31 Temmuz 2014 Perşembe

HER KESİMİN “GARDIROP ATATÜRKÇÜLERİ” VAR

Bir yazımda “Gardırop Atatürkçülüğü”nden söz etmiş, bu şekilde Atatürkçülüğün sadece şekle baktığını belirtmiştim. Oysa Atatürkçülük gelişen hayat şartlarına göre yeni, akılcı, hurafelerden uzak uygulamalar bulmak, o uygulamaların bağlayıcılığı için döneme uygun kanunlar çıkarmaktır. Burada kişisel hayata müdahale olmaksızın uygulama esastır. Her görüş için aynı şeyden söz edilemez mi? Elbette edilir. Kimsenin ne yediğine ne içtiğine bakılamayacağı gibi, kimsenin nasıl ibadet ettiği tartışma konusu olamaz. Bakılacaksa sadece hayat sahamızın ne kadar genişletildiği, ne kadar rahat hareket edebilir olduğumuza bakılmalıdır.

Bugünkü iktidarı istemeyenler (içlerinde bende varım) bu güne kadar neden istemediler?

Bu iktidar (bu konuda diğerlerinden ayrılıyorum, benim korkum bunlar değildi) kopkoyu bir dincidir, kadınları zorla kapatacak, erkekleri sopayla camilere sokacak diye düşünülürdü. Bu iktidar, yani AKP iktidarı kendisi gibi İslamcı olmayanı kıtır kıtır kesecek denirdi. Sonunda devleti dönüştürecek diye korkulurdu. Ama bunlar olmadı. Kadınları zorla kapatmadı, erkekleri sopayla camiye sokmadı. Kimseyi kıtır kıtır kesmedi...
 
Kullandığı  hafif dini söylemi katmazsak ortaya öyle “kopkoyu bir İslamcı lider”de çıkmadı.

İşin bu tarafını bırakıp öze bakarsak (asıl korktuğum taraf, işte bu taraf) ortaya nelerin çıktığını daha iyi görürüz.

İktidarın Zihninin arkasında saklanan “sağcı, otoriterlik heveslisi çıktı... 

Bitaraf olanın bertaraf olacağına dair otoriter bir söylem çıktı.

“Halkın oyuyla gelmek, asmayıda, kesmeyide haklı kılar” söylemi çıktı. 

İşine geldiğinde muarızlarını her türlü hırpalamaya ve gözden düşürmeye yönelik pragmatik söylem çıktı.

Medya patronuna “Köşe yazarına sahip çık” diye seslenerek düşünce özgürlüğünü umursamayan bir söylem çıktı.

Eleştirinin açacağı ufka bakmak yerine, “Sen kimsin ya? Beni sen mi yöneteceksin?” diyerek diklenme söylemi çıktı. 
 
Asıl sorun kişinin kendi inancını yaşaması değil, açığa çıkması engellenemeyen “otoriter zihniyet”tir. 

Bu yazıyı yazmama esin kaynağı olan Ahmet Hakan’ın 05.09.2010’da Hürriyet Gazetesinde yayınlanan yazısında bu zihniyet vurgulanıyordu.

O günden bu güne kadar köprülerin altından çok sular akmış ama söylem ve davranışta bir değişiklik olmamıştır. Karşı durmamız gereken bu zihniyettir. Bunu atlayarak karşı çıkmak akıllılık değildir.

Bu konuda sadece çekince ve sakıncalar üretmek karşıtlara fayda sağlamaz. Sağlamadığı da ortada. 2002 yılından bu yana 3 yerel, 2 referandum ve gene 3 genel seçim geçirdik. Hepsini AKP kazandı. Önümüzde bir seçim daha var. Ağustosun ikinci haftasında yapılacak Cumhurbaşkanı seçimi nedeniyle siyasetçilerimiz ve halk gene aynı kısır çekişmelere girecektir. Bu kısır çekişmelerden kurtulmak için “Gardırop Atatürkçülüğü”nden kurtulmak gerek. Çünkü her görüşün “Gardırop Atatürkçülüğü” var. İnanın bu durum bölenin işine gelir. Bölünen olursak buna en çok sevinen gene bölen olacaktır. Onun için içeriye değil dışarıya bakmak gerek. Çünkü bölen dışarıda. O her iki tarafın “Gardırop Atatürkçüler”ini kullanıyor.


Yayın Tarihi: 16.07.14

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder