30 Ekim 2012 Salı

ŞAİRLERİN ŞİİRLERİYLE SÖYLEDİĞİ 144


 (Yahya Kemal Beyatlı 1)

Merhaba sevgili okurlar. Bugün sizlere batı eğitimi almış olmasına rağmen batı şiir tarzına yönelmeyerek Tevfik Fikret, Mehmet Akif Ersoy ve Ahmet Haşim’le birlikte dört aruzculardan ve Türk şiirinin dev şairi Yahya Kemal Beyatlı’nın şiirlerini sunacağım. Önce kendisini yeni nesilleri de düşünerek tanıtmak istiyorum.

Asıl adı Ahmed Agâh olan şairimiz 2 Aralık 1884 tarihinde Üsküp’te doğdu. Ünlü divan şairi Leskofçalı Galip’in yeğeni Nakiye Hanımla, dönemin Üsküp Belediye Başkanı İbrahim Naci Bey’in oğludur. İlk öğrenimini Üsküp’te gördü. Ailesinin 1897’de göç etmesiyle yerleştikleri Selanik’ten annesinin veremden ölmesi, bir süre sonra babasının evlenmesi üzerine Üsküp’e döndü. Fakat Üsküp’te kalamadı, kısa sürede Selanik’e döndü. “Esrar” takma adıyla şiirler yazdı. 1902’de orta öğrenimi görmek üzere İstanbul’a gitti. Vefa İdadi’sine (Lisesine) girdi. Hemen ardından Servet-i Fünuncu “İrtika” ve “Malumat” dergilerinde Agâh Kemal takma adıyla şiirlerini yayınladı. İstanbul’da Vefa İdadisi’nden mezun olduktan sonra, Jön Türklere katılmak için 1903’te Paris’e kaçarak gitti. Paris’te Ahmet Rıza, Sami Paşazade Sezai, Mustafa Fazıl Paşa, Prens Sabahattin, Abdullah Cevdet, Abdülhak Şinasi Hisar gibi Jön Türklerle tanıştı. Hiç bilmediği Fransızcayı bu sırada çok kısa sürede öğrendi. Paris’te bulunduğu yıllarda Siyasal Bilgiler Yüksek Okulu’nu bitirdi. 1912’de İstanbul’a döndü. Çalışma hayatına öğretmenlikle başladı. Daha sonraları öğretim görevlisi, milletvekilli, büyükelçi oldu. Yahya Kemal, yurt dışında edindiği yüksek nitelikli beğenisiyle Batı şiirine yönelme yerine, geleneksel divan şiiri içinde kalmayı, aruz vezniyle şiir yazmayı yeğlemiştir. Dilimize biçime çok önem verdiği, dil işçiliğini ustalıkla sergilediği olağanüstü şiirler kazandırmış, bütün bunlara rağmen sağlığında hiç şiir kitabı yayınlamamıştır.
1957’de bir çeşit bağırsak iltihabına yakalandı ve tedavi için Paris’e gitti. Cerrahpaşa Hastanesi’nde 2 Kasım 1958’de öldü. Cenazesi Rumelihisarı Mezarlığı’na defnedildi.

...

AKINCILAR

Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik

Haykırdı ak tolgalı beylerbeyi “ilerle”
Bir yaz günü geçtik tunadan kafilelerle

Şimşek gibi atıldık bir semte yedi koldan
Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan

Bir gün yine doludizgin atlarımızla
Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla

Cennette bu gün gülleri açmış görürüzde
Hala o kızıl hatıra gitmez gözümüzde

Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik

YAHYA KEMAL BEYATLI

***

BİR BAŞKA TEPEDEN

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça gönül tahtına keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.

Nice revnaklı şehirler görünür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim en hoş ve uzun rüyada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.

YAHYA KEMAL BEYATLI

***
  
ENDÜLÜS’TE RAKS

Zil, şal ve gül. Bu bahçede raksın bütün hızı...
Şevk akşamında Endülüs üç def'a kırmızı...

Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir.
İspanya neşesiyle bu akşam bu zildedir.

Yelpâze çevrilir gibi birden dönüşleri,
İşveyle devriliş, saçılış, örtünüşleri...

Her rengi istemez gözümüz şimdi aldadır;
İspanya dalga dalga bu akşam bu şaldadır.

Alnında halka halkadır âşüfte kâkülü,
Göğsünde yosma Gırnata’nın en güzel gülü...

Altın kadeh her elde, güneş her gönüldedir;
İspanya varlığıyle bu akşam bu güldedir.

Raks ortasında bir durup oynar, yürür gibi;
Bir baş çevirmesiyle bakar öldürür gibi...

Gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü, sürmeli...
Şeytan diyor ki sarmalı, yüz kerre öpmeli..

Gözler kamaştıran şala, meftûm eden güle,
Her kalbi dolduran zile, her sîneden: ‘Ole!’

YAHYA KEMAL BEYATLI

***

ERENKÖY’DE BAHAR

Cânan aramızda bir adındı,
Şîrin gibi hüsn ü âna unvan,
Bir sahile hem şerefti hem şan,
Çok kerre hayâlimizde cânan
Bir şi'ri hatırlatan kadındı.

Doğmuştu içimde tâ derinden
Yıldızları mâvi bir semânın;
Hazzıyla harâb idim edânın,
Hâlâ mütehayyilim sadânın
Gönlümde kalan akislerinden.

Mevsim iyi, kâinât iyiydi;
Yıldızlar o yanda, biz bu yanda,
Hulyâ gibi hoş geçen zamanda
Sandım ki güzelliğin cihanda
Bir saltanatın güzelliğiydi.

İstanbul'un öyledir bahârı;
Bir aşk oluverdi âşinâlık...
Aylarca hayâl içinde kaldık;
Zannımca Erenköyü'nde artık
Görmez felek öyle bir bahârı.

YAHYA KEMAL BEYATLI

***

EYLÜL SONU

Günler kısaldı. Kanlıca'nın ihtiyarları
Bir bir hatırlamakta geçen sonbalarları.

Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa...
Yazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa...

İçtik bu nadir içki'yi yıllarca kanmadık...
Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor, yazık!

Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor;
Lakin vatandan ayrılışın ıztırabı zor.

Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sahile,
Bitmez bir özleyiştir, ölümden beter bile.

YAHYA KEMAL BEYATLI

***

GEÇMİŞ YAZ

Rüya gibi bir yazdı. Yarattın hevesinle
Her anını, her rengini, her şiirini hazdan.
Hala doludur bahçeler en tatlı sesinle!
Bir gün, bir uzak hatıra özlersen o yazdan

Körfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin:
Geçmiş gecelerden biri durmakta derinden;
Mehtap... iri güller... ve senin en güzel aksin...
Velhasıl o rüya duruyor yerli yerinde!

YAHYA KEMAL BEYATLI

***

HATIRLATAN

Hicran, gün ortasında öten bir horoz gibi,
Seslendi pek vakitsiz... İçim yandı ansızın.

Mazi yosunla örtülü bir göl ki yok gibi,
Mevsim serin ve bahçede yaprak yığın yığın.

Hicran gün ortasında neden böyle seslenir,
Birden hatırlatır unutan kalbe sevgiyi?

Keskin bir özleyişle hayal ettiren nedir.
Bir devre varsa insanın ömründe en iyi?

Ey sevgi anladım bu uzakta seda ile,
Ömrün yegâne lezzetidir hatıran bile.

YAHYA KEMAL BEYATLI

***

HAZAN BAHÇELERİ

Kalbim yine üzgün, seni andım da derinden
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden
Yorgun ve kırılmış gibi en ince yerinden
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden

Senden boşalan bağrıma gözyaşları dolmuş
Gördüm ki yazın bastığımız otları solmuş
Son demde bu mevsim gibi benzimde kül olmuş
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden

YAHYA KEMAL BEYATLI

***

MEHLİKA SULTAN

Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
Gece şehrin kapısından çıktı:
Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
Kara sevdalı birer aşıktı.

Bir hayalet gibi dünya güzeli
Girdiğinden beri rü'yalarına;
Hepsi meşhur, o muamma güzeli
Gittiler görmeye Kaf dağlarına.

Hepsi, sırtında aba, günlerce
Gittiler içleri hicranla dolu;
Her günün ufkunu sardıkça gece
Dediler: ''Belki bu son akşamdır''

Bu emel gurbetinin yoktur ucu;
Daima yollar uzar, kalp üzülür:
Ömrü oldukça yürür her yolcu,
Varmadan menzile bir yerde ölür.

Mehlika'nın kara sevdalıları
Vardılar cikrigi yok bir kuyuya,
Mehlika'nın kara sevdalıları
Baktılar korkulu gözlerle suya.

Gördüler: ''Aynada bir gizli cihan..
Ufku çepçevre ölüm servileri.....''
Sandılar doğdu içinden bir an
O, uzun gözlu, uzun saçlı peri.

Bu hazin yolcuların en küçüğü
Bir zaman baktı o viran kuyuya.
Ve neden sonra gümüş bir yüzüğü
Parmağından sıyırıp attı suya.

Su çekilmiş gibi rü'ya oldu!..
Erdiler yolculuğun son demine;
Bir hayal alemi peyda oldu
Göçtüler hep o hayal alemine.

Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
Seneler geçti, henüz gelmediler;
Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
Oradan gelmeyecekmiş dediler!..

YAHYA KEMAL BEYATLI

***

MOHAÇ TÜRKÜSÜ

Bizdik o hücumun bütün aşkıyle kanatlı;
Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı.

Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle,
Canlandı o meşhur ova at kişnemesiyle!

Fethin daha bir ülkeyi parlattığı gündü;
Biz uğruna can verdiğimiz yerde göründü.

Gül yüzlü bir afetti ki her pusesi lale;
Girdik zaferin koynuna, kandık o visale!

Dünyaya veda ettik, atıldık dolu dizgin;
En son koşumuzdur bu! Asırlarca bilinsin!

Bir bir açılırken göğe, son def'a yarıştık;
Allaha giden yolda meleklerle karıştık.

Geçtik hepimiz dört nala cennet kapısından;
Gördük ebedi cedleri bir anda yakından!

Bir bahçedeyiz şimdi şehitlerle beraber;
Bizler gibi ölmüş o yiğitlerle beraber.

Lakin kalacak doğduğumuz toprağa bizden
Şimşek gibi bir hatıra nal seslerimizden!

YAHYA KEMAL BEYATLI

***

ÖZLEYEN

Gönlümle oturdum da hüzünlendim o yerde,
Sen nerdesin, ey sevgili, yaz günleri nerde!
Dağlar ağarırken konuşmuştuk tepelerde,
Sen nerde o fecrin ağaran dağları nerde!

Akşam, güneş artık deniz ufkunda silindi,
Hulya gibi yalnız gezinenler köye indi
Ben kaldım, uzaklarda günün sesleri dindi,
Gönlümle, hayalet gibi, ben kaldım o yerde.

YAHYA KEMAL BEYATLI

***

RİNDLERİN AKŞAMI

Dönülmez akşamın ufkundayız.Vakit çok geç;
Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!
Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.
Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan
Geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece.
Guruba karşı bu son bahçelerde, keyfince,
Ya şevk içinde harab ol, ya aşk içinde gönül!
Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahud gül.

YAHYA KEMAL BEYATLI

***

RİNDLERİN ÖLÜMÜ

Hafız’ın kabri olan bahçede bir gül varmış;
Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle.
Gece; bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış
Eski Şiraz’ı hayal ettiren ahengiyle.

Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter.

YAHYA KEMAL BEYATLI

***

Bugünde Yahya Kemal Beyatlı’nın şiirlerine yer vermeye başladığımız köşe yazımızın sonuna geldik. Hepinize iyi bir hafta sonu diliyorum. Haftaya şairimize ve şiirlerine yer vermeye devam edeceğim. Görüşmek umuduyla..


Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Gazete Adresimiz: www.anadolumedyagrup.com


Yayın Tarihi14.10.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder