30 Kasım 2015 Pazartesi

AYAK KABI YANİ AYAKKABI



Ayak ve Ayakkabı Üstüne Söylenmiş Özlü Sözler 1



Tarihsel süreçte ayakkabının gelişimini anlattığımız 9 bölümün ardından sıra ayak ve ayakkabı üstüne söylenmiş sözlere geldi. Her bir söze ciltler dolusu kitap yazılabilecek tek cümlelik bu sözler bir felsefe, bir hayat dersidir.

İşte ilk örnek:

“Aczini ayaklar altına alan insan, yükselir.”
Ne demektir bu? Yerine göre böbürlenmekten gelen “büyüklük, güçlülük”, yerine göre kendine yetememe duygusuyla düşülen “zayıflık, düşkünlük” duygusunu yenen değer kazanır demek değil midir bu söz? Gerçekten herkes duygularının esiri olmasa çok daha anlaşılır olabilir. Bizi zayıflığa iten yerine göre oluşan duyguları zaman üstüne taşıyamamaktır. İnsanı sevimsizleştiren zaman içinde donmak ve duygularının dışına çıkamamaktır.

İkinci örnekte şöyle:

“Ben kendi ayakkabımın, vurduğu yeri bilirim.”
Herkes hatasını kusurunu bilir. Bilmeyen kesinlikle aklını kullanamıyor, yerli yerinde düşünemiyordur. Eğer böyleyse bir eksiklik var demektir ki bu affedilebilir, görünür veya görünmez engelliliğe girer. Birde sessiz kalıp, ortada hiçbir şey olmamış gibi işi pişkinliğe vuranlar vardır. Onları affetmek çok zordur. Erdemli kişi hatasını bilen ve özür dileyebilen kişidir.
Bunun yanı sıra hatayı yanlış yerde aramakta vardır. Yaptığı işle ilgili olarak yeterli bilgiye sahip olan hatanın nerde olduğunu bilir. Ona bir işaret yeter.
Birde analizci yöntemler uygulayanlar vardır ki bunlar çözümcüdürler. Her türlü toplumsal soruna çare bulabildikleri için bulundukları yerlerde sözleri geçer. Ünleri çözüm örnekleriyle bulundukları yerleri bile aşar.

Geldik üçüncü örneğe..

“Çıplak ayaklı olmak, ayaksız olmaktan çok daha iyidir.”
Çoğumuz gerçeği görmeyiz. Olması gereken diye düşünülenleri aşırı beklenti haline getirir olanı gözden kaçırırız. Bu bizi belki görece olarak ileri götürür ama gerçeklerden de uzaklaştırır. Olanın değerini bilmek pek işimize gelmez. Ya olandan olmak varsa ne yaparız diye düşünen kaç kişi çıkar? Eğer düşünmemişlerdenseniz, böyle bir durumda yeni hayata uyum sağlamakta zorlanırsınız demek zorundayım inanın.

Dördüncü örneğe gelince...

“Tavus kuşuna haddini bildiren, ayaklarıdır.”
Bu söz doğrudan doğruya böbürlenmeyle ilgili bir sözdür. İlk örnekle farkı; güzelliğe sahip olanın bir kusurunun da olduğunun hatırlatılmasıdır. Hiçbir canlı “evren”in gücünde değildir. Hiçbir canlı “evren” eskilerin deyimiyle kâinat kadar güzelde değildir. İlle bir kusuru, bir noksanı vardır. Tavus kuşu örneği bizlere bunu hatırlatıyor. İyi ki vardır, insan bu kusura sahip olmasaydı bu kadar gelişemezdi.

Sıra beşinci örneğe geldi.

“Cesurun ayakları dayanmak, korkağın ayakları kaçmak için yaratılmıştır.”
Dikkat ederseniz kararlı, istekli, vazgeçmeyen insanlar her türlü tehlikeyi göze alır. Öyle kolay kolay yapılması gerekeni yapmaktan geri durmazlar. Biz bunlara “cesur” yada “gözü pek” diyoruz. Onlar bir anıt gibi dururlar ve geleceğe yön vererek anıtsal işler başarırlar. Bunun tersi işten korkmak, yarını görememek, geleceği yönlendirememektir. Böyle bir insan en kısa zamanda, en kolay yoldan ortamı terk eder. Onların ayakları ancak bu işe yarar.   

Altıncı örneğe bakın.

“Bir başkasının kabahati hakkında konuşmadan önce daima kendi mokasen’inin içine bak.”
Ayakkabı içindeki kimi ayaklar terler ve kokar. Hele hava almayan ayakkabılarda bu durum yazın daha çok olur. İnsan kendi kokusunu pek duymaz, duysa da iğrenmez. Konu ayak olunca kendi ayak kokusunu bile duyar. Çünkü ayak kokusu dayanılır koku değildir. Çürümüş ceset gibi kokar nedense.. bu Kızılderili sözü “hata, kusur aramadan önce kendi kusurlarını gör” diyor. “Sende de kokmak gibi bir özelliğe sahip ayaklar varken başkasının kusuruna neden bakarsın?” Biraz argo olacak ama bizde öyle kişilere “Bırak bu ayakları” diyelim ve yazımızı Cuma günü kaldığımız yerden sürdürelim. Çarşamba günü 3 Aralık Dünya Engelliler Günü için bir duyuru yazım olacak çünkü.


DEVAM EDECEK



Yayın Tarihi: 30.11.2015 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder