31 Temmuz 2014 Perşembe

ESKİDEN GARDIROP ATATÜRKÇÜLERİ VARDI 2

Yazının CFR ile ilgili bölümü böyle sona eriyordu. Aynı yazı günümüzde özgürlükler adı altında ilkesizliği ilke edinen Ahmet Altan’ın yazdıkları üstüne yazar kendi düşüncesini katarak devem ediyordu. Asıl sıkıntı bundan sonra başladığı için kimi yerde (...) işaretleriyle yazıya sansür koyacağım.

***

Ahmet Altan’ın 4 Kasım 2010 tarihli Taraf gazetesindeki “CHP” başlıklı yazısından bir bölüm:

“2010 yılında ‘Atatürk ilke ve inkılaplarına’ bağlı bir parti Türkiye’de hayatiyetini sürdürebilir mi? / Bence, kendini ‘Atatürk ilkeleriyle’ tarif eden hiçbir partinin yaşama şansı yok. /

(…)

Altan’ın bu satırlarını okurken, 6 yıl önce yazdığım bir yazıyı hatırladım.
“Mustafa Kemal, Mustafa Kemal’e karşı!” diye bir yazı...
Yeri gelmişken biraz kısaltarak yeniden ‘tedavüle’ sokmak isterim:
Farklı durumlarda –hatta bazen aynı durumda- birbiriyle yüzde yüz çelişen tavırlar almış bir siyasetçiyi ideolog olarak kabul edemeyiz. Pragmatizm başlı başına bir ideolojiyse, tamam. Değilse, Kemalizm de ideoloji değildir. Mustafa Kemal’in filanca tavrını, icraatını, inkılâbını benimsediğinizi söyleyebilirsiniz, ama kendi kendinizle çelişmeyi göze almadan “Ben Kemalist’im” diyemezsiniz.
Nedir Kemalizm?

(…)

Kemalizm’i laik bir ideoloji olarak görüyorsanız, Reis-i Cumhur Mustafa Kemal’in Elmalılı Hamdi Yazır’a Kur’an tefsiri yazdırmasını ve devlete bağlı bir diyanet işleri başkanlığı kurdurmasını nasıl izah ediyorsunuz?

(…)

Bir görüşe göre ‘Mustafa Kemal ne yaptıysa Anadolu topraklarını kaybetmeyelim diye yaptı; yeri geldi Batı’ya meydan okudu, yeri geldi Batı’ya taviz verdi; tavırları çelişkili de olsa aynı amaca matuftu, dolayısıyla bir tutarlılıktan söz edilebilir.’ Meseleye bu zaviyeden bakıldığında, Kemalizmin pragmatizmden başka bir şey ifade etmediği, bir ideoloji veya doktrin olmadığı, Anadolu topraklarını korumaya matuf konjonktürel manevralardan meydana geldiği, hatta konjonktüre göre manevra yapmayı ‘ilkeleştirdiği’ görülecektir.
Öyle ise, “Mustafa Kemal’in yolu”nu takip edenler, yeri ve zamanı geldiğinde –ki çoktan gelmiştir-, “Ülkemizin selameti için Mustafa Kemal’i aşmalıyız” diyebilmelidirler. (Gerçek Hayat, 7 Mayıs 2004)

***

Bu yazıyı okuduktan sonra CFR’lere dönmeye gerek var mı? Eskiden Gardırop Atatürkçüleri ABD darbecileri ve Sovyetçiler vardı, şimdi ABD lehine çalışan CFR’ciler ve Sorosçular var. Şimdi daha çetrefilli, daha zorlu sorunlarla boğuşuyoruz. En baştada Atatürk hakkında olur olmaz sözler söyleyerek akılları dumura uğratıyorlar. Dumura uğrayan aklın ülke yararına bir şey düşünmesi engellenmiş, böylelikle bir devleti oluşturan sebeplerin ortadan kalkması sağlanmış olur.

Bu sorunlar gündem oluşturmak için oluşturulmuş sorunlardır. Sorunlar bir taraftan giderek derinleştiyse sorunun ciddiyetinden değil, siyasetçilerin basiretsizliğinden ciddileşmiştir. (...) Bakın Gardırop Atatürkçülüğü deyimini siyasi söylemimize kazandıran Bülent Ecevit 1980 sonrasında  nasıl anlatıyor.

Ecevit’in 27 Aralık 1981 tarihli mektubu 12 eylülün uygulamaları üzerinedir ve o uygulamaların neler olduğunu gösterir.

“(...)
Yeni bir ulusal kültür oluşuma katkı için kurduğu kurumlar (TTK ve TDK) ortadan kaldırılıyor. Atatürk’ün her türlü dogmacılıktan uzak bilimci yaklaşımı bırakılıyor;
(...)
Kadınlara her hakkı ve özgürlüğü tanımıştır, her olanağı sağlamıştır, ama ne giyeceklerine müdahale etmemiştir.”

İşte Gardırop Atatürkçüleri bunu görmezler. Sorun çok daha büyük ve çok daha tehlikeliyken önemsiz ayrıntıya takılmak başka türlü açıklanamaz.


 BİTTİ



Yayın Tarihi: 11.07.14

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder