31 Ekim 2013 Perşembe

DİZİLER VE AĞIR AKSAK DEĞİŞEN TOPLUMSAL YAPI

Kitapçı dükkanında cahil tezgahtar olmak ne demektir tahmin edebilir misiniz? O bal kavanozundaki sinek gibidir. Kavanozun neresinde duracağını bilemeden içine dalıp tadına vuruldukça daha çok batar. Aslında o kavanozun içindeki baldan da bir haberdir.

Nil kırtasiyede sevdiğim bir arkadaşım vardı. Kan kanserinden vefat etti. Rahmetliyi her bölümde çalıştırmışlardı. En uzun çalıştığı bölüm fotokopi bölümü olmuştu. Oradan da vücudunda radyo aktif fazlasıyla birikmiş, doktorlar böylelikle kan kanserine yakalandığını söylemişlerdi. Bana bir keresinde türküler ve ozanlarla ilgili bir kitap önermişti. Almam için çokta ısrar etmişti üstelik. O an için bana pahalı gelmiş, alamamıştım.

O, kitaplardan tamamen bir haber değildi. Geneli hakkında bir fikri vardı. Kitap almaya gelenlere önerilerde bulunabiliyordu. Bir gün içinde olduğu hazinenin farkında olup olmadığını sordum. O da fazlasıyla ilgilenecek zamanının olmamasından yakınmıştı.

Bilgisayar çağında bir çok güzel alışkanlıklar terk edildi. Bunların arasında kitap okuma alışkanlığı da var. Gençlere sorun bakalım kaç kişi ders kitabının dışında bir kitap okumuştur. “Ahmet Kutsi Tecer, Esat Mahmut Karakurt, Yakup Kadri, Peyami Sefa...” gibi yazarlardan söz edin kimse bilemeyecektir. Onlar için Orhan Kemal, Kemal Tahir adları bilgisayar oyunları kadar çekici değil. Oysa edebiyat hayatla örtüşürken bu tip oyunlar kişiyi hayattan koparıyor. Doğadan kopmuş veya koparılmış, zihinsel ve ruhsal gelişim imkanları kapatılmış, bedeni ihtiyaçları kadar ufka sahip, yeni bir mağara insanı doğuyor; farkında mısınız? Neyse..   Hayatın göstergesi olarak edebiyat eserleri sinema veya dizi film olarak beğeni toplarken o eserlerin kitap olarak okunmaması ilginç bir veridir. Giderek daha şifahi bilgiye (yani ağızdan ağza aktarılan bilgiye) önem verdiğimiz için her bilgimiz derinliği olmayan sığ bilgidir. Televizyonlarda konunun uzmanı olanların tartıştığı programı izleyerek kültürümüzün arttığını düşünerek kendimizi aldatıyoruz. Bilgi okumadan elde edilmez.

Son yıllarda çekilip ilgiyle izlenen tıpkı “Yaprak Dökümü”, “Aşk-ı Memnu” romanlarından uyarlanmış dizi filmler gibi Orhan Kemal’in yazdığı romandan uyarlanan “Hanımın Çiftliği” adlı bir dizi film çok sevilmişti. Dizi filmlerin yeni mağara insanının doğmasında etkisi nedir tartışılır belki, ama bir etkisi olacağı büyük bir ihtimal. Her olaya kayıtsız kalan insanların tepkisizliğine bakarsanız bu söylediklerimde pekte haksız sayılmam değil mi? Milliyet gazetesi yazarı Hasan Pulur’a göre izleyicilerden çeşitli tepkiler geliyormuş. Bunlardan biri de Öznur Özdamar.

ÖZNUR Özdamar da İtalya’da ekonomi doktorası yapıyorken, “Hanımın Çiftliği”ni internetten izlemiş, annesi tavsiye etmiş...
Dizinin ilk bölümündeki Güllü’nün babası Cemşit’in bir lafına takılmış...
Kızının sinemaya gitmesini kabul edemeyen Cemşit, “Satacağım bu kerameti!” deyip, bel kayışıyla Güllü’yü döver.

ÖZNUR Özdamar tepkisini yazıp göndermiş:
“Roman 1961 yılında yazıldı. Az değil, 42 yıl geçmiş üzerinden ve biz hâlâ töre cinayetleriyle, kadın bedeninin namus gibi bir sözcüğün varlığı sebebiyle babası, amcası, erkek kardeşi tarafından idaresinden, kadına şiddetten bahsediyoruz. Vurun kahpeye gibi bir terim üretilmiş zamanında bu topraklarda ve ne yazık ki 21. yüzyılda dahi modasını yitirmemiş, hatta şekil değiştirmiş asın, kesin, biçin kahpeyi olmuş. Yıllar geçti, bu topraklar eline taşı, silahı alıp, erkek özgürlüğüne karışan, onları taciz eden bir kadın toplumu göremedi. Göremezler, çünkü erkekler annelerinin her şeyi yapabilecek özgürlüğe sahip, aslan oğullarıdır.

Feminist bir yanım hiç olmadı. İki cinsiyet uyum içinde yaratılmış, yarım elma olsunlar diye, biri elma, diğeri elmanın sapı olsun diye değil. Bu yazı erkek egemen bir topluma karşı duruş olarak da algılanmasın, değil zaten. Anadolu kadını hep sözüne değer verilen olmuştur aslında. Bu yazı gücü kötüye kullanan, şiddetle özgürlükleri örtbas etme emelinde olan istisnalara karşı yazılmıştır.”

Okudunuz işte, Öznur hanımın dedikleri bunlar. O dizide baba ve ağabey rolündeki oyuncular son derece sevimsiz ve itici karakterleri canlandırıyorlar. Geleneklerin egemenliğinde erkek kıyıcılığı böyle bir şeydir. Romanı okuduğunuzda da bunu görürsünüz. Bir kitapçıya gidip tezgahtara kitapla ilgili birkaç soru sorsanız size hiçbir cevap veremeyecektir. Kitaptan geçtim yazarları bile tanımayan çok!  Sonra toplumsal değişimi bekliyoruz değil mi? Toplumsal değişim bir gelişmenin ürünüdür. Gelişmediğimiz söylenemez, cumhuriyetimizin kuruluşundaki durumla bugünkü durum kıyaslanamaz bile. Fakat kültürel yönden her geçen yıl gerilediğimizi rahatça söyleyebiliriz. Cahil tezgahtarlar buna en iyi örnektirler.



Yayın Tarihi09.10.13 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder