28 Haziran 2012 Perşembe

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ŞEHRİMİZİN ÜNLÜLERİ 6

Geçmişten günümüze şehrimizin ünlülerini araştırırken rastladığım Aşık Güvâhî’nin saz şairi yada başka deyişle halk ozanı olmasını bekliyordum. İlk defa yanılmış olmaktan dolayı çok mutluyum. Çünkü karşıma bir şair, bir araştırmacı, bir yazar ve bir düşünür çıktı. Güvâhî bütün bunları şahsında toplamış ender insanlardan.

Mehmet Serhan Tayşi’ye kulak vermeye devam ediyoruz.

“Güvâhî’nin İstanbul’a yakın ve Osmanlı sancak sis­temine göre Kastamonu vi­layetine bağlı Geyve kasaba­sında doğduğunu biliyoruz. Kaynaklarda hem doğum ve ölüm tarihleri, hem de gömüldüğü yer, tartışmalı ve farklı ifadelere dayanmaktadır. Güvâhî’nin do­ğum ve ölüm tarihi hakkındaki en eski kaynaklar “Şuara Tezkireleri”dir. Mehmed Süreyya Bey, “Si­cilli Osmani”sinde Güvâhî’nin ölüm tarihini H. 926 / M. 1520, olarak göstermesi, sonraki müellif­leri yanıltmıştır. Şairin doğum ve ölüm tarihi hak­kında doğrudan bir bilgi yoktur. Mehmet Süreyya, Güvâhî’nin ölüm tarihi olarak 1520, Agâh Sırrı Le­vend 1519 tarihlerini vermektedirler. Fuat Köprülü de özel kütüphanesinde bulunan bir Pend-nâme nüshasının yazılış tarihinin H. 933 / M. 1526 oldu­ğunu belirtmiştir. Kesin olan tek gerçek, bu tarihtir.”

Fuat Köprülü verdiği örnekle, Güvâhî’nin ölüm tarihi üstüne söylenenlerin yanlış olduğunu gösteriyor. Mehmet Serhan Tayşi’de bu örnekle Fuat Köprülü’nün görüşünü desteklemekte kanımca haklıdır. 

“Güvâhî, (Maraş Beyi Alaeddin Alaüddevle) Dulkadıroğulları ile yapı­lan Turnadağı Savaşı (1515), Mercidabık Savaş ve Zafe­ri (1516), Memlük Sultanı Kansu Gavri’nin şehadeti ve 1517’deki Ridaniye Mu­harebesi için Yavuz Sultan Selim Han’ın Mısır seferi hümayununa bir sipahi ola­rak katılmıştır. Bunu takiben 1520-1566 tarihleri arasında, eserini Kanuni Sultan Süley­man Han’a takdim etmiştir. Güvâhî, Pendnâme’sini önce Yavuz Sultan Selim Han’a takdim etmek istemişse de, onun zamansız  vefatı sebe­biyle, oğlu Kanuni Sultan Süleyman’a takdim etmiştir. Atasözlerinin yapılarının bozulmadan nazma uygu­lanmış olması metinde faz­laca imâle yapılmasına se­bep olmuştur. Eser, rık’a ile yazılmıştır, 64 varaktır, 1607 (bazı kaynaklara göre, 2133) beyitten meydana gelmekte­dir. Beyitlerin 463 tanesi ata­sözleri ve deyimler üzerine kurulmuştur. 
Güvâhî bazı kaynak­ların zikrettiği 1520 tari­hinde vefat etmemiştir. Pendnâme’sindeki şu be­yitle Vezir İbrahim Paşa’nın düğünü nakledilmektedir.”

Sözün burasında araya girme ihtiyacı duyuyorum. Okuma özürlü bir toplum olduğumuz için sohbetlerle ve üstün körü olarak bilgiler ediniyoruz. Bir diğer yolda televizyon dizileridir. Geçtiğimiz yaz sonu yayına giren “Muhteşem Yüzyıl” adlı diziyi seyredenler Aşık Güvâhî’nin aşağıdaki sadrazam İbrahim Paşanın ağzından söylenmiş gibi yazılan beyitinde sözü geçen düğünü hatırlayacaklar.    

“Didi Paşa eyâ Sultan-ı âlem,
Vücudundur hakikat cihan-ı âlem.
Benim düğünüme oldun bu tazîm
Ki geldi padişah-ı heft iklîm.
Sizin düğüne kim geldi mükerrem,
Ki bir ülke ola şâh-ı muazzam.”

Bu beyitte Güvâhî ne diyor? Kanuni sultan Süleyman’a karşı düğünü konusunda haklı mıdır? Haklı mı, haklı! Öyle az-buz da değil yani. Eee nede olsa düğününe cihan sultanı gelmiştir. gerisini Mehmet Serhan Tayşi’ye bırakalım.

Güvâhî, İbrahim Paşa’nın devrin sultanı Muh­teşem Süleyman’a karşı “benim düğünüm dahi saltanatlıdır” diye övündüğünü, “Ey âlemin sul­tanı, senin vücudun bu âlemin canıdır. Siz teşrif ederek beni yücelttiniz. Çünkü siz yedi iklimin hâ­kimisiniz. Sizin düğününüze kim geldi? Benimki gibi bir âlem sultanı, yedi iklimin hükümdarı geldi mi?” diyerek bu olaya Pendnâme’sinde yer ver­miştir. Bu eserini devrinin sultanı Kanuni Sultan Süleyman’a arz etmiş, 82, 132, 1569, 1612, 1631 no’lu  beyitle­rinde Kanuni’den bahsetmiş ve katıldığı savaşları zikretmiştir. Güvâhî eserindeki bir kayda göre Pendnâme’sini H. 933 / M. 1526 telif ettiğini bildirir. Onun gerçek ölüm yılıyla ilgili söyle­necek tek gerçek, Güvâhî’nin eserin yazıldığı bu tarihten sonra öldüğüdür. Kesin bir ta­rih yoktur. Gömüldüğü yer de meçhuldür.

Güvâhî hakkında en doğru haberi “Meşâ’irü’ş –Şuara” ve “Şuara Tezkiresi”ni yazan Âşık Çele­bi vermektedir. Yine bazı tezkirelerde kendisinin bir tımarlı sipahisi olduğu ifade edilmektedir ki doğrudur. Ayrıca bazı tezkirelerde Güvâhî’nin Kenzü’l-Bedâ’î (Güzellikler Hazinesi) diye bir eser daha telif ettiği ifade edilirken Âşık Çelebi, Meşâ’irü’ş-Şu’arâ’sında bu eserin (doğru bir ifade ise) “Pend-Name”nin bir diğer ismi olduğunu nak­leder. Eserdeki atasözlerinden derlenen Cemiyyet-i Darb-ı Mesel-i Güvâhî ve Ulular Sözi başlıklı el yazması, Viyana Milli Kütüphanesi’ndedir.”

Güvâhî’nin bu eserinin Viyana Milli Kütüphanesine nasıl gittiği hakkında tek bir bilgi verilmemiş. Bize ait eserlerin dışarıda bırakılmaması gerektiğini düşünüyorum. Her eser dünyanın, insanlığın malıdır kabul ederim fakat, doğduğu topraklarda korunması, saklanması ve sergilenmesi daha çok yakışır bence.
  
DEVAM EDECEK


Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Gazete Adresimiz: www.anadolumedyagrup.com

Yayın Tarihi: 04.06.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder