30 Ekim 2012 Salı

İKİ SANATÇININ ÖLÜMÜ ÜSTÜNE DÜŞÜNDÜKLERİM 2



Öte yandan Neşet Ertaş’a ne kadar kulak verdik? Yılmaz Özdil’in belirttiği gibi;

“Senelerce ‘kendim ettim kendim buldum, gül gibi sarardım soldum, eyvahh’ diye haykırdı... İktidar tercihlerimizin nakaratını bundan daha güzel özetleyen var mıydı?”

Bize yakışmayacak iş seçiminden eş seçimine kadar ne kadar hata varsa yapmadık mı? İş ve eş seçilebilir şeyler. Ana-baba, kardeş ve yurt seçilemez. Nereye giderseniz gidin siz onlara ve oraya aitsiniz. Ama yurdu yönetmeye talipler arasından aklı başında tercihler yapabilirsiniz. Yapamazsanız Neşet Ertaş’ın Türküsü “Eyvah”ı dizlerinizi döverek söylersiniz.

Siyaset her şeyi propaganda aracı yapmadan öne türkülerimizi art düşüncelere kapılmadan söylerdik. Türkülerimiz hal-i pür melâlimizi anlatırdı.

“Dane dane benleri var yüzünde, can alcı bakışları gözünde, binbir dat var edasında nazında, dünyada yârden datlı var m’ola, sallanı sallanı gelen yar m’ola”yı bilirsiniz... Buram buram Anadolu kokar ve şöyle devam eder: “Küpeleri ağır düşer kulaktan, zülüfleri tel tel etmiş yanaktan, ağzı şeker bal akıyor dudaktan...”

Anadolu kadınının örtünmesi şehirli kadın gibi değil, daha yerel, daha millidir. Şehirli kadın tüketim merkezlerinin kışkırtmalarının sonucu Fransız bozması bir şıklık esiridir. Oysa dinimiz sadeliği ve basit biçimde örtünmeyi, örtünürken renk ve biçimlerle daha dikkat çekici olmaktan kaçınmayı önerir. Anadolu kadını yüzyılların eseri olarak tarzını bulmuştur. Onun örtünmesi daha samimidir. Küpelerinin, zülüflerinin görünmesi onun için tahrik konusu değildir. Tabiî ki bu sözler ortaya çıktığında Neşet Ertaş bu düşünceler içinde değildi. Siyasetçiler bu konuyu sömürü konusu yapmamışlardı henüz. Fakat bugün bakınca durum farklı görünüyor.

Giderek nasıl bir millet oluyoruz biz yahu? Bölücülük, cinsel istismar, kadın cinayetleri... hangi birini ele alsanız bitiremezsiniz. Yılmaz Özdil Neşet Ertaş’ın bir türküsüne vurgu yaparak;

“Doyulur mu doyulur mu, canana kıyılır mı, cananına kıyanlar, hak’kın kulu sayılır mıyı anlasaydı bu memleket, kadın cinayetleri olur muydu?”

diye sormuş, toplumsal dikişlerimizin neden söküldüğünün açıklamasını yapmıştır. Kadın yardır, yarandır, annedir, evlattır. Kadında, erkekte, tek başlarına olduklarında insanın yarısıdırlar. “Yarım”lardan biri diğer “yarım”ı yok ederek nasıl bütün olabilir? Bu “yarım”lardan kurulu bir toplum olabilir mi? İçinde kendisini oluşturan “yarıma” sevgi duymayan kendisini ne kadar severse sevsin eksik ve “yarım” bir sevgidir. Böyle bir özseverlikle kendini mahvetmekten öteye gidemez.

Sadece kendini sevenlerin yani özseverlerin manevi açlıklarını mal mülkle kapatmaya çalıştıklarını görüyoruz. Yılmaz Özdil bunu gene Neşet Ertaş’ın bir başka türküsüne vurgu yaparak soruyor.    

“Nedeceksin bu kadar malı... İşte görünüyor dünyanın halı. Kime diyordu bunu sence?”

Kimse malını mülkünü öte dünyaya götüremez. Kefenden başka bir şeyle toprağa girmeyeceğiz. Ama herkeste öyle bir mal edinme telaşı var ki; kimse ölmeyecek sanırsınız.

Rahmetli Neşet Ertaş’ın bunların yanı sıra bütün o açılımcı maçılımcılara türkü dersi verişini Yılmaz Özdil’den dinleyelim.

“Alt kültürüz, üst kültürüz, etnik kökeniz, aynı sazın teliyiz filan da... Türkü söyler dillerimiz, ne güzeldir ellerimiz, bağlamada tellerimiz, türkü sever, türkü söyler, Türk’üm diyen demiyor muydu?”

Bu ülkede Ben Türk’üm dediğimde “Ne yani biz gavur muyuz?” diyenler var. Kürdüm, lazım çerkezim derseniz kimse size aynı sözü demiyor ama. Bugün açılımın geldiği noktada “Türk” adı ülke üstünden silinmek istenmektedir. Türk olmak henüz suç ilan edilmedi ama ilan edilirse de şaşırmam.  

Bu yolda gelişme kaydedebilmek için kendilerini liberal olarak nitelendiren kişiler ticaretin küreselleşmesini şiddetle savunarak dünyanın Amerikan mandasının altına girmesine katkıda bulundular. Bugünkü çorba gibi durumumuzu Yılmaz Özdil Neşet Ertaşın bir türküsüyle anlatmış. 

“Atı olan el atına biner mi... Yiğid olan ikrarından döner mi? A liboş.”

İki farklı müzik türünden iki büyük sanatçımızı uğurlarken nerden nereye savrulduğumuzu görüpte hüzünlenmemek mümkün mü? Berkant bugün özel okullarda bile olmayan eğitimci kadrosu ve eğitim sisteminin sonucunda “Samanyolu” şarkısını söylerken, Neşet Ertaş’ı anlamayan toplum bölünmenin eşiğine geldi.

BİTTİ


Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Gazete Adresimiz: www.anadolumedyagrup.com


Yayın Tarihi: 17.10.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder