31 Ekim 2013 Perşembe

ŞAİRLERİN ŞİİRLERİYLE SÖYLEDİĞİ 18

         Geçen hafta deprem sonrasında cep telefonundan mesajla dostlarıma yolladığım şiirlere yer vermiştim. Bu şiirler şiir defterlerimde epey yer tutuyor. Bu günde bunlardan örnekleri sizlere sunmaya devam edeceğim. Geçen hafta size sunduğum ilk mesaj şiirlerini İstanbul’da iken yazmıştım. Bu hafta sunacaklarım Ankara’da iken ve Ankara’dan döndükten sonra yazdığım mesaj şiirleridir.

         Aşağıdaki şiirde deprem sonrasının zorunlu gezileri arasında yer alan şehirlerden geri dönüş isteğini dile getiriyorum.

*

8.


Rüzgarın minicik elleri
Saçlarında dolaşırdı kızardım
Sevda yıldırımlarıyla çarpılmışım
Bilmiyorum ne zaman yanmışım
Uyuyamıyorum ışıl ışıl şilebim
Yolum daha çok, duramam
Uykuya yattı ama Ankara
Işıkları söndü evlerin
Aydınlık sokaklara
Sesleri döküldü köpeklerin

***

         Simgesel anlatımlı bir şiir denemesi.. depremin ikinci ve üçüncü gecesi yıkılmış olan beş katlı bir binadan tüp patlayarak yangın çıkmıştı. Daha sonra yanında bulunan tüpçüye sıçrayan alevler yangını büyütmüştü. Gecenin içinde depremle iç içe bir başka felaket yaşanmıştı. Orda bir çok can belki enkaz altında henüz can vermeden yandılar. Çoğunu tanırdım. Bir kısmıyla selamlaşırdık. İçlerinden Harmanlıkta koltuk döşemeci dükkanı olan enkaz altında eşiyle birlikte kalan, çıkan yangınla cesetleri yanımış olarak bulunan, eski Yugoslavya göçmeni bir tanıdığımın çok genç biri kız biri erkek iki evladı kurtulmuş; sonradan öğrenince çok sevinmiştim. Ankara’dan dayıları yanına almış. Adı Yasin olan delikanlı selam vermeden geçmezdi.

*

9.


Kıpkızıldı ev, ateştendi
Alevdi göğe doğru, dil dil
Sonra bir kül kaldı kapkara
Bir koku köhnemiş maziden yanan
Bir koku genizleri yakan
                       gözyaşı sağnağında
Yıldızlara gittiler kimseye sormadan
Kara külü soyunup gittiler ruhlar
                   umutta gitmiş gidenlerle
          dilek suspus olmuş bir kenarda
                           yüzü yanmış ateşten
Kalakaldılar yalnızlıklarıyla baş başa
                 hem yetim, hem öksüzdüler
                hatıraları uzak ormanlarda is
Adları kaldı yadigar çıplak bedenlerine
Gecenin 03:02’sinde durmuştu
                         enkazdan çıkan saatler
Kenarı yanmış bir okul defteri
           nasıl bilinmez, yıldızlara gitmemişti
                           dil dil alevin kanatlarında



Aydın Göle
07.03.2000/Ankara

***

         Deprem sonrasının kargaşası içinde şehir ve insanın kimliksiz kalışını anlatmak istemiştim. Buna içimizde yeşeren baş kaldırışı da belirtiyorum. Adapazarı yok olamazdı, olmamalıydı. Sonunda herkes Adapazarı’nı ne kadar sevdiğini gösterdi. Yapabilen aynı mahallede evlerini bizim gibi tekrar yaptılar.

*

10.


Kiminin nüfus cüzdanı yok
Kiminin adresi belli değil,
              kiminin de mezarı
Yanık gül kokar şimdi
           o mahzun Adapazarı
Kimi anasız babasız, kimi eşsiz yavrusuz
Avare dolaşır kimi,
                            gece gündüz uykusuz
Gören yok,
Ama güneş gene her sabah doğuyor.
Ya unutulup yok olacak,
Ya yırtacak üstündeki siyah zarı.
Unutulmanın katlanılmaz acısına
                                 Adapazarı,
Ayağa kalkacak dimdik,
                         meydan okuyacak.
Yine iplik iplik,
            renk renk yarını dokuyacak.
Doğan güneşe her sabah
                            merhaba diyerek.


Aydın Göle
08.03.2000/Ankara

***

         Deprem sonrasında ilk defa sevdaya dair yazdığım şiir bu. Birkaç kişiden oluşan özellikleri topladığım hayali bir kişiyi anlatıyorum. Sevda zaten bir hayal değimlidir? Gerçek olabilir hayallerdir bizi yaşama bağlayan.

*

GÖZLERİ TABANCA


Gözleri tabanca
Tehdit edici, tahrik edici
Hele sevgiyle dolunca
Mermilerine hedef olup
               ölmek sevinci
Sarmazsa it olayım
               at olayım
Sırtıma vurun dünyanın
     ağır yüküyle dolanayım
Bakamam bakamam
          alev alevdi o gözleri
Gözleri bana dönük tabanca
Bir yığın çöple köpük köpük Sapanca
Sapanca’nın
            ve suyunu
            ve kumunu
            ve yosununu
               dinliyorum
O bilmiyor yemin ederim
Yemin ederim sevdiğimi
Bir kediye baktı,
            bir bana, bir suya
Söndürdü gözlerini
                    daldı uykuya
Yemin ederim uyumasa
Yazamazdım bu şiiri


Aydın Göle
07.03.2000/Ankara

***

         22 ağustos 1999’da başlayan zorunlu göç 20 mart 2000’de 6 ay 28 gün sonra sona erdi. Sevgili biraderim İstanbul’un Silivri ilçesine bağlı tatil köyünde yazlık bir evin alt katını kiralayıp bizi deprem şartlarından alıp çıkarmıştı. Bütün ülkede eğlence yasağı uygulanıyordu. Tatil yerleri de vurgun yemişti. Gittiğimiz köyde depremi hissetmiş Marmara denizinin deprem sırasındaki her durumunu görmüştü. Orda da bölgedeki şiddetli depremleri hissetmiştik. Özellikle bir akşam üstü merkezi Sapanca olan depremi çok şiddetli biçimde yaşadık. 12 kasım Düzce depremini Okullar açılıp döndüğümüz için İstanbul’da biraderimin 5 katlı bir apartmanın 2. katındaki dairesinde çok şiddetli ve çok uzun hissetmiştik. Ondan sonra babamın abla ve kardeşlerinin ısrarlı davetlerine uyarak Ankara’ya gittik. Geldiğimizde ben hemen böbreklerimden rahatsızlandım. Acil olarak hastaneye yatırıldım. Doktorlar teknik donanımın deprem sonrası çalışmaması nedeniyle beni o zamanki adıyla Göztepe Sosyal Sigortalar Hastanesine sevkettiler. Şiirin bu durumla ilgisi yoktu. Tek ilgisi Adapazarı’na döndükten sonra yazdığım ilk şiir olmasıdır.

11.


Hayal perdesinde yüzün
Bütün renkleri güzün
Bir kaçak ve sinsi hüznün
Esrarı yüklüdür bil ki
Ağzından dökülen her sözün


Aydın Göle
07.05.2000/Adapazarı

***

         Bu şiir müzisyen bir arkadaşımın kasetçi dükkânında tanıdığım Seher isimli bir bayana yazıldı. O kadar umutsuz konuşuyordu ki içimi karartmıştı. Oysa cıvıl cıvıl bir bayandı. Tombişti, ama bu onu daha güzel gösteriyordu. Yalnız gittiği yol, yol değildi. Sonradan tahmin ettiğim gibide oldu. Neden güzel kadınlar bu yolu tutar anlamıyorum. Orhan Kemal’in şimdi adını hatırlayamadığım bir romanında annesinin konsomatrisliğinden utanan güzel kıza annesinin arkadaşının söylediği söz aklımdan çıkmıyor: “Ben senin kadar güzel olsaydım hiç durmam 0….u olurdum.” Güzelliğin tanımı bumudur?

*

12.


Unut esir olan ufukları
Unut kasvetli bulutları
Heybesine doldurup ömürleri
Hırsız gibi giden yılları
Unut.
Umut,
Atamadığın soyadındır
Aç pencereni rüzgârları seherlerin
Odana girsin üşüsün biraz ellerin
Bir dostun ellerinde ısıt
Bırak kanın aksın
Dolaşsın bedeninde
Unut, unutmak istediklerini
Unut!
Umut,
Atamadığın soyadındır
Her doğan önce ağlar
Sonra asılır memeye
Birde başlayınca gülümsemeye
Ay büyür geceye

Aydın Göle
10.05.2000/Adapazarı


***

Hepinize mutlu bir hafta sonu diliyorum


Yayın Tarihi06.10.13 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder