Fukiyama Nietzsche’nin
“nihilistik” yani inkârın inkârıyla yaşamı gereksiz bulucu anarşist “son
adam”ına gönderme yaparak, bir AVM’den çıkıp diğerine girmekten başka arzusu
olmayan narsist yani özsever, kendine tapan (eskiden böylelerine kendinden
başkasını sevmeyen derdik) tüketicilerden oluşacağını varsaymıştı. Friedman’da
her şeyin parayla karşılığını bulması gerektiğini belirtiyordu. Bunun için devlet
her alandan çekilmeden paracı ekonomi kurulamıyordu (rahmetli Özal onun para
politikalarını uygulayarak ilk özelleştirme hareketiyle devleti küçültmeyi
hedeflemişti). Ülkeler böylelikle düzenlendikten sonra onları yönetmek kolaydı.Samuel Huntington’un1980’lerde 1990 sonrasının dünyasını anlattığı komünizm’in
yerini İslamiyet’in alacağını belirttiği “Medeniyetler Çatışması”nın üstüne AVM ve alışveriş çılgınlığını koyunca dinsel
sloganları söyleyenle karşı çıkanlar farkında olmadan aynı yerde oluyorlar. Çünkü
istedikleri bu! Alış veriş çılgınlığıyla gelinen noktada ne GDO’lu besin
düşünülür, ne ülkenin değişen, gerilen yapısı... üstelik eski gelirlere sahip
olunamadan.
Bunu bana bir hanım doktorla
yapılan söyleşi hatırlattı. Deniz Aytekin’in Selma Hekimle yaptığı söyleşiye
devam ediyoruz.
D.A.: Avrupa ve
Amerika'da satın almama, çöp çıkarmadan yaşama, atıklardan beslenme gibi
yöntemler uygulayan bireyleri duyuyoruz ama Türkiye'de bu örnekler pek
karşımıza çıkmıyor. İstanbul'da bir şey satın almadan yaşarken spesifik olarak
yaşadığınız zorluklar var mı? Türkiye'nin Avrupa ve Amerika'ya göre yeşil ve
ekolojik yaşam biçimine kapalı olması sizin önünüze de engeller çıkardı mı?
S.H.: Hayır hiçbir zorluk yaşamadım, samimi
olarak bu işe kalkışan kimse de sorun yaşamaz. Evet burada ekolojik bilinç daha
az ama bizim de geleneksel bazı alışkanlıklarımız var. Her mahallede ayakkabı
tamircisi, terzi var, hâlâ sütçüler var.
*
Gene izninizle araya gireyim. Kentimizin en büyük alış veriş
merkezi uzun çarşıydı. Orda AVM’lerde bulunmayacak şeyler bulmak mümkün. AVM ve
REZİDANCE’lerle hem tüketim alışkanlıklarımız değişiyor, hem milli şehir
anlayışımız. Ayakkabıcı, terzi ve sütçülerimiz nerdeyse kalmadı. Artık yazları
kapımızın önünden dondurmacı geçmiyor. Onların hakiki sütten el emeği süt
kokulu dondurmaları olurdu. Şimdi öyle kaymaklı dondurmalar yok. Pakete giren
fabrika ürünü her gıda maddesi gibi dondurmalarda birçok katkı maddesine sahip
ve üstelik kokusuzlar. Ekolojik bilinç derseniz piknik yerine, duraklara
gittiğinizde anlarsınız. Dünyayı kirletmeme fikri çok az kişide var.
Devam edelim...
*
S.H.: Paketli
ürün istemiyorsak ekolojik pazarlar, aktarlar var; süpermarkete bağlı değiliz.
Ayrıca paylaşmayı seven bir topluluğuz. Paylaşım ekonomisi (...) yaygınlaştı,
her yerde takaslar düzenleniyor, kimse düzenlemese de on-on beş kişi bir araya
gelip düzenlenebilir, biz yaptık arkadaşlarla. Bizim aslında daha büyük
avantajlarımız var ama bunun değerini bilen insan az. Daha çok eşyaya sahip
olmak, işlenmiş gıda tüketmek, hazır olanı, plastik olanı almak, hijyen manyağı
olmak yeni neslin kendini daha üst sınıf görmesine neden oluyor herhalde.
*
Araya girmemek olur mu? Olmaz tabii. Hatırlarsanız 2008
yılındaki dünya finans krizi sırasında gelişmiş ülkeler derinden etkilenirken
biz o kadar etkilenmemiştik, neden? Birçok nedeni var elbette. Bir nedeni de
bireysel küçük işlerin finans dünyasının ayarlarıyla düzenlenememesindir.
Gelişmiş ülkelerde belki çok küçük şehirlerinde olabilecek ehliyetsiz işler
bizde yaygın olduğu için, birde hangi meslekte olursa olsun mesleğini terk edip
başka mesleğe geçme kolaylığı bu krizi derinden derine yaşamamızı önlemişti. Yaşlı
kuşak ve orta yaş kuşağı bu özelliklerin içinde yetiştiği için çok zorlanmadı.
Genç kuşaksa hızlı tüketmeye, daha çok eşyaya sahip olmaya, işlenmiş gıda
tüketmeye, hazır olanı, plastik olanı almaya hijyen dedikleri şu bildiğimiz
sağlıklı temizlik kuralını saplantı haline getirmeleri gelecekte onları çok
derinden yaralayacak bana kalırsa. Bu davranışlarıyla yapay dünyanın parçası
oluyorlar farkında değiller. Onlara sorarsanız bir üst sınıf üyesidir hepsi.
Oysa organik yapıdan uzak, başka bir cisim insanlarıdırlar. Elbette bundan dolayı
anne babalar olarak darağacında asılacak kadar suçluyuz.
DEVAM EDECEK
Yayın Tarihi: 23.12.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder