Bir yazımda “Gardırop
Atatürkçülüğü”nden söz etmiş, bu şekilde Atatürkçülüğün sadece şekle baktığını
belirtmiştim. Oysa Atatürkçülük gelişen hayat şartlarına göre yeni, akılcı,
hurafelerden uzak uygulamalar bulmak, o uygulamaların bağlayıcılığı için döneme
uygun kanunlar çıkarmaktır. Burada kişisel hayata müdahale olmaksızın uygulama
esastır. Her görüş için aynı şeyden söz edilemez mi? Elbette edilir. Kimsenin
ne yediğine ne içtiğine bakılamayacağı gibi, kimsenin nasıl ibadet ettiği
tartışma konusu olamaz. Bakılacaksa sadece hayat sahamızın ne kadar
genişletildiği, ne kadar rahat hareket edebilir olduğumuza bakılmalıdır.
Bugünkü iktidarı istemeyenler
(içlerinde bende varım) bu güne kadar neden istemediler?
Bu iktidar (bu konuda
diğerlerinden ayrılıyorum, benim korkum bunlar değildi) kopkoyu bir dincidir,
kadınları zorla kapatacak, erkekleri sopayla camilere sokacak diye düşünülürdü.
Bu iktidar, yani AKP iktidarı kendisi gibi İslamcı olmayanı kıtır kıtır kesecek
denirdi. Sonunda devleti dönüştürecek diye korkulurdu. Ama bunlar olmadı.
Kadınları zorla kapatmadı, erkekleri sopayla camiye sokmadı. Kimseyi kıtır
kıtır kesmedi...
Kullandığı hafif dini söylemi katmazsak ortaya öyle “kopkoyu bir İslamcı lider”de çıkmadı.
İşin bu tarafını bırakıp öze
bakarsak (asıl korktuğum taraf, işte bu taraf) ortaya nelerin çıktığını daha
iyi görürüz.
İktidarın Zihninin arkasında
saklanan “sağcı, otoriterlik heveslisi çıktı...
Bitaraf olanın bertaraf olacağına
dair otoriter bir söylem çıktı.
“Halkın oyuyla gelmek, asmayıda,
kesmeyide haklı kılar” söylemi çıktı.
İşine geldiğinde muarızlarını her
türlü hırpalamaya ve gözden düşürmeye yönelik pragmatik söylem çıktı.
Medya patronuna “Köşe yazarına
sahip çık” diye seslenerek düşünce özgürlüğünü umursamayan bir söylem çıktı.
Eleştirinin açacağı ufka bakmak
yerine, “Sen kimsin ya? Beni sen mi yöneteceksin?” diyerek diklenme söylemi
çıktı.
Asıl sorun kişinin kendi inancını yaşaması değil, açığa çıkması engellenemeyen “otoriter zihniyet”tir.
Asıl sorun kişinin kendi inancını yaşaması değil, açığa çıkması engellenemeyen “otoriter zihniyet”tir.
Bu yazıyı yazmama esin kaynağı
olan Ahmet Hakan’ın 05.09.2010’da Hürriyet Gazetesinde yayınlanan yazısında bu
zihniyet vurgulanıyordu.
O günden bu güne kadar köprülerin
altından çok sular akmış ama söylem ve davranışta bir değişiklik olmamıştır. Karşı
durmamız gereken bu zihniyettir. Bunu atlayarak karşı çıkmak akıllılık
değildir.
Bu konuda sadece çekince ve sakıncalar
üretmek karşıtlara fayda sağlamaz. Sağlamadığı da ortada. 2002 yılından bu yana
3 yerel, 2 referandum ve gene 3 genel seçim geçirdik. Hepsini AKP kazandı.
Önümüzde bir seçim daha var. Ağustosun ikinci haftasında yapılacak
Cumhurbaşkanı seçimi nedeniyle siyasetçilerimiz ve halk gene aynı kısır
çekişmelere girecektir. Bu kısır çekişmelerden kurtulmak için “Gardırop
Atatürkçülüğü”nden kurtulmak gerek. Çünkü her görüşün “Gardırop Atatürkçülüğü”
var. İnanın bu durum bölenin işine gelir. Bölünen olursak buna en çok sevinen
gene bölen olacaktır. Onun için içeriye değil dışarıya bakmak gerek. Çünkü
bölen dışarıda. O her iki tarafın “Gardırop Atatürkçüler”ini kullanıyor.
Yayın Tarihi: 16.07.14
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder