Çeşitli aldatılma hikâyeleri okudum. Tanıdıklarım arasında
aldatılanlarıda gördüm. Kimsenin bu duruma düşmesini dilemem. Hele aciz durumda
olanları umut tacirliği yaparak aldatmak her halde affedilir şey değildir.
Geçen gün bir bayan arkadaşım facebook’ta gerçek olduğuna inanamayacağınız bir
haber paylaşmıştı. Haber her açıdan incelenmesi gereken içerikte. Önce haberi
okuyalım mı, ne dersiniz?
***
Kayseri’de hırsızın biri, bir evin çatısına çıkmış ve anten
kablosunu kesmiş. Evin reisi de tam TV’ye dalmışken
yayın kesilince televizyonunu biraz kurcalamış. Ama arızanın ne olduğunu
anlamamış.
“Bozuldu herhalde” diyerek
yatmış.
Ertesi gün adam işe gittikten
sonra hırsız kapıyı açıp adamın karısına,
“Yenge, beni ağabey gönderdi,
televizyon bozuk, alın da bir bakın dedi” demiş.
Kadıncağız da televizyonu vermiş.
Akşam adam eve geldiğinde televizyonu göremeyip de ne olduğunu sorunca karısından
olayı öğrenmiş. Adamın beyni dumura uğramış tabii. O hafta sonu adamla karısı balkonda
keyif yaparlarken hırsız aşağıdan ıslık çala çala onlara bakarak geçmiş.
Kadın hırsızı tanımış.
“Bak bey! Televizyonu çalan adam
işte buydu” demiş.
Adam bunu duyunca pijamalarla adamı
kovalamaya başlamış. 5 dakika sonra başka bir adam adamın evine gelip, karısına kimlik
göstermeden;
“Hanımefendi ben polisim,
beyefendi hırsızı yakaladı. Bizi aradı. Biz onları aldık karakola götürdük. Şimdi
karakoldalar. Beyefendinin üstünde pantolonu yoktu. Pantolonuyla, cüzdanını
istiyor.” Demiş.
Kadın da hiçbir şey demeden
polis olduğunu söyleyen kapıdaki adama eşinin pantolonuyla cüzdanını vermiş.
Evin adamı hırsızı uzun süre
kovaladıktan sonra kan ter içinde eve dönmüş...
Kadın kocasının pijamalarla geri
geldiğini görünce bir kere daha aldatıldıklarını anlamış ama iş işten geçmiş.
***
Bu haberi okuduğumda aklıma çocukluğumda yaşadığımız buna
benzer bir olay geldi. Yanlış hatırlamıyorsam 1962 yılıydı. Bir gün öğle üzeri
kapımız çaldı. Tamda bir sokak ötede oturan babamın teyzesine gitmeye
hazırlanıyorduk. Annem kapıyı açtı. Gelen yabancı ve yaşlı bir teyzeydi.
Susamış, bir bardak su istiyordu. Beni görünce sevgi sözleriyle süsleyerek bana
övgüler düzdü. Annem suyu getirince o yaşlı teyze beni okuyup üfleyerek
sakatlığımdan kurtarabileceğini söyledi. Bunun için bir leğen su, bir makas,
bir paket tuz, bir kalıp beyaz sabun ve birkaç giyecek eşyayla bir çamaşır ipi
istedi. Kendine göre dualar okuyup tuz ve sabun kattığı bir leğen suyu bir gece
dışarıda ayazda bekletilmesini istedi. Ertesi gün sabah gelip beni o suyla
yıkayacaktı. Diğerlerini alıp gitti. Bizde gitmek için hazırlandığımız babamın
teyzesine gittik. Ben oldukça küçük olduğum için olan bitenin farkında
değildim, fakat annemin heyecanını fark ediyordum. Sohbetin bir yerinde annem bu
konuyu açarak babamın teyzesini ertesi gün sabahtan bize gelmesi için davet
etti. Az şey mi? Yabancı yaşlı teyze gelip beni özel okumalarla ayazda
bekletilmesini söylediği suyla yıkadıktan sonra yürüyecektim. Buna annem ve
babamın teyzesi ümitlenmişlerdi. Doktorlar çare bulamamıştı ama Allah belki bu
yabancı yaşlı teyzeyi vesile etmiş olabilirdi. Ertesi sabah erkenden babamın
teyzesi geldi. Ama o yabancı yaşlı teyze bir daha hiç gelmedi.
İşte o yabancı yaşlı teyze bir umut taciriydi. Böyle
insanlar her fırsattan faydalanmayı bilirler.
Bir tanıdığımız vardı. Oğulları Almanya’da çalışıyordu.
Kendileri yaşlılıklarında gelinlerine ve torunlarına ana babalık yaptılar.
Oğulları her yıl yaz tatilinde, bazen de yılbaşında izne gelirdi. Uzun seneler
kendisinden mektuplarla haber aldılar. O zamanlar evlere telefon almak öyle
kolay şey değildi, çok sıra beklenirdi. Bir mektubun gidip gelmesi de en az
8-10 günü bulurdu. Kısaca oradan biriyle yollanan selamın değeri çoktu. Selamı
getiren en azından selamı yollayanı çok yakın zamanda görmüştür. Sağlığı ve
sıhhati konusunda dolaysız şahitlik eder. Bu da selamı getirilenin yakınlarını
ferahlatır.
Bir gün; tanıdığımız o aileye, adamın biri Almanya’dan
geldiğini, oğullarından selam getirdiğini söyler. O kadar iyi dersine
çalışmıştır ki, Almanya’daki arkadaşı olduğunu söylediği kişi ve geldiği
kişiler hakkında bir arkadaşın bilebileceği her şeyi bilir. Ortada
kuşkulanılacak hiçbir şey bırakmaz.
Bunun üstüne onlarda adamı bir güzel ağırlarlar.
Adam kızını evlendirmek için gelmiş. Birkaç parça takı almak
için çarşıya çıkacakmış. Kendisinin de takılar konusunda hiç bilgisi yokmuş.
Tanıdıklarımızın kız torunlarının takılarını çok zarif bulmuş. Kendisine
yardımcı olmalarını istemiş. Onlarda memnuniyetle kabul etmişler. Beğendiği
birkaç parça takıyı tanıdığımız olan yaşlı adama yanına almasını, bildikleri
bir kuyumcuya kendisiyle birlikte gelmesini önermiş. Denileni yapmışlar. Adam
kuyumcuda gösterme bahanesiyle altınları alıp kuyumcuya göstermiş. Kuyumcu
takıların değerini ve ne olduğunu anlatmış. Adam bunları birde kızına göstermek
için eve gidip hemen döneceğini belirterek tanıdığımız yaşlı adamcağıza biraz
beklemesini söylemiş ve dışarı çıkmış. Gidiş o gidiş. Bir süre sonra gerçeği anlarlar ama yapacak bir şey yoktur.
Bu aldatma ve aldanma hikâyeleri bitmez. Günümüzde kredi
kartından tutunda, telefonlara kadar uzanan yelpazede çeşitli hilelerle
insanlar aldatılıyor. Tongaya cahiller düşse sıradan olacak olaylar, profösörden
sanatçıya kadar uzanınca toplumun daha çok ilgisini çekiyor. Başta da dediğim
gibi bayan arkadaşımın facebokta paylaştığı olayı ve bu olayları çeşitli
açılardan incelemek lazım. Bu konularda başlı başına bir tez hazırlanabilir.
Yayın Tarihi: 23.07.14
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder