31 Temmuz 2013 Çarşamba

14. YILINDA 17 AĞUSTOS DEPREMİ

         Zaman su gibi akıp gidiyor.  Felaketlerin içindeyken, bu zor zamanlardan çıkıp rahata erişecek miyiz diye düşünürüz. Oysa bir bakmışsınız ki zaman geçmiş ve köprülerin altından çok sular akmıştır. Hatta öyle olur ki bütün yaşananlar unutulur, geride hatırlanacak şeyler pek kalmaz. Bundan 14 sene önce yaşadığımız deprem felaketi de böyle bir şeydir. Unutulmasa imar yasalarında çok sık değişiklik yapılır mıydı?

         17 Ağustos 1999 deprem felaketi hiçte öyle kolay unutulacak şey değildir. Bir kere her mahallede muhakkak depremde göçük altında kalarak kurtulan fakat sakatlanan çok vatandaşımız var. O günlerin izini taşıyanları gördükçe yaşanan felaketi aklımızdan çıkarmamamız gerekir, ama nerde.. Ayrıca her mahallenin her sokağında hala yıkılan çoğu binanın yerine yenisi yapılamadığı için koca koca boşluklar var. Ortalık dişi çekilmiş ağız gibi duruyor. Bu durumda o felaketi unutmak istesek de unutturmuyor.

         Ya yakınını kaybetmişlere ne demeli.. Onların acısı hala taptaze. Onların sayısı da az değil. Bakmayın açıklanan resmi kayıtlara, 3988 kaybımız olduğu işlenmiş o kayıtlarda ama gerçek olduğu çok şüphelidir. 29701 yıkık bina kayıtlarda var fakat can kaybı bu sayının nerdeyse onda biri olarak açıklanmıştı. O dönemin muhtarlar derneği başkanına sorarsanız bu sayı 22.000 idi. Bizim mahallemizde 2 tane apartman yıkılmıştı. Her kat 4 daire olmak üzere o iki apartman biri 4, biride 5 katlıydı. Yani toplam 36 daireliydiler. Bunlarda can kaybı 73 idi. Yani daire başına ortalama 2 kayıptan söz edebiliriz.  Mahallemize bağlı 3 sokakta müstakil binaların yıkılması sonucu otuzun üzerinde kişi hayatını kaybetmişti. Yıkılan bina sayısıyla açıklanan can kaybı bir birini tutmuyor. Tıpkı bu depreme Gölcük yada Kocaeli depremi denmesinin tutmaması gibi. Daha sonra Marmara depremi diyerek gerçeği söylemiş oldular.

         Depremin olduğu güne giderek yaklaşıyoruz. Bayramdan sonraki hafta 17 ağustosa erişiriz. Mal kaybı yerine gelir, geldi de, fakat yitirdiğimiz canlar gelmez. Onların acısı bizler ölene kadar yüreklerimizde olacak. Allah cümlesine rahmet etsin. 

         Deprem sonrasında şehri tanımaya imkân yoktu. Adres tarif etseniz edemezdiniz. Şehir en önemli köşelerini yitirmişti. O kadar belirsizlikler vardı ki şehrin geleceği ne olacak denildiğinde herkes farklı şeyler söylüyordu. Camili ve Karaman köylerindeki araziler yerleşime alındı. Ne hikmetse birileri oraları kapatmıştı. Onlar şimdi deprem zengini. Konumuz bu değil, geçiyoruz.

         Deprem sonrası konut alanı olan yeni yerleşim merkezi Camili, Karaman ve Korucuk, Adapazarı’na uzak. Buraya her ne kadar resmi daireler taşınsa da cazibesi yok. Adapazarlılar bu sebeple  kendi imkanlarıyla arsalarında eski evlerinin yerine ya yeni ev yaparak, yada onarılabilir olanları onararak şehirlerini terk etmediler. Karamanda oturan bir arkadaşım unutulmuşluk ve terk edilmişlik duygusu yaşadıklarını söylüyor. Alış veriş merkezlerinden uzak olan yerlerde kendi arabanız yoksa mahrumiyeti yaşarsınız. Gece belli bir saatten sonra ne şehir merkezine gidebilirsiniz, nede şehir merkezindeyseniz geri dönebilirsiniz. Ulaşım bu yerler için çok önemlidir. Fakat gel gelelim ulaşım cepleri yakar, aile bütçesinde önemli delikler açar. Oralarda oturanlar işyerleri, okulları ve alış veriş merkezleri Adapazarı’nda olduğu için bu sıkıntıyı maalesef çok yaşayacaklar.

         Şehrimiz doğal gaz çalışmasına kadar tertemiz ve çok güzel yollara sahipti. Şimdi her taraf yamalı bohça durumunda. Bir gerçeği söylemeden durmayalım, şehrimiz eskisinden bile güzel. Dışarıdan gelenler, o dişi çekilmiş ağız gibi duran boş yerleri saymazsak, bu kentin deprem yaşadığına inanamaz.

         Allah o günleri bir daha göstermesin demek istiyorum, Kuzey Anadolu Aktif Fay hattı üstünde olmamız nedeniyle diyemiyorum.

         3-4 sene önce Sakarya  üniversitesinde Marmara depreminde Adapazarı’nın durumu ve olabilecek  yeni depremler konulu konuşmalar yapılmıştı. Bu arada konuşmacı konuklardan Türkiye Jeofizik Derneği Onursal Başkanı Prof. Dr. Ahmet Ercan şehrimizi gezmiş.  Sakarya çukurunda 2025 yılına kadar, 2 büyük deprem beklediğini belirten Ercan: “Bazı bilim adamları Sakarya’da artık 100 yıl deprem yok diye iyimser açıklamalar yaptılar. Ama bu bilimsel gerçeklere tamamen ters. Çünkü Sakarya İstanbul’un deprem sibobudur. Sakarya çukurunda depremler çok olur. Aşağı yukarı 7 ile 25 yılda bir Sakarya çukurunda yıkıcı depremler olur. 6 ya da daha büyük depremler oldu. Yapmış olduğumuz enerji hesaplarına göre Sakarya'da 2023 yılına kadar 2 tane 6 büyüklüğünde 6 ya da daha büyük bir deprem beklentim var. 7.6 büyüklüğünde bir deprem olacak mı? Hayır o büyüklükte bir deprem beklemiyorum. O tür bir depremin olması için 2056 yılına kadar depremsiz geçirmesi gerekiyor. Bu bölgenin bulunduğu Sakarya’nın yer kabuğunun bu kadar gerginliğe karşı dayanacak gücü yoktur. 2023 ve 2025 yılına kadar, belki İstanbul dahi depremini görmeden Sakarya çukuru 6 yada daha fazla 2 adet deprem görecektir” diye konuşmuş.
Sakarya Üniversitesindeki konuşmalarda Adapazarı’nda  on yıldır deprem olmadığı, bunun gaz birikmesine yol açtığı belirtilerek, yetkililerden orta hasarlı konutların acilen onarılmaları veya onarılamayacak durumda olanların yıkılmaları istenmişti. 

         Yeni bir depreme ne kadar hazırlıklıyız? Geçen depremde olduğu gibi kentimiz yöneticileri şok geçirirler ve ne yapacaklarını bilmez durumda olurlarsa onlardan nasıl acil müdahele etmelerini bekleyeceğiz? Bizim mahalle muhtarımızda dahil, valimiz de depremde kenti terk etmişti. Bunun üzerine rahmetli Ecevit’ in başbakanı olduğu hükümet ilimize yeni vali atamıştı.

         Madem ülkemiz deprem kuşağı üzerindedir, deprem konusunda uzman olan Japon deprem mühendislerinden neden faydalanılmaz? Onların depremden en az hasar ve kayıpla çıkma konusunda uyguladıkları yöntemler bizde de neden uygulanmaz? Uygulanacak önlemler halka anlatılarak halk bilinçlendirilmelidir.

         O dehşet günlerini hiç unutmamak, gelecek depremlerden en az etkilenmenin birinci şartıdır.

Şehrimizin zemin yapısı dikkate alınmadan verilecek çok kat ruhsatı cinayet işlemekle eş değerde olacaktır. Son aldığım bilgiler, yeni yapılacak binalara 3 kat ruhsatı verilebileceği yönündedir.Yöneticilerimiz 1967 depremini unutan geçmiş yöneticilerin durumuna 1999 depremini unutarak düşmesinler dilerim.


Yayın Tarihi26.07.2013


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder