31 Temmuz 2013 Çarşamba

GÖZLEM, BİLMEYE GİDEN YOL

Bilimsel olmayan, sonuçları nerdeyse aynı olan olayların farkında olma halidir gözlem. Buradan hareketle söyleyecek olursak, gözlem, bilmeye giden yoldur.

Mahallemde koltuk döşemeci sevdiğim bir komşum vardı. Deprem sonrası iş yeri yıkıldığı için daha az hasar gören komşu ilimiz Kocaeli’ne gitti. Yıllardır orda tutunmaya çalışıyor. İsmini kendisi rencide olmasın diye vermiyorum.

Bizim orda sokak lambasının altında herkesle olduğu gibi onunla da az sohbetimiz olmadı. Sokak lambamız bizim üniversitemizdi. Ne çok konuşma sonrasında ne çok şey öğrendik orda. Bir keresinde burnu kızarmış sesi kısık ve öksürükle geldi. Grip olmuş. Ona önerilerde bulunup erkenden göndermek istedim. Kalacak durumda değildi. Giderken bir gözlemini anlattı. Bu komşum her nezle başlangıcında sekse baş vurduğunu, ardından aldığı ılık duşla bir aspirin içip yattığını, ertesi sabah çakı gibi kalktığını söyledi. Bir gözlem sonucu tekrarlanan uygulamayı gazetenin birinde tıp dünyasından bir haberde öneri olarak görünce şaşırdım. Öneri bilimsel bir tabana oturtulmuştu.

Soğuk algınlığında vücut kendini korumak için daha fazla kalori yakarmış. Biz onu ateş olarak algılarmışız. Böylelikle dışarıdan alınan mikropları yok etmeye çalışırmış. Seksle harcanan enerji esnasında yakılan kalori miktarı vücudun kendini korumak için yaktığından fazla olduğu için mikropların direnci kırılıyormuş. Duş ise ter yoluyla atılan (biraz ukalalık yapayım da tıp dilindeki kelimeyi kullanayım) toksinlerden bedenin arındırılmasını sağladığı gibi, deri üstü gözeneklerin temizlenerek yeterli derecede oksijen alması sağlanırmış. İşte bu nedenle seksin nezle ve gribe en etkili ilaç olduğu söyleniyordu.

*

Yıllardır uçaklar düşer. Ya pilot hatasıdır, yada teknik arıza düşüşe neden olur. Her düşen uçak üretici firmanın itibar yitirmesine neden olacağı için, bir de ayrıca can ve mal kaybını önlemek için düşüş nedeni incelenir. Uçağın uçuşu sırasında pilotların konuşmalarını ve uyguladıkları kullanımla ilgili hareketleri  kaydeden, adına kara kutu denen kayıt cihazının incelenmesi sonrasında düşüş nedeni anlaşılıyor. Nedeni anlaşılamayan düşmeler yok mudur? Vardır belki. Uzun süredir düşen uçaklarla sonradan olan depremler arasında bir bağlantı olduğunun farkına vardım. Bu konuda da yalnız değilmişim meğer.

İşte sırasıyla birkaç örnek:

BENİN’in ticari başkenti Cotonou’dan Beyrut’a gitmek üzere havalanan Boeing 727 tipi yolcu uçağı düştü ve 111 kişi öldü. Faciadan sadece saatler sonra İran sallandı. Yani yine bir uçak kazası ve hemen ardından yine bir deprem. Bu da yıllardır süregelen uçak kazalarıyla depremler arasında bir bağlantı var mı yok mu tartışmasının alevlenmesine neden oldu. Bazı bilim adamları depremler ve uçak kazaları arasında bağlantı olduğunu iddia etse de havacılar bu görüşe karşı.

Diyarbakır uçağının düşmesinin hemen ardından kent 5.6 ile sallandı.

Trabzon (Mayıs-2003)
İspanyol askerlerini taşıyan uçak, Trabzon’da düştü. Japonya’da 7.0 büyüklüğünde deprem oldu.

İran (Şubat - 2003 )
İran’ın başkenti Tahran’da Mehrabad Havaalanı’nda kalkış sırasında düşen Devrim Muhafızları’na ait Antonov 74 tipi askeri uçakta bulunan 36 kişi öldü, 2 kişi de yaralı kurtuldu. Aynı gün yüz binlerce kilometre uzaklıktaki Alaska’da 5.8 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Can kaybı olmadı.

Güney Kore (Nisan 2002)
Güney Kore’de düşen yolcu uçağının 155 yolcusu ve 11 mürettebatı vardı. Kuyruğunu çarparak düşen uçağın arka kısmı tamamen parçalandı. Uçağın ön kısımda oturan 39 kişi sağ kurtulmayı başardı. Kazanın hemen ardından Yunanistan, Japonya ve Mısır’da büyük depremler yaşandı.

Bahreyn (Ağustos 2000)
Bahreyn’de yolcu uçağı inişine çok kısa bir süre kala denize çakıldı. Kazanın ardından önce Japonya sonra da İtalya’da deprem meydana geldi.

Marmara (17Ağustos 1999)
1999 marmara depremi denen aslında en çok kentimizin etkilendiği depremden önce tam 10 uçak kazası olmuş. Sonra dünyanın, depremden etkilenme alanı en geniş alan olan bu deprem olmuş.

Listeyi uzatmaya gerek yok! Bunlar sizce tesadüf olabilir mi? Ortada kanıtlanması gereken bir durum var. Sadece gözlem yetmez. Oysa elimizde çekim alanlarıyla ilgili bilimsel bilgiler var. Yıldızlar ve yer kabuğunun yaydığı elektro manyetik dalgalar bu çekimi oluşturmaktadır. Depremden önce elektro manyetik dalgaların arttığı düşünülemez mi? Bu elektro manyetik dalgalar uçağın kontrol mekanizmalarını devre dışı bırakamaz mı? Gerçi depremi önceden haber veren çok işaret var. Konumuz tesadüfle gelen gözlemden ibaret olduğu için işin o tarafını başka bir yazıya bırakalım.


Yayın Tarihi19.07.2013


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder