31 Temmuz 2013 Çarşamba

ŞAİRLERİN ŞİİRLERİYLE SÖYLEDİĞİ 8

         Merhaba sevgili okurlar.

         Zaman çocuklukta yavaş geçer. O çağlarda bir gün koca bir asır kadardır. Yaş ilerledikçe gün yetmez olur. Bu kez bir gün, bir saat kadar kısa gelir bize. İnsanın uğraşı ne kadar çoksa zaman o kadar yetmez olur. Teknolojinin kattığı çeşitlilik iş ve eğlence dünyamızı tamamen doldurarak tükenen zamanın fark edilmemesine neden oluyor. Çağımızda teknolojinin kendini yenileme hızına yetişmek nerdeyse imkânsızdır. Bütün bunlar üst üste binince siz hiçbir şeyi fark etmeden zaman çılgınca akar gider. Bu şiir bu kaygıların ürünüdür.

*


O kadar çabuk yaşanıyor ki her şey
Değmeden bana, geçiyorlar yanımdan
Ne olduğunu anlamadan daha birinin
Başka bir olgu önüme çıkıyor
Biri bitmeden daha, diğeri başlıyor
Düne ait konular unutuldu
Yarının, ne varsa elimde
Bir gün ileri takvimimiz

Aydın Göle
16.05.91

*

         Çevre kirliliğine başkaldırı şiiri. Hele gelişmiş ülkelerin çöplerini başka ülkelere götürdüğünü okuyunca çok öfkelenmiştim. Çöpler kurşun ve cıva olarak sulara karışıyor, radyosyon olarak çevreyi sarıyorlardı. Bu çöplerden bizde payımızı almıştık. Tabiî ki söz konusu olan sadece sanayi atıkları değildi. Havaya bırakılan gazlar, yağan yağmurlarla yere asit olarak iniyordu. Daha o zamanlar GDO (genetiği değiştirilmiş organizmalar) gündemimize girmemişti. Bu gün olay daha da  vahimdir.

*

Sevda yeşille maviyle güzel
Sevdalar bulutla yağmurla
Dişlerinin arasında bir yeşil otla
At gibi özgür doğayla güzel

Sevdalar hep yaşanmış
Sevdalar ilk yaşanmış
Sevdalar daim yaşanacak
Yalnız şimdi asit, şimdi radyasyon
Varılacak son istasyon
Ki el ele tükenişimize gidiyoruz

 Aydın Göle
  16.05.91

*

         Bir komşum vardı. Gençliğinde oldukça yakışıklıydı. Öğretmen komşumuzun kızını severdi. Evlenecekler diye bakılırken bir sokak ötedeki başka bir kızla evlenerek herkesi şaşırtmıştı. Evlendikten sonra kimseyle karışmaz, kimseyle görüşmez oldu. Evden işe, işten eve.. bu arada alkole kapıldı. Bütün yaptığı buydu.  Benimle hiç konuşmazdı. Bir gün sanki beni ilk defa görüyormuş gibi sakatlık nedenimi sorunca şaşırdım. Meğer oğlu Eskişehir de biyoloji okuyormuş. O benim hastalığıma çare bulacakmış. 40 senede konuştuğumuz bu kadardı. Sonra bir gün aniden vefatını duydum. Allah kusurlarını affetsin. Bu şiir ona.

*


                           (komşum Nazif’e)

Ben onun tükenişini gördüm
Yüzünde iğreti bir tebessüm
Gözü cinnet yeşili
Her akşam sokaklara kusuyordu
Ona bağırıyorlardı, o susuyordu
Yaşamak nasıl şeydi onun için
Ölüme koşmak mı yalnızca
Kim biliyordu, ben bilmiyordum
Seviyor muydu, sevmiyor muydu
Gülüyormu, yoksa ağlıyor muydu
Bildiğim hep içiyordu
                                yalnızca içiyordu


 Aydın Göle
   19.07.91

*

         Mahallemizin Nihat abisi vardı. Eskiden tarla olan 67 depreminden sonra ekilmeyip bir tarafında salıncakların kurulduğu, bir tarafında da aynı anda 3 futbol maçının oynandığı yerde oda futbol oynardı. Kısa boyluydu ama sağlam vücudu vardı. Şutlarının önünden kaçarlardı. Öyle şutlar atardı ki kale direklerini yıkardı. Bu şiir de onun için..

*


                                                 
                                    sirkeci Nihat’a


Bir merhaba demeden geçmezdi
Kendi istese eminim ayakları gitmezdi
İnsanlara borçlu gibi saygılı
Ödemek için sevgisini verdi, aklını verdi
Beynini boşalttı
                   Kafatası çıplak gezdi
Yalnızca içmek fikrini vermedi
Şaraptan vazgeçilir mi hiç
Şarap ki kandır, kadındır
Şarap ki ikinci adındır
Cennetin gizli anahtarıdır
Yaşamak istedikçe cennette şaraba sarıldı
Sarıldıkça şaraba ölüm meleği yaklaştı adım adım
Ve bir sabah bir parkta
                               ölü bulundu bir bankta


 Aydın Göle
   19.07.91

*

         Bu kız vahşi, ele avuca sığmaz bir kızdı. Cahildi, cesurdu. Gözü pekti. Sevdiğini evinden dışarı çıkarıp dövebilecek, çıkmazsa camını taşlayacak kadar da deli. Onun başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Ata eyersiz biner, kendini rüzgârın kızı sanırdı. Canının istediğini hiç çekinmeden yapardı. Bir gece, sokak lambaları yanmadığı bir gece ağıldan atın üstünde uzun saçlarını elbise yapmış çırılçıplak çıkmıştı. Gökte ay, o atın üstünde çıplak, sanki bir masalı oynuyordu. Bu şiir de onun için yazıldı.

*

34 DS 129 mavi renault’la
Hışımla ve homurdanarak
Kaçmak ister gibi buralardan
Lastiklerini yakarak
Gelişin gibi ansızın meçhule gittin
Yüreğime çok bunlar,
                             çok, seni severken
Seni beklerken nakış nakış işlemiştim
Özleminle büyütmüştüm sevgini yüreğimde
Artık bıktım böyle gelip gitmenden
Bundan sonra sen olmayacaksın düşüncelerimde
Belki zor olacak ama seni unutacağım


 Aydın Göle
  25.07.91

*

         Eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinde Gorbaçov devlet başkanlığına seçilir seçilmez değişiklikler kendini göstermeye başladı. En sonunda Sovyet rejimi totaliter bürokrasisine sosyalizmi kurban etti. Uzay endüstrisini kuran rejim tarladaki domatesi şehirlere uzun mevzuat yüzünden götüremeyerek hantallaştı ve kendini tasfiye etti. Bu dizi şiirler o dönemin şiirleri.

*

Nehirler rüzgar değildir, Tarihte
Rüzgarlar hafif meşreptir her yöne eser
Tutkuyla denizlere akar nehirler
Tarihte sadece özgürlüğe
Ne yapsanız geriye döndüremezsiniz

*

         Bu arada Irak diktatörü Saddam Hüseyin kandırılarak Kuveyt’e girmesi için cesaretlendirildi. Sonrada dünya petrollerini denetler konumuna gelmemesi için ordan çıkması söylendi. Irak diktatörü çıkar ama tepesine bombaları yemekten kurtulamaz. Şiirle bu savaşı maç seyreder gibi televizyonlardan izlediğimiz ilk savaş olması nedeniyle anlatmak istedim.
      
*

Dünya soğuk savaşın çelik sesinden
                                          demir perdesinden
                                     yavaş yavaş kurtulurken
Bir tek güç “dünya barışını” kurmaya
                                              korumaya kalkışmış
Tv’den naklen yayınlanan saldırılarla
Bir küçük zorbaya karşı

                                                                     
Aydın Göle
 20.08.91

*

         Sovyet rejiminin çatırdadığı, iki kelimeyle belli olmuştu. Biri “glasnost” diğeri de “perestroyka.”  O günleri yaşayanlar bu iki kelimeyi çok duymuştu. Dil tiki olmuştu bile. Peki ne demekti bu iki kelime? Cevabı şiirin içinde bulacaksınız.

*

Bütün dillerde hakim dillerin sözcükleri
Birde Rusçadan Glasnost, Perestroyka
Yani açıklık, yani yeniden yapılanma
Yani aldatılmışlığın değişik itirafı


 Aydın Göle
  20.08.91


*

         Romanyada komünist lider yakalanmış ve öldürülmüş, Bulgaristan rejimi çökmüş; Polonya, Çekoslovakya ve Macaristan komünistleri alaşağı etmiş, doğu Almanya’yı batı Almanya’dan ayıran duvar yıkılmıştı. Kimsenin inanacağı şey değildi. Sosyalizmin bu kadar çabuk yıkılacağına kimse ihtimal dahi veremezken yıkıldı. Bu şiirde bunu bulacaksınız.

*

Siz hiç bu kadar umutlanmamıştınız
Böyle heyecanla beklememiştiniz yarını
40 yılın başı
Duvarlar yıkılıyor, tiranlar devriliyordu
Kandırılmaktan kurtuluyordunuz
Siz ne umutlarla ne vaatlerle
Tiranları getirdiniz başınıza faşizmi yenerek
Siz kazanmıştınız o korkunç savaşı
                                                    her cephede
Ama içerde umuda yenildiniz
Bunu anladığınızda en yıkılmaz duvarlar
                                     44 yıl sonra 1989 da
                            ‘Anma pulu’ gibi koleksiyona girdi
                                                    Müzelere girdi
Siz ki kandırılmadan önce sanayi devi
Siz ki kandırıldıktan sonra bizden geri
56 Macaristan
                      On bir yıl sonra 67 Çekoslavya
                                               Prag baharı
                                                           Tanklara yerildi
Her bahar tohum atılır ve her sonbahar hasat


 Aydın Göle
   20.08.91
  
*

Hepinize mutlu pazarlar sevgili okurlar.


Yayın Tarihi21.07.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder