ÇİZGİ-YORUM COŞKUN GÖLE
Çocuklar ne yaparlarsa yapsınlar, yaptıkları bize şirin gelir. Çünkü çocuk bilinçli olarak yapmaz yaptıklarını. Çoklukla yaptığı şey taklittir ve oyundur. Eğitim çağına gelene kadar, ki bu çağ giderek daha küçük yaşlara inmektedir, çocuk ilk öğrendiklerini bu yolla öğrenir. Öğrendikçe taklit eder, taklit ettiği şey her ne ise onu oyununun bir malzemesi, bir parçası olarak kullanır. İşte bu sırada büyüklerin dünyasıyla bütünleşir. Zaten bütün derdi bu dünya ile bütünleşmektir. Tüm yaptıkları bu bütünleşmeyi sağlayacak biçimde dikkat çekmek içindir. Bunları yaparken çok kestirme bir yol izler, kendini hiç gizlemez. İşte bu çabalar bize ilginç, komik ve şirin gelir.
Bunu bilen reklâmcılar çocukları ürün pazarlama konusunda sınır tanımaz biçimde kullanıyorlar. Bu sıralar ünlü bir otomobil firmasının iki çocuk üstüne kurduğu reklâmı bu cinsten bir reklam. İçine kattıkları çocukça istekler ve bir birini izleyen konular reklâm filmini sinema filmi haline getiriyor. Asıl sorun bundan sonra başlıyor. Olağanlaştırılan şey çocukların tüketme taleplerinin değiştirilmesidir. Çocuklar o yaşlarda sakız balon simit üçgeninden çıkıp otomobil, sevda, macera v.b çokgenine sokuluyorlar.
Beslenmeden temizliğe kadar bir çok konuda çocuk görüntülerine bulaştırılan cinsel içerik, bütün şirinliğine rağmen tehlikeli. Hatırlayın; bir kâğıt peçete reklâmında küçük bir kız kendinden büyük topuklu ayakkabılar ve bir büyüğünün geceliğiyle “güzelliğimi süte borçluyum” diyerek bardaktaki sütü deviriyor, masaya yayılan sütü temizlemek için kâğıt peçeteyi alırken “bende iyi şeylere lâyığım” diyerek de göz süzüyordu.
Reklâmların çocuklara kötü etkisinden söz edilecekse en başta bencillikten söz edilmeli. “Bende iyi şeylere lâyığım” sözü böyle bir bencilliğin temellerini atar. Böylelikle ilerdeki yaşlarda bencillik yerleşik kişilik haline gelir. Ardından geleneksel beslenme alışkanlıklarının
değiştirilerek Türk mutfağının terk edilmesi, sağlıksız, ayak üstü beslenmeyle obez bir neslin yetişmesi reklâmın kötü etkileri arasında sayılmalı. Daha sonra çocukların erken yaşlarda hedefsiz bir tüketime yöneltilmekte olduğu unutulmamalı. Reklâmlar bilinçsiz tüketimi artırmakta ve ihtiyaçtan çok ihtiyaç dışı tüketime yol açmaktadır.
Örnekler o kadar çok ki, saymakla bitmez.
Gıda sektörü kadar önemli sektörde moda sektörüdür. Moda denilince her konuyu içine koyabilirsiniz. Güncel her konu modayı ilgilendirir. Elbette giyim kuşam, modayı ilgilendiren konuların en başında gelir. Moda ile çocukların masumiyeti çalınmaktadır. Görünenin altını kazırsanız bunu görürsünüz. Gelişmiş batı ülkeleri bu konuda çok duyarlı davranıyorlar. Ticari geçmişleri de epey eski olunca anamalcı zihniyetin doymazlığının nereye varacağını kestirebiliyorlar. İngiltere’den bir haberle konumuzu pekiştirelim.
***
İngiliz hükümetide yakın gelecekte çocukları bekleyen tehlikeleri fark etmiş olacak ki modadaki aşırılıkla mücadele için kolları sıvadı. Kendisi de 3 çocuk babası olan Başbakan David Cameron, ailelerin çocuklarıyla alışverişe çıkmaktan korktuğunu gerekçe göstererek üzerinde ‘Lolita’ yazan kıyafetler ile cinsel içerikli yayınlara yasak getirilmesi talimatını verdi. Cameron’ın bu kadar kararlı olmasının altında yatan neden ise, 6 yaş çocuklar için üretilen ‘Lolita’ marka yatakları gördüğü zaman yaşadığı şok. Çünkü, Rus yazar Vladimir Nabokov’un aynı isimli romanında orta yaşlı bir adamın 12 yaşındaki genç kıza tutkusu konu ediliyordu. Yasağın haklı gerekçelerinden birini İngiltere Çocuk Bakanı Sarah Teather BBC’ye verdiği röportajında şöyle dile getiriyor. “Çocuklarıyla alışverişe giden ailelerden sürekli uygunsuz kıyafetler gördükleri yönünde şikayet alıyoruz.” Birkaç yıl içinde Avrupa’nın çocuklara en dost ülkesi olmayı hedefleyen İngiltere tek de sayılmaz. Amerika’da birçok sivil toplum örgütü çocukların hedef olmasını engellemeye çalışıyor.
***
Ülkemizde de konu üstüne görüş bildirenler var. Ülkemiz çocuk psikologlarının görüşlerine yer vermek istiyorum.
Ortak kanı, modanın çocukların ruhsal ve fiziksel gelişimini olumsuz etkiliyor olduğu yönünde. Bu yüzden İngiltere’deki yasağı haklı buluyor ve Türkiye’de de uygulanmasını istiyorlar. Kendisi de çocuk sahibi olan psikolog Zeynep Temizer Atalar, kısa elbiseler ve düşük bel pantolonlardan şikâyet ederek başlıyor söze. Çocukların bu tür kıyafetlerin içinde rahat edemediklerini dile getiren Atalar, ebeveynlerin çocuklarına büyümüş de küçülmüş görüntüsü vermek için bu elbiseleri seçtiğini anlatıyor. Çocukların belli yaşlarda anne ve babasına özenmesinin normal olduğunu ifade eden Atalar, ebeveynlerin bilinçli davranıp çocuklarına yaşına uygun kıyafet seçmesini tavsiye ediyor. Atalar bir de uyarı da bulunuyor. “Çocuklarınızı büyümüş de küçülmüş diyerek sevmeyin! Yaşına uygun muamele yapın.”
Bu uyarıyı dikkate almak gerek. Şimdide Ayşenur Dinç’in belirlemelerine bir bakalım.
Uzman psikolojik danışman Ayşenur Dinç, moda sektörünün özellikle kız çocuklarına çabuk büyümeleri ve kendilerine uygun olmayan kıyafetleri seçmeleri yönünde baskı uyguladığını dile getiriyor. Çocukların kıyafet seçiminde en büyük belirleyicinin televizyon olduğunu söyleyen Dinç, çocukların rol model olarak gördükleri ünlülere benzemeye çalıştıklarını anlatıyor. Son yıllarda yapılan araştırmalarda çocukların öğretmen ya da doktor olmak yerine şarkıcı veya oyuncu olmak istemeleri de bunun göstergesi. BBC televizyonu da toplumda rol model olarak görülen şarkıcı ve oyuncuların 18 yaşından küçük olduğunu hatırlatıp, tekstil firmalarının onlara benzemeye çalışan kız çocukları üzerinden servet kazandıklarını ifade ediyor.
Dinç, internet oyunlarındaki tehlikelere de dikkat çekiyor. Sitelerde “Dora’ya uygun kıyafeti giydir ve makyaj yap”, “Küçük Sırlar dizisindeki Ayşegül’e makyaj yap!” gibi oyunların olduğunu dile getiren Dinç, bu tür sitelerin de çocuklara yetişkin gibi olmayı öğrettiğini söylüyor. Dinç örnek olarak da 3 yaşında kızı olan bir annenin rujunu kızının çekmecesinde bulmasını örnek gösteriyor.
Giderek çocuklar çocuk masumiyetinden uzaklaşıyorlar. Daha doğrusu çocuklar masum, ama örnekler çocuklara göre değil.
Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com