30 Ekim 2012 Salı

KİLO SORUNU VE ŞİŞMAN İYİMSERLİK


Yazıma “Üzerinize afiyet biraz” sözcükleriyle başlayıp noktalar koyarak cümleyi yarım bıraksam bu arayı neyle dolduracağımı “üzerinize afiyet” sözcüklerinden çıkarabilirsiniz. Biraz nezleyim, yada grip olmuşum veya keyifsizim diyeceğimi düşünebilirsiniz. Çok şükür şimdilik sağlığım yerinde. Keyifsizliğim fazla kilolarımdan kaynaklanıyor. Keyifsizim çünkü kilolarım hem beni, hem çevremi meşgul eder hale geldi. Şu ana kadar sağlığıma direkt etkisi yok ama gelecekte sağlığımı nasıl etkiler bilinmez. Bütün endişelerde o yüzden zaten.

On altı yıldır engelli aracı kullanıyorum. Kırk yaşıma kadar araç kullanmadım. Şehrimiz de o sıralarda tenhaydı. Ona rağmen yaya kaldırımlarında değneklerime çarpıp düşürürler diye ki, olmadı değil, kaldırım kenarlarından yürürdüm. Şimdi her yer otopark olunca öyle bir imkânda kalmadı. Sahip olduğum araçlarla eriştiğim mesafeler arttı ama hareketim buna bağlı olarak azaldı. Üstüne birde 6 yıl önce sigarayı bırakınca kilo kilo üstüne bindi. 1988 yılında böbrek ameliyatı olduğumda 1.50 boya karşılık (biliyorsunuz ben minik bir adamım) 54 kiloydum. Böbreğimin birini verdiğim1989’la deprem yılı 1999 arasında  kilom 64’tü. Şimdi 70 sınırlarında dolaşıyorum.

Bu kilolardan kurtulmak için hayat tarzımı değiştirmekten başka çarem yok, onu anladım. Gelgelelim bu pek mümkün değil. Gelişen şehrimiz çok fazla kalabalık trafiğe sahip oldu. Nufüs yoğunluğuyla kıyaslayacak olursak Kadıköy Bağdat caddesi, yada Bakırköy sahil yolu bu kadar kalabalık değildir. Oraları Türkiye’nin en kalabalık şehri İstanbul, burasıysa küçük bir merkez ilçe Adapazarı. Ben hiçbir yerde yürüyerek karşıya geçemem. Bu durumda hayat tarzımı nasıl değiştirebilirim. Her yol hıncahınç dolu. Eskiden yürüyemediğim yaya kaldırımları şimdi benim gibi en ufak itmede düşen bir engelli için hiç yürünemez durumda. İş yeri ve konutların fiziki yapılarının ve kullanılan yer döşemeleri nedeniyle içerdiği tehlikelere hiç girmiyorum. Hepsiyle birlikte çağdaş hayatın getirdiği omuz yada bel çantası (freebaq) bütün hareketleri en aza düşürdü. Bu kadar eşyaya sahipken, yollar bu kadar kalabalıkken, binalardaki yer döşemeleri kaygan malzemeden yapılmışken benim hayat tarzımı değiştirmem mümkün değil.

İş geliyor beslenme biçimine dayanıyor. O konuda da annemin ve rahmetli babamın uzun yıllar öncesinden şeker hastası olmaları beslenme alışkanlıklarımızı değiştirdiği için burada yemek miktarlarında ayarlama yapmaktan başka bir şey kalmıyor.

Fazla kilolardan kurtulmak için öyle çok diyet çeşitleri varki... hangisini uygulayacağınızı şaşırırsınız. Arada küçük önerilerde yok değil. Bir ara sabah kalkar kalkmaz sıcağa yakın ılıklıkta su içtik. Daha sonra bu sıcak suyun içine limonda damlattık. Bunlar vücuttaki yağı eritir deniliyordu. Soğuk içilen suyun vücut ısısına ulaşana kadar derece başına bir kalori yaktığı için vücutta bulunan yağları yok ettiği söyleniyordu. Suları gün içinde kışın bile buzdolabından içtik. Yıllar önce bunu Hıncal Uluç köşesinde “dondurma”dan söz ederek söylemişti. Bence en mantıklı önerilerden biriydi.

Öğün aralarının uzun olması da metabolizmanın yavaşlamasına yol açtığı, sık sık, ama küçük öğünler şeklinde yemek yenirse metabolizmanın harekete geçeceği, böylelikle kilo verilebileceği söylendi. Bu yolla zayıflayan birkaç ünlünün televizyonlara çıkıp konuştuklarını biliyorsunuz. Hiçbir yemekten el çekmeden, bir günlük besini 3 öğün yerine 6 öğün ve üzeri alarak zayıfladıklarını belirttiler.

Arkasından “York Testi” denen bir testle kandaki fazla olan maddeye bakarak sadece onu üreten yiyecek veya yiyecekleri azaltmayı tercih ettiler. Bu da kilo vermede etkili yöntemdir dendi.

Bu testi esas alarak kendi tezlerini oluşturan Mehmet Ali Bulut orucu örnek göstererek niyet vücut ilişkisinin şaşırtıcı sonuçlarını vurguluyordu. Her insanın yumruğu kadar bir yiyeceği ikiye bölerek sabah ve akşam yemeği olarak iki öğüne indirmeli, akşam 21’den sonra hiçbir şey yememeli diyordu. Ayrıca kişiye göre alınacak besinlerin kan guruplarına göre belirlenmesi gerektiğini, her gurubun ayrı besinlerle var olacağını belirtiyordu. En eski kan gurubunun tarım öncesi topluma ait olduğunu ve bu insanların  “0 RH” gurubu kana sahip olduklarını, daha sonra tarım ürünleriyle kan guruplarının “A”, “B” ve “AB” guruplarının ortaya çıkmasıyla çeşitlilik kazandığını, “0” gurubu dışındaki hiçbir gurubun et yememesi, “0” gurubununda tahıllardan uzak durması gerektiğini, bütün gurupların sindirimi zor olduğu için süt ve süt ürünlerini tercih etmemesi gerektiğini eklemişti.

Nasıl? Kafanız karıştı mı? Haklısınız! Benimde karıştı. Kilolarımdan kurtulamayacağım galiba. Bu durum beni üzmüyor diyemem. Ama bir yandanda kilolu insanların hayata daha olumlu baktıklarını, neşelerini pek yitirmediklerini belirten yazılarda okudum. Gelde işin içinden çık şimdi Aydın. 



Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Gazete Adresimiz: www.anadolumedyagrup.com


Yayın Tarihi10.10.2012 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder