Öte yandan Neşet Ertaş’a ne kadar kulak verdik? Yılmaz
Özdil’in belirttiği gibi;
“Senelerce ‘kendim
ettim kendim buldum, gül gibi sarardım soldum, eyvahh’ diye haykırdı...
İktidar tercihlerimizin nakaratını bundan daha güzel özetleyen var mıydı?”
Bize yakışmayacak iş seçiminden eş seçimine kadar ne kadar
hata varsa yapmadık mı? İş ve eş seçilebilir şeyler. Ana-baba, kardeş ve yurt
seçilemez. Nereye giderseniz gidin siz onlara ve oraya aitsiniz. Ama yurdu
yönetmeye talipler arasından aklı başında tercihler yapabilirsiniz.
Yapamazsanız Neşet Ertaş’ın Türküsü “Eyvah”ı dizlerinizi döverek söylersiniz.
Siyaset her şeyi propaganda aracı yapmadan öne türkülerimizi
art düşüncelere kapılmadan söylerdik. Türkülerimiz hal-i pür melâlimizi
anlatırdı.
“Dane dane benleri
var yüzünde, can alcı bakışları gözünde, binbir dat var edasında nazında, dünyada
yârden datlı var m’ola, sallanı sallanı gelen yar m’ola”yı bilirsiniz...
Buram buram Anadolu kokar ve şöyle devam eder: “Küpeleri ağır düşer kulaktan, zülüfleri tel tel etmiş yanaktan, ağzı
şeker bal akıyor dudaktan...”
Anadolu kadınının örtünmesi şehirli kadın gibi değil, daha
yerel, daha millidir. Şehirli kadın tüketim merkezlerinin kışkırtmalarının
sonucu Fransız bozması bir şıklık esiridir. Oysa dinimiz sadeliği ve basit
biçimde örtünmeyi, örtünürken renk ve biçimlerle daha dikkat çekici olmaktan kaçınmayı
önerir. Anadolu kadını yüzyılların eseri olarak tarzını bulmuştur. Onun
örtünmesi daha samimidir. Küpelerinin, zülüflerinin görünmesi onun için tahrik
konusu değildir. Tabiî ki bu sözler ortaya çıktığında Neşet Ertaş bu düşünceler
içinde değildi. Siyasetçiler bu konuyu sömürü konusu yapmamışlardı henüz. Fakat
bugün bakınca durum farklı görünüyor.
Giderek nasıl bir millet oluyoruz biz yahu? Bölücülük,
cinsel istismar, kadın cinayetleri... hangi birini ele alsanız bitiremezsiniz.
Yılmaz Özdil Neşet Ertaş’ın bir türküsüne vurgu yaparak;
“Doyulur mu doyulur
mu, canana kıyılır mı, cananına kıyanlar, hak’kın kulu sayılır mıyı
anlasaydı bu memleket, kadın cinayetleri olur muydu?”
diye sormuş, toplumsal dikişlerimizin neden söküldüğünün
açıklamasını yapmıştır. Kadın yardır, yarandır, annedir, evlattır. Kadında,
erkekte, tek başlarına olduklarında insanın yarısıdırlar. “Yarım”lardan biri
diğer “yarım”ı yok ederek nasıl bütün olabilir? Bu “yarım”lardan kurulu bir
toplum olabilir mi? İçinde kendisini oluşturan “yarıma” sevgi duymayan
kendisini ne kadar severse sevsin eksik ve “yarım” bir sevgidir. Böyle bir
özseverlikle kendini mahvetmekten öteye gidemez.
Sadece kendini sevenlerin yani özseverlerin manevi
açlıklarını mal mülkle kapatmaya çalıştıklarını görüyoruz. Yılmaz Özdil bunu
gene Neşet Ertaş’ın bir başka türküsüne vurgu yaparak soruyor.
“Nedeceksin bu kadar
malı... İşte görünüyor dünyanın halı. Kime diyordu bunu sence?”
Kimse malını mülkünü öte dünyaya götüremez. Kefenden başka
bir şeyle toprağa girmeyeceğiz. Ama herkeste öyle bir mal edinme telaşı var ki;
kimse ölmeyecek sanırsınız.
Rahmetli Neşet Ertaş’ın bunların yanı sıra bütün o açılımcı
maçılımcılara türkü dersi verişini Yılmaz Özdil’den dinleyelim.
“Alt kültürüz, üst kültürüz, etnik kökeniz, aynı sazın
teliyiz filan da... Türkü söyler
dillerimiz, ne güzeldir ellerimiz, bağlamada tellerimiz, türkü sever, türkü
söyler, Türk’üm diyen demiyor muydu?”
Bu ülkede Ben Türk’üm dediğimde “Ne yani biz gavur muyuz?”
diyenler var. Kürdüm, lazım çerkezim derseniz kimse size aynı sözü demiyor ama.
Bugün açılımın geldiği noktada “Türk” adı ülke üstünden silinmek istenmektedir.
Türk olmak henüz suç ilan edilmedi ama ilan edilirse de şaşırmam.
Bu yolda gelişme kaydedebilmek için kendilerini liberal
olarak nitelendiren kişiler ticaretin küreselleşmesini şiddetle savunarak
dünyanın Amerikan mandasının altına girmesine katkıda bulundular. Bugünkü çorba
gibi durumumuzu Yılmaz Özdil Neşet Ertaşın bir türküsüyle anlatmış.
“Atı olan el atına
biner mi... Yiğid olan ikrarından döner mi? A liboş.”
İki farklı müzik türünden iki büyük sanatçımızı uğurlarken
nerden nereye savrulduğumuzu görüpte hüzünlenmemek mümkün mü? Berkant bugün
özel okullarda bile olmayan eğitimci kadrosu ve eğitim sisteminin sonucunda
“Samanyolu” şarkısını söylerken, Neşet Ertaş’ı anlamayan toplum bölünmenin
eşiğine geldi.
BİTTİ
Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Gazete Adresimiz: www.anadolumedyagrup.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder