Temeli ikinci dünya savaşından sonra atılan,1980’li yıllarda
sonuçları alınmaya başlanan ve bugünkü dünyanın oluşmasını sağlayan görüşlerin
sahipleri ekonomide Milton Friedman, düşünsel alanda Samuel Huntington ve
Bernard Lewis’tir. Bugün aşılmışta olsa sonuçlarını gelecekte göreceğimiz için
bu kişilerin savunduğu görüşlerin ortaya koyduğu durumla karşı karşıyayız. Sovyet
rejiminin çökmesinden sonra Amerikan politikalarını sözünü ettiğim bu görüşler
belirlemişti.
Milton Friedman’ın neler yaptığını belirterek konuyu açmaya
başlayalım. 1946da Chicago Üniversitesi’ne iktisat teorisi okutmak için atandı
ve bundan sonra 30 yıl akademik kariyerini bu kurumda geçirmiştir. Bu akademik
atmosferde 1930lardaki gerçekleri unutarak bu büyük buhran ve krizleri kendine
göre teorilerle açıklayarak bir sağcı görüşlü ve bakışlı serbest piyasa,
cemiyete karşı sorumsuz olan şirketlere ve sadece sıkı para politikasına önem veren,
hiç piyasaya ve sosyal konulara karışmayan bir küçük devlet prensiplerine
inanan fikirler taşıyan çok doktriner bir ekonomiciler grubunun yetişmesine ön
ayak oldu.
Medeniyetler savaşı olarak adlandırdığı Sovyetler Birliği
sonrası dünyanın içine düşeceği çekişmeyi kuramlaştıran Samuel Huntington’dur.
“Medeniyetler Çatışması, Samuel Huntington tarafından işlenen, Soğuk Savaş sonrasına denk gelen 1990’lı
yıllardan itibaren uluslararası ittifak ya da ihtilaflarda belirleyici olan
unsurun politik ya da ekonomik ideolojiler değil, medeniyetler olmaya
başladığını ve 21. yüzyılda da bu trendin devam edeceğini ifade eden bir
tezdir.”
Orta doğu tarihi üstüne düşünceler geliştiren Bernard
Lewiste yeni dünya düzeninin ilk mimarlarından biridir. İslam tarihi ve
İslam-Batı ilişkisi hakkında uzmanlaşmıştır. Ortadoğu hakkında uzmanlaşmış
batılı uzmanlar arasında en çok okunan yazarlardandır. Yahudi kökenlidir
ve George Bush’un danışmanlığını yapmıştır.
Bunların sonunda Amerika
tarafından Afganistan ve Irak işgal edilmiştir.
Buraya giden süreçte önce
ekonomiler Milton Friedman görüşüne yaklaştırıldı. Ekonomik dayanaktan yoksun
ülkelerin daha sonra algılarıyla oynanıp ulusçuluk karalanırken, mikro
milliyetçilik hortlatıldı. Her ülkenin içindeki azınlıklar kaşındı. Kimi
yerlerde bu bölünmelere kadar vardı.
Şimdide postmodernizmin ne
olduğunu görelim. İlk anılacaklar modernlik, karşısında yer alanlarsa
postmodernizmin ilkeleri olacak. Bakalım farklar nelermiş?
Modernizmle Postmodernizmin Karşılaştırması:
1: Modernist görüşe göre:
Hiyerarşi,
düzen, merkezileştirilmiş kontrol
a: Postmodernist görüşe göre:
Anarşi,
düzenin yıkılması, merkezi kontrolun kalkması
2: Modernist görüşe göre:
Büyük
politik yatırımlar (millet-devlet, parti)
b: Postmodernist görüşe göre:
Mikropolitik
yatırımlar, kurumsal güç çatışmaları, kimlikçi politikalar
3:Modernist görüşe göre:
Milli
kimliğin ve kültürün söylemi; kültürel ve etnik orijinler miti
c: Postmodernist görüşe göre:
Lokal
söylemler, büyük söylemlerin ironik yıkımı: orijine ait mitoslarının aksi
4:Modernist görüşe göre:
Bilim
ve teknoloji vasıtasıyla büyük ilerleme söylemi
ç: Postmodernist görüşe göre:
İlerlemeye
şüpheyle bakmak, teknoloji karşıtlığı reaksiyonlar, yeni çağ dinleri
5: Modernist görüşe göre:
Temsilcilerin
ve medyanın önündeki “gerçeğe” inanç, “orijinalin” içtenliği
d: Postmodernist görüşe göre:
Aşırı
realite, imaj doygunluğu, taklidîn gerçek olandan daha güçlü olması, gerçekte
var olmayan şeylerin sunulması ve bunların var olanlardan daha güçlü olması
6: Modernist görüşe göre:
Kitle
kültürü, kitle tüketimi
e: Postmodernist görüşe göre:
Kültürün
kitlesel olmaması (demassified culture), küçük pazarlar, az üretim
DEVAM EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder