Çekinmeden sırrımızı verir, içimizi dökerdik. Bir iki gün
göremesek gözümüzde, gönlümüzde arardı onları. Yalnızlık çekmezdik. Ya onlar
bize çatkapı gelirlerdi yada bizler çatkapı giderdik onlara beş dakikalığına.
Gecesi gündüzü olmazdı. Teklif tekellüf olmadığı gibi. Yinede bu gece
evdeyseniz derdik. Ecza depomuzdular, ya ilaçlarını paylaşırlardı, ya bir yara
bandını.. Arkanızdan ağlayandı siz gittiğinizde. Onu kaybettiğinizde yas
tutardınız ve radyoyu açmaya eliniz gitmezdi.
Bu kadar sıkı ilişkiler oluşturulan komşulukta komşuluk
hakları yok muydu? Vardı elbette. İslami açıdan bakacak olursanız komşuyla
güzel ilişkiler kurmak zorunluluktur. Sadece güzel ilişki kurmak yetmez.
Beyhakî, Şuab, ve Kurtubî’nin açıklamalarından komşulukta şu hakların olduğunu
öğreniyoruz:
* Yardım istendiğinde yardım etmek,
* Borç istendiğinde vermek,
* Muhtaç olduğunda ihtiyacını görmek,
* Hastalandığında ziyaret etmek,
* Bir hayra kavuştuğunda tebrik etmek,
* Musîbete uğradığında tâziyede bulunmak,
* Öldüğünde cenâzesine katılmak,
* İzni olmadıkça binayı onun binasından daha yüksek yaparak
rüzgârına engel olmamak,
* Pişirilen bir yemekten az da olsa göndererek duyduğu yemek
kokusuyla canının çekmesine önlemek.
* Bir meyve satın alındığı görülmüşse hediye etmek,
* Bir yiyecekle çocuğunu dışarı götürüp, komşu çocuğunu özendirmemek.
Türk medeni kanunda da komşuluk haklarına yer verilmiştir.
Kentsel gelişmeye bağlı olarakta toplu yaşama kurallarıyla medeni kanunun
ışığında düzenlemeler yapılmıştır.
Komşuluk hukuku,
komşu taşınmaz mal sahiplerinin birbirine karşı hak ve yükümlülüklerini
düzenleyen hukuk kuralları bütünüdür. Bu kuralların bir bölümü özel hukuk, bir
bölümü de kamu hukukudur. Özel hukuk alanındaki komşuluk hukuku kuralları hemen
bütünüyle Türk Medeni Kanunu’nun ayni haklar bölümünde yer alır. Bu kurallar üç
türlü yükümlülüğü öngörmektedir:
1) Mülkiyet hakkından
doğan bazı yetkileri kullanmama yükümlülüğü: Örneğin bir kimse kendi
taşınmazında komşusuna zarar verecek yapıları yapamaz, bazı ağaç ve bitkileri
dikemez, komşuları rahatsız edecek ölçüde koku, toz ve duman çıkaracak,
sarsıntı ve gürültü yapacak etkinliklerde bulunamaz (m. 661, 662).
2) Katlanma
yükümlülüğü: Örneğin su, gaz ve elektrik borularının başka yerden
geçirilmesinin olanaksız olduğu ya da aşırı ölçüde harcamayı gerektirdiği
durumlarda, yol üzerinde bulunan taşınmazın sahibi, uğrayacağı zararın tümünün
önceden ödenmesi koşuluyla, söz konusu tesisatın mülkünün altından ya da
üstünden geçirilmesine katlanmak ve izin vermek zorundadır (m. 668). Kamu
yoluna çıkmak için yeterli yolu bulunmayan taşınmaz sahibine tam değerinin
ödenmesi karşılığında gelip geçmek için uygun bir yer bırakılması da katlanma
yükümlülüğünün bir gereğidir (geçit hakkı, m. 671).
3) Bazı durumlarda
ortak hareket etme yükümlülüğü: Örneğin komşular bir sınır hendeğini ya da
çitini yapmak ve korumak konusunda ortak hareket etmek zorundadır (m. 673).
Gördüğünüz gibi komşuluk öyle hafife alınacak şey değildir.
Hem dinimiz açısından hem medeni kanunumuz gereği beraber yaşamak zorunda
olduğumuz kişilere karşı yükümlülüklerimiz vardır. Yükümlülüklerden kaçmak gibi
bir lüksümüz yoktur. Fakat günümüzde çoğu yerde sevgiden çok kanuni zorunluluk
gereği komşuluk haklarına katlanılıyor. Ne
yazık ki Kentler yatay ve dikey olarak gelişince, yani çok katlı binalar
çoğalıp insan sayısıda artınca kimse kimseyi tanıyamaz hale geldi. Dolayısıyla
komşuluk ilişkileri büyük yaralar alırken kentleşmeyle birlikte bu kültürün
giderek zayıfladığını görüyoruz. Ülkemizde henüz göç hareketleri devam ettiği
için göçenlerin vasıtasıyla komşuluk ilişkileri Anadolu’dan büyük kentlere
taşınmaktadır. Birkaç milyona ulaşan ve nüfusu aşırı şişen kentlerimizde
komşulukların biteceğini söylemek kehanet olmasa gerek. Yakın geleceğin en
büyük belası insanın yalnızlaşması olacaktır. Toplumsal varlık olan insan
yalnızlaştıkça kendini daha çok güvenilmez ortamda bulacaktır. Sonuçta kişilik
bunalımı yaşayanlarda artacaktır.
DEVAM EDECEK
Yayın Tarihi: 30.12.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder