31 Ekim 2013 Perşembe

HERKES ÜSTÜNE DÜŞEN ROLÜ GEREĞİNCE OYNADIMI?

Uzun süreden beri soluksuz bir hızla geleceğimiz yeniden kuruluyor. Bu hız mı, yada değişime karşı direnç mi, veya yeninin bilinmezliği mi nedendir bilmiyorum toplum olarak pek sağlıklı olduğumuz söylenemez. Kaygısızların, dünya yansa umurunda olmayanların dışında ekonomiden tutunda siyaset konularına kadar her konuda kaygı duymayan nerdeyse hiç yok! Yazılı ve görsel basın, bizi Ankara’dan yöneten-yönetmeyen veya yönetemeyen, oysa yönetmeleri için seçtiğimiz bütün politikacılarla el ele vererek beynimizi dumura uğratmadılar mı? Politikacılar daha az konuşsa, basın 3. sayfa mantığıyla habercilik yapmasa bence toplum sağlığımıza kavuşuruz.

Bütün siyasi partiler ülkenin bu durumundan sorumludur. Savuşturma politikaları uygulayarak çözüm üretemeyenler ve bu durumdan yararlananlar, akıl tutulmasına sebep olmuşlardır. Bu yüzden hiç kimse sorumluluklarından kaçmadan, herkes vicdanını sorgulamalıdır. Toplum olarak akıl tutulmasından kurtulmak zorundayız. Ay ve güneş tutulması birkaç saatlik bir olaydır, fakat akıl tutulması kronikleşebilen bir olaydır.

Şimdi gelinen barış (!) sürecinde (kimle barış süreci? Ben kimseye dargın değildim ki. Ama elbette teröre karşıydım, karşıyım ve bundan sonrada karşı olacağım, tabi ayrılıkçılığa da...) geçmişi deşmenin pek gereği yok. Ama akıl tutulmasının önüne geçmek için bazı konuları hatırlamakta yarar var.

Mesela şimdiye kadar Kürt Milletvekilleri toprak reformu önergesiyle meclise geldiler mi?

Gene mesela; gelenek zulmünden kurtulmanın kızların eğitilmesinden gerçekleşeceğini savunduklarını duydunuz mu?

Yada batıda bulunan Kürt iş adamlarının bölgenin kalkınmasında rol almaları için ne önerdiler biliyor musunuz? Bilmiyorsunuz değil mi? Bende bilmiyorum. Çünkü böyle bir programları yoktu ki.

Buna paralel olarak akıl tutulmasını önleyecek nedenlerimiz de var. İşte size örnek istatistik bulgular.

2009 yılında Hürriyet gazetesindeki köşesinde yayınlayan Ertuğrul Özkök’ten aldım.

*

“Bahçeşehir Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi, bir araştırma gerçekleştirdi.

Araştırmanın adı, “Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri sosyo-ekonomik araştırması.” 
3000 hane halkına soru kâğıdı gönderilmiş.
Bunların 2401’inden cevap alınmış.
Araştırmada sorulan sorulardan biri şu:
“İmkânınız olsa Türkiye’nin neresinde yaşamak istersiniz?”

Şu an oturdukları kentlerde, kasabalarda, köylerde mi?
Yani, PKK’nın “Kürdistan” dediği bölgede mi?
Yoksa Anadolu’nun başka yerlerinde mi?
Hiç de önemsiz bir soru değil.
Sadece Kürtleri değil, bütün Türkiye’yi ilgilendiren çok önemli bir soru.
Özellikle de Güneydoğu’dan göç alan şehirler açısından önemli bir soru.

Sorunun cevapları şöyle:

Buradan memnunum yüzde 50.
2
İstanbul......................   yüzde 12.9
İzmir......................       yüzde   4.8
Antalya..................       yüzde   4.8
Ankara.......................    yüzde   4.0

Bölgede konuşulan insanların yüzde 78.9’u “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını”, “vazgeçilmez” olarak görüyor.

Bu rakamı düşük sanmayın.
Çünkü aynı bölgede yaşayıp anadili “Türkçe” olanlar arasında TC vatandaşlığını vazgeçilmez kabul edenlerin oranı yüzde 88.5.

Şimdi sıkı durun.

Anadili “Arapça” olanların, yani Arap kökenlilerin içinde TC vatandaşlığını vazgeçilmez kabul edenlerin oranı yüzde 89.4.
Yani bölgedeki Türklerinkinden de yüksek.
En düşük aidiyet duygusu ise Zaza kökenli Kürtler arasında çıkmış.
O da yüzde 60.

Bu sonuçları şundan veriyorum.
Güneydoğu ve Doğu’da yaşayan vatandaşlarımızın, yarıya yakını Türkiye’nin öteki bölgelerinde yaşamak istiyor.
Bunların yüzde 30’una yakınının yaşamak istediği şehirler, İstanbul, İzmir, Antalya ve Ankara.
Yani bu şehirlerimiz oralardan gelecek yeni göçlere hazır olmalı.
İşte bu noktada çok ciddi bir “algılama” sorunu ile karşı karşıya kalabiliriz.
Son olaylar Anadolu’nun çeşitli yerlerinde, karşılıklı algılamaları acaba ne ölçüde etkiledi?
Yani İstanbul, İzmir, Antalya, Ankara, Adana’da yaşayan Türkler, o bölgeden gelen kişileri nasıl görüyor?
“Kürtler” veya “PKK yandaşları” olarak mı?
Oysa bu araştırma gösteriyor ki, gelecek kişilerin yüzde 80’ine yakını TC vatandaşlığını vazgeçilmez olarak kabul etmiş insanlar.
Tabii batı bölgelerine gelmek isteyenler arasında bu oranın daha da yüksek olacağı tahmin edilmeli.”

*

Yazıdan yaptığım alıntılar bu kadar. Buradan çıkan sonuç kesinlikle parçalanmak değil. ortadaki durumdan doğan keskinliği kaşımamamız gerekiyor. Kaşıdığımız ölçüde ülkemizin geleceği kararır. Buna kimsenin razı olmadığı ortada. Ülkemizin sunduğu imkânlar öyle sanıldığı gibi vazgeçilir şey değildir. Şimdiye kadar herkes üstüne düşen rolü oynadı mı diye sormamız gerek. Şimdiki duruma bakarak sorulmadığını söyleyebilirim. Oynanmış olsaydı ne şehit aileleri rencide olurdu, ne Kürt vatandaşlarımız çağ dışı ilkellikte kalırdı. Herkes benim dediğim olsun havasında. Oysa okuduğunuz istatistikler politikacılara çok şey anlatmalı.


 Yayın Tarihi: 25.10.13




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder