Ayakkabı ayak sağlığından, toplumsal sınıfların
farklılığından, şıklık göstergesine kadar uzanan bir yelpazede yer alır. Günümüzde
bir insanın saçı-başı ve ayağı düzgün değilse giydiği giysi ne kadar şık olursa
olsun eksik kalır. Her dönem değişen ayakkabı modelleri de giyilen diğer
giysilerin modelleriyle bağlantılıdır. Moda tasarımcıları bunları gözetirler.
Ayakkabı modacılarıyla giysi modacıları bir yerde buluşurlar. Günümüzde de
durum böyledir, geçmişte kendiliğinden oluştuğu sanılan geleneksel giysilerde
de aynıdır. Geçmişte ayakkabıların nasıl evreler geçirerek bu güne ulaştığını
anlattığımız yazı dizimize devam ediyoruz. Bugünde Türklerde ayakkabının
tarihçesine devam ediyoruz.
Çapula:
Karadeniz insanlarının çizmenin yanına yaz ve kış giydiği
tek tip ayakkabıdır. Burnu yukarıya doğru hafifçe kalkık, üst ön kısmı tasma
biçiminde kapalı, arkası yukarı kalkık, ökçesiz denilebilen, altı demir çivi
kabaralı bir ayakkabıdır.
Çapula, yalın ayakla, çorap ile ve mest ile giyilir. Bilhassa yaşlılar kışın mest ile giyerler.
Çapula, yalın ayakla, çorap ile ve mest ile giyilir. Bilhassa yaşlılar kışın mest ile giyerler.
Çizme:
Ayağı bacak ile birlikte örten, koncu baldıra hatta diz kapağına kadar çıkan uzun konçlu bir ayakkabı çeşididir. Bazı çizmelerin koncu diz kapağını da aşabilmekte.
Yeniçeriler seferlerde daima çizme giyerlerdi. 1826’dan sonra Asâkiri Mânsûre-i Muhammediye ile birlikte çizme yalnızca atlı süvariler ile topçulara zorunlu kılındı. Bu tarihten önce, kapıkulu askerlerine her yıl “çizme behâ” adında çizme bedeli ödenirdi. O dönemlerde çizme işi oldukça yaygınlaşmıştı. Evliya Çelebi’nin kaynaklarına göre 17. yüzyılın İstanbul’unda 100 çizmeci dükkanı bulunmaktaydı.
Ayağı bacak ile birlikte örten, koncu baldıra hatta diz kapağına kadar çıkan uzun konçlu bir ayakkabı çeşididir. Bazı çizmelerin koncu diz kapağını da aşabilmekte.
Yeniçeriler seferlerde daima çizme giyerlerdi. 1826’dan sonra Asâkiri Mânsûre-i Muhammediye ile birlikte çizme yalnızca atlı süvariler ile topçulara zorunlu kılındı. Bu tarihten önce, kapıkulu askerlerine her yıl “çizme behâ” adında çizme bedeli ödenirdi. O dönemlerde çizme işi oldukça yaygınlaşmıştı. Evliya Çelebi’nin kaynaklarına göre 17. yüzyılın İstanbul’unda 100 çizmeci dükkanı bulunmaktaydı.
18. yüzyıl sonlarına kadar padişah ve vezirler tarafından
çizme-mestler kullanılmıştır. Yumuşak mestin koncu diz kapağı üstüne kadar
uzatılarak çizme şekline konmuştur. Bunlar sokağa çıkarken ayrıca pabuç ve
kundura da giyilirdi. Müslüman Türk evine sokak ayakkabısı ile
girilemeyeceğinden bu çizme- mestler büyük kolaylık sağlardı.
Fotin (Potin):
Erkeklerin giydiği Avrupa biçimi bir ayakkabı. Koncu incik kemikleri üstüne kadar çıkar. Önden potin bağı denilen uçları küçük ve ince demir borulu bağlarla bağlanır. Dışa doğru yana yakın bir sıra kendine has düğmelerle iliklenerek kapanan çeşidi de vardır.
Yemeni
Yemeni esas olarak gön ve yüz olmak üzere iki kısımdan oluşur. Manda ve
sığır derisinden yapılan gön, yere gelen kısımdır ve bunun üzerinde dana
derisinden yapılmış taban kayışı bulunur. Yüz ise sırt ile birbirine
birleştirilmiş ve çirişle yapıştırılmış sahtiyan ve meşinden yapılır. Fotin (Potin):
Erkeklerin giydiği Avrupa biçimi bir ayakkabı. Koncu incik kemikleri üstüne kadar çıkar. Önden potin bağı denilen uçları küçük ve ince demir borulu bağlarla bağlanır. Dışa doğru yana yakın bir sıra kendine has düğmelerle iliklenerek kapanan çeşidi de vardır.
Yemeni
Yemeninin sağlam ve sağlıklı olmasının en önemli nedeni ise yapımında beş farklı hayvan derisi kullanılmasıdır. Yemeninin alt tabanı manda veya sığır, yüzü keçi, iç astarı koyun, iç tabanı sığır veya keçi derisinden, kenarı ise oğlak derisinden yapılır. İmalatında plastik madde kullanılmayan yemenilerin bütün dikişleri elle yapılır. Ustanın elinde tersinden dikilen yemeni, düz tarafı çevrildikten sonra kalıplanır.
Son şeklini alması için etrafı düzgünce kesilir, kalıptan çıkarılır, kenar dikişi yapılır ve giyime hazır hale getirilir. Büyüklüklerine, renklerine ve şekillerine göre farklı isimler alan yemenilerin siyahlarına siyah yemeni, merkup, pantof ya da kulaklı denilirken, mor olanına annubi, kırmızı yemenilere ise gülşeftali ve narçiçeği adı verilir.
Yemeni çeşitleri
İlk bakışta hepsi birbirine benzer gibi görünse de yemeniler şekillerine göre de Halebî, Merkup, Burnu Sivri, Kulağı Uzun ve Eğri Simli gibi isimlerle anılır. Modelinin Halep’ten gelmesi sebebiyle Halebî denilen yemeniler ilk kullanılan modeldir.
Annubi ve gülşeftali renginde olur ve genellikle köylüler tarafından giyilir. Burnu Sivri de daha çok köylülerin kullandığı bir yemeni çeşididir. Şehirliler ise Merkup ve Kulağı Uzun denilen yemeni çeşidini tercih ederler. Eğri Simli yemenilerin burnu yukarı kalkık ve kıvrıktır. Sağlıklı, rahatlığı ve kendine has güzelliği nedeniyle yemeniler sokakta değil ama ev içinde terliğe alternatif olarak giyiliyor artık. Belki de onu sokakta moda haline siz getirirsiniz. Kim bilir?
Yakın zamana kadar ayakkabı üreten tek kamu kuruluşu olan
Sümerbank Beykoz Deri ve Kundura Sanayi Kurumunun kuruluşu 1810’lu yıllara
kadar gitmektedir. 1923’te Cumhuriyet’in ilan edilmesinden 1950’ye kadar geçen
süre ısmarlama ayakkabı dönemidir. Bu dönemde düşük gelir seviyesi, kısıtlı
talep ve üretimin tamamen el emeğine dayanması sonucu, ayakkabı üretim miktarı
sınırlı kalmıştır.
1950 -1975 döneminde ayakkabıcılık makineleşmeye yönelmiş, üretim önceki döneme göre birkaç katına çıkmış, fakat kitle üretimine geçiş mümkün olmamıştır.
1950 -1975 döneminde ayakkabıcılık makineleşmeye yönelmiş, üretim önceki döneme göre birkaç katına çıkmış, fakat kitle üretimine geçiş mümkün olmamıştır.
1975 yılından sonra Ayakkabı Sanayi gelişme yoluna
girmiştir. Makineleşmiş ve yarı makineleşmiş tesislerin artması, ihracatta
görülen artışlar ve devletle ilişkilerin sıkılaşması bu döneme rastlamaktadır.
1980 sonrası hükümetlerin izlediği dışa açılma ve ihracat
teşvik politikaları Ayakkabı Sanayisini de etkilemiştir. Sovyetler Birliği’nin
dağılmasından sonra bu birliği oluşturan ülkelerin vatandaşları Türkiye’den
bavul ticareti yoluyla ciddi miktarda ayakkabı satın almışlardır. Diğer yandan
bu talebe bağlı olarak sektörde makineleşme oranı yükselmiş, kurulu kapasite
artmıştır.
Yine bu dönemde düzenli fuarlar yapılmaya başlanmış, 1989
yılında lise düzeyinde ayakkabıcılık mesleki-teknik eğitimi başlamıştır.
DEVAM EDECEK
Yayın Tarihi: 23.11.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder