Ayak ve Ayakkabı Üstüne Söylenmiş Özlü Sözler 1
Tarihsel süreçte ayakkabının gelişimini anlattığımız 9
bölümün ardından sıra ayak ve ayakkabı üstüne söylenmiş sözlere geldi. Her bir
söze ciltler dolusu kitap yazılabilecek tek cümlelik bu sözler bir felsefe, bir
hayat dersidir.
İşte ilk örnek:
“Aczini ayaklar
altına alan insan, yükselir.”
Ne demektir bu? Yerine göre böbürlenmekten gelen “büyüklük,
güçlülük”, yerine göre kendine yetememe duygusuyla düşülen “zayıflık,
düşkünlük” duygusunu yenen değer kazanır demek değil midir bu söz? Gerçekten
herkes duygularının esiri olmasa çok daha anlaşılır olabilir. Bizi zayıflığa
iten yerine göre oluşan duyguları zaman üstüne taşıyamamaktır. İnsanı
sevimsizleştiren zaman içinde donmak ve duygularının dışına çıkamamaktır.
İkinci örnekte şöyle:
“Ben kendi
ayakkabımın, vurduğu yeri bilirim.”
Herkes hatasını kusurunu bilir. Bilmeyen kesinlikle aklını
kullanamıyor, yerli yerinde düşünemiyordur. Eğer böyleyse bir eksiklik var
demektir ki bu affedilebilir, görünür veya görünmez engelliliğe girer. Birde
sessiz kalıp, ortada hiçbir şey olmamış gibi işi pişkinliğe vuranlar vardır. Onları
affetmek çok zordur. Erdemli kişi hatasını bilen ve özür dileyebilen kişidir.
Bunun yanı sıra hatayı yanlış yerde aramakta vardır. Yaptığı
işle ilgili olarak yeterli bilgiye sahip olan hatanın nerde olduğunu bilir. Ona
bir işaret yeter.
Birde analizci yöntemler uygulayanlar vardır ki bunlar
çözümcüdürler. Her türlü toplumsal soruna çare bulabildikleri için bulundukları
yerlerde sözleri geçer. Ünleri çözüm örnekleriyle bulundukları yerleri bile
aşar.
Geldik üçüncü örneğe..
“Çıplak ayaklı olmak,
ayaksız olmaktan çok daha iyidir.”
Çoğumuz gerçeği görmeyiz. Olması gereken diye düşünülenleri
aşırı beklenti haline getirir olanı gözden kaçırırız. Bu bizi belki görece
olarak ileri götürür ama gerçeklerden de uzaklaştırır. Olanın değerini bilmek
pek işimize gelmez. Ya olandan olmak varsa ne yaparız diye düşünen kaç kişi
çıkar? Eğer düşünmemişlerdenseniz, böyle bir durumda yeni hayata uyum
sağlamakta zorlanırsınız demek zorundayım inanın.
Dördüncü örneğe gelince...
“Tavus kuşuna haddini
bildiren, ayaklarıdır.”
Bu söz doğrudan doğruya böbürlenmeyle ilgili bir sözdür. İlk
örnekle farkı; güzelliğe sahip olanın bir kusurunun da olduğunun
hatırlatılmasıdır. Hiçbir canlı “evren”in gücünde değildir. Hiçbir canlı
“evren” eskilerin deyimiyle kâinat kadar güzelde değildir. İlle bir kusuru, bir
noksanı vardır. Tavus kuşu örneği bizlere bunu hatırlatıyor. İyi ki vardır,
insan bu kusura sahip olmasaydı bu kadar gelişemezdi.
Sıra beşinci örneğe geldi.
“Cesurun ayakları
dayanmak, korkağın ayakları kaçmak için yaratılmıştır.”
Dikkat ederseniz kararlı, istekli, vazgeçmeyen insanlar her
türlü tehlikeyi göze alır. Öyle kolay kolay yapılması gerekeni yapmaktan geri
durmazlar. Biz bunlara “cesur” yada “gözü pek” diyoruz. Onlar bir anıt gibi
dururlar ve geleceğe yön vererek anıtsal işler başarırlar. Bunun tersi işten
korkmak, yarını görememek, geleceği yönlendirememektir. Böyle bir insan en kısa
zamanda, en kolay yoldan ortamı terk eder. Onların ayakları ancak bu işe yarar.
Altıncı örneğe bakın.
“Bir başkasının
kabahati hakkında konuşmadan önce daima kendi mokasen’inin içine bak.”
Ayakkabı içindeki kimi ayaklar terler ve kokar. Hele hava
almayan ayakkabılarda bu durum yazın daha çok olur. İnsan kendi kokusunu pek
duymaz, duysa da iğrenmez. Konu ayak olunca kendi ayak kokusunu bile duyar.
Çünkü ayak kokusu dayanılır koku değildir. Çürümüş ceset gibi kokar nedense..
bu Kızılderili sözü “hata, kusur aramadan önce kendi kusurlarını gör” diyor.
“Sende de kokmak gibi bir özelliğe sahip ayaklar varken başkasının kusuruna
neden bakarsın?” Biraz argo olacak ama bizde öyle kişilere “Bırak bu ayakları”
diyelim ve yazımızı Cuma günü kaldığımız yerden sürdürelim. Çarşamba günü 3
Aralık Dünya Engelliler Günü için bir duyuru yazım olacak çünkü.
DEVAM EDECEK
Yayın Tarihi: 30.11.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder