerim olacak. Kimilerinde yakınmalarımı bile bulacaksınız.
Her türlü durumda da önemli olan gerçeği yansıtmak değil mi? Yapmak istediğimde
bu.
“■ Tiyatro
okuyormuş Tarık Emir. Sanatçı genleriniz ona da işlemiş...
Sanatla, edebiyatla iç içe olsun, kendini keşfedebilsin diye tiyatroyu seçtik. İleride ne istiyorsa onu yapsın. Tek beklentim hümanist, barışçı, huzurlu bir insan olması.”
Sanatla, edebiyatla iç içe olsun, kendini keşfedebilsin diye tiyatroyu seçtik. İleride ne istiyorsa onu yapsın. Tek beklentim hümanist, barışçı, huzurlu bir insan olması.”
Sanat dallarının böyle bir vasfı vardır. Kendinize yolculuk
yapmak isterseniz bir sanat dalıyla ilgilenin derim. Bu kişilik çatışmalarını
da önler bence. Kendinize yaptığınız yolculukta kendinizde kalmayıp hemen
kendinizi terk ederseniz her şeyi daha kolay seversiniz. Bu huzuru
getirir, inanın ki..
“■ Tıpkı sizin olduğunuz gibi...
Teşekkür ederim. Ben hedefime şöhreti ve parayı değil, özümü koydum. Gören göz, işiten kulak olmaya niyet ettim. Bu sayede dayatılan kuralların dışında kaldım. Hayatta durduğum bir yer var. Tek derdim hep orada durmak, özümle çelişmemek.”
“■ Tıpkı sizin olduğunuz gibi...
Teşekkür ederim. Ben hedefime şöhreti ve parayı değil, özümü koydum. Gören göz, işiten kulak olmaya niyet ettim. Bu sayede dayatılan kuralların dışında kaldım. Hayatta durduğum bir yer var. Tek derdim hep orada durmak, özümle çelişmemek.”
*
Burada söyleşinin bir bölümünü keseceğim. Çünkü Şevval Sam’ın piyasaya sürülen yeni albümüne söyleşiyi yapan Ece Saruhan’ın övgüleri var. Amacım söyleşiden çıkardığım anlamı sizlere iletmek. Albümle ilgili fikrimi başta belirtmiştim zaten. O bölümü verseydim tüccarlığa da değil, albümün tellallığına soyunmuş olurdum.
Burada söyleşinin bir bölümünü keseceğim. Çünkü Şevval Sam’ın piyasaya sürülen yeni albümüne söyleşiyi yapan Ece Saruhan’ın övgüleri var. Amacım söyleşiden çıkardığım anlamı sizlere iletmek. Albümle ilgili fikrimi başta belirtmiştim zaten. O bölümü verseydim tüccarlığa da değil, albümün tellallığına soyunmuş olurdum.
*
İKİNCİ ALATURKA
SÜRPRİZİ
“■ Tango albümünüzü beklerken alaturkayla bize sürpriz yaptınız...
Alaturka hep bir sürprize denk geldi hayatımda. İnsanlar Karadeniz albümü beklerken ‘Sek’i çıkarmıştım, tango beklerlerken de ‘II Tek’ geldi. Tango albümü oldu bittiye getirilecek bir proje değil, repertuar aşaması çok meşakkatli. Bu süreçte yeni bir alaturka albümü yapmam için çok talep geldi. Alaturka benim müzikal zeminim. Genç kızlığında herkes pop dinler ama ben alaturkayı keşfettim.”
“■ Tango albümünüzü beklerken alaturkayla bize sürpriz yaptınız...
Alaturka hep bir sürprize denk geldi hayatımda. İnsanlar Karadeniz albümü beklerken ‘Sek’i çıkarmıştım, tango beklerlerken de ‘II Tek’ geldi. Tango albümü oldu bittiye getirilecek bir proje değil, repertuar aşaması çok meşakkatli. Bu süreçte yeni bir alaturka albümü yapmam için çok talep geldi. Alaturka benim müzikal zeminim. Genç kızlığında herkes pop dinler ama ben alaturkayı keşfettim.”
*
Araya girme ihtiyacımı hoş görün; müzik tabanımızla ilgili
bir iki sözüm olacak. Bende çocukluk ve ilk gençliğimde önce Türküler dinledim.
Sevdiğim Türk Sanat Müziği parçaları çok azdı. O zamanki adıyla aranjman,
bugünkü adıyla Türk Pop müziği bugün artık yaşamayan yada çok azı hayatta olan
anıt isimlerin eliyle doğuyordu. Arabesk’in henüz ‘A’sı bile yoktu. En çok
satanlara baktığınızda Türk Sanat Müziği, zaman zamanda Türk Halk Müziği
sanatçılarını listelerde görürdünüz. Radyolarda en çok ilgiyi halkın büyük
kesimi köylü olduğu için Türküler görse bile, büyük kentlilerin nerdeyse tamamı
Türk Sanat Müziğine ilgi gösterirlerdi. Küçük bir azınlık olan elit kesim
Klasik Batı Müziği veya Caz müziği dinlerdi. Bu müzikleri zamanla keşfettim.
Müzik türlerini ayır deseniz ayıramam. Her tür müziğin içinde güzelide var
çirkinide. Tarihi sanat geçmişimizi temsil eden sadece Türk Sanat Müziğidir.
Avrupa soylularının, daha sonra kent soylularının dinlediği Mozart’ların
Beethoven’lerin yerini bizde Itri, Dede Efendi, Sadullah ağa, Hacı Arif Beyler
alır. 1950 -1960’tan sonra bu tür müzik halk bunu istiyor denile denile müzik
yapımcıları - para koyucuları (yani prodüktörler, plak şiketi sahipleri) gazino
patronları tarafından yozlaştırıldı. Türk Sanat Müziği meyhanelerin meze müziği
oldu. Bunun için erkek sanatçı kalmadı, bunun için rahmetli Zeki Müren’in
edebini ve saygısını koruyarak açtığı yoldan kadınsı sanatçılar türedi. Meğer
biz gizli eşcinsel toplummuşuz. Öyle olmasak böyle sanatçılar ilgi görmezdi.
Aklı başında gençlik bu müzikten hızla kaçtı. Ortalama genç
dinleyici için yavaş ritimde ve tek sesli oluşu, sözlerin dar bir çerçevede
kalışı kaçışı hızlandıran müzikal nedenlerdendir. Aslında çok geniş bir
kültürün ürünü olduğu tartışmasız olan kendi öz klasik müziğimizin, içerdiği
türleri bırakın, isimlerini bile bilen kalmadı. Şu isimleri meraklısı dışında
kaç kişi hatırlar: Gazel, Peşrev, Medhal, Saz semâîsi, Kâr, Beste, Şarkı. Biz
her sözlü müziğe şarkı der dururuz. Oysaki bugün yanlış kullandığımız “şarkı”
sözcüğü Türk Müziğinde bir türdür.
İşte biz bu temeli kaybettik. Çağ hız çağı kabul ama müziği
hızlandırarak basitleştirerek fakirleştirirsiniz. Oysa ortada büyük bir
zenginlik var ve keşfedilmeyi bekliyor.
Şevval Sam’ın söylediklerine bıraktığımız yerden devam
edelim.
*
“O zamanlar eski kayıtlara ulaşmak çok mümkün değildi.
80’lerden sonra icra edilmiş alaturka eserleri dinlemekte güçlük çekiyorum.
Hamiyet Yüceses’in ve Müzeyyen Senar’ın kasetlerini bulup yutmuştum. Alaturka
albümlerimde o şarkıların çoğunu seslendirdim. Bu albümleri çıkarmamı radyo
programı yaptığım dönemde Kalan Müzik’le tanışmam sağladı. Henüz piyasaya arşiv
serileri çıkmamışken Hasan Saltık bana iki torba dolusu radyo ve taşplak kaydı
vermişti. Benim eğitim sürecim o iki senelik radyo programı oldu. Şarkıları
dinlerken, çalarken bir yandan da dönemin şifrelerini çözme derdine düştüm.
Sonradan o şarkıları ben icra ederken o dönemin şifrelerini kullandım. O yüzden
ilk alaturka albümüm ‘Sek’ için, ‘Taşplak kaydı gibi’ yorumunu yaptılar.”
■ Şifreleri
nasıl çözdünüz?
Şifreleri gelecek bölümde göreceğiz.
DEVAM EDECEK
Yayın Tarihi: 02.11.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder