Geçen yazımızı bitirirken yaptığım alıntılarla şunları
yazmıştım:
Verilen hediyede bir art niyet yoksa, mutlaka almalı ve
karşılığında az çok bir şey vermelidir!
Bir şey veremeyen kimse ise, hediye verene dua etmelidir! “Bunu bana falanca verdi, Allah ondan razı olsun” demelidir! Ebu Davud’un naklettiği Hadise göre Hz. Peygamber şu öğütlerde bulunmuştur:
Bir şey veremeyen kimse ise, hediye verene dua etmelidir! “Bunu bana falanca verdi, Allah ondan razı olsun” demelidir! Ebu Davud’un naklettiği Hadise göre Hz. Peygamber şu öğütlerde bulunmuştur:
“Kime bir iyilik yapılırsa, o iyiliği ansın! İyiliği anmak şükür olur. İyiliği gizleyen nankörlük etmiş olur.”
Kaldığımız yerden devam edelim.
Tirmizi’de şu hadisi aynı görüşü onaylamak için verir: “İnsanlara
teşekkür etmeyen, Allahü teâlâya şükretmemiş olur.”
Hediye, muhakkak bir mal vermekle olmaz. Selam vermek ve
faydalı bir şey söylemek de hediye olur. İbni Mübarek’in naklettiğ şu hadis
bunu çok açık biçimde belirtiyor:
“Mümini sevindireni Allahü teâlâ sevindirir.”
“Mümini sevindireni Allahü teâlâ sevindirir.”
Ayrıca bir insanı kötülükten alıkoymakta bir hediye
sayılmaktadır. Ebu Ya’la’nın naklettiği şu hadisten bunu öğreniyoruz:
“Bir arkadaşın hidayetini artırıcı veya onu tehlikeden kurtarıcı bir söz söylemekten daha iyi hediye olmaz.”
“Bir arkadaşın hidayetini artırıcı veya onu tehlikeden kurtarıcı bir söz söylemekten daha iyi hediye olmaz.”
Durum böyle olunca hediyeleşmede madde şartı aranmaz. Bir insanın bir insana yaptığı her şey hediye adını alabilir. İbni Asakir’den nakledilen şu hadis bütün bu anlattıklarımızı doğrulamaktadır.
“Hediyenin en iyisi, hikmetli bir sözü öğrenip birine
öğretmektir ki, bu da bir yıl ihlâslı ibadet etmekten daha sevaptır.”
Gene İbni Asakir’den şu hadisi okuyalım:
“Seferden dönerken, çoluk çocuğunuza yararlı bir taş da olsa,
hediye getiriniz.”
Taberani’den nakledilen şu hadis İslamiyet’te hediye sadece bu dünya ile sınırlı kalmadığını, iki cihanı kapsadığını gösteriyor:
Taberani’den nakledilen şu hadis İslamiyet’te hediye sadece bu dünya ile sınırlı kalmadığını, iki cihanı kapsadığını gösteriyor:
“Kim sadaka verirken, sevabını
müslüman ana-babasının ruhuna hediye ederse, verdiği sadakanın sevabı, onların
ruhuna gideceği gibi, sevabından hiçbir şey eksilmeden kendine de yazılır.”
Hakim’in naklettiği hadis sevginin saklı kalmaması ve duyurulması gerektiğini şöyle belirtiyor:
Hakim’in naklettiği hadis sevginin saklı kalmaması ve duyurulması gerektiğini şöyle belirtiyor:
“Arkadaşını seven, sevdiğini ona
bildirsin.”
Sevgiyi, hediye ile bildirmek,
dili ile bildirmekten daha kolay ve daha önemlidir. Bir arkadaşa, (Seni
seviyorum) demek zor olabilir veya yanlış anlaşılabilir. Birisine hediye vermek
seni seviyorum demenin bir başka şeklidir.
Elmalılı Tefsirinin Bakara Sûresi,
271.Âyetin açıklanmasından sonra yer alan “Sadaka” bölümünde bir hadis vardır.
O hadiste kalabalık guruptan bir kişiye verilen hediye, bütün guruba verilmiş
olduğunu şöyle belirtir:
“Her kime bir hediye sunulduğunda
yanında bir cemaat varsa, onlar da o hediyeye ortaktırlar.”
Potlaç kültüründe gördüğümüz
üretileni paylaşma ve yeniden üretme esası İslamiyet’le daha geniş alana
yayılmaktadır. Ahmed Hulûsi 1 Kasım 1996 tarihinde basılan kitabı “Cuma
Sohbetleri’’nde buna değinir.
Gene Ahmed Hulûsi Hz.Muhammed Neyi
“Oku”du- "İNFAK"ın SEBEPLERİ kitabının 218. sayfasında şunları yazar.
İster zekât, diye anlayın “infak”ı, ister sadaka diye, ister hediye diye... Önemli olan, elin altındakileri başkalarıyla paylaşabilmek; karşılık beklemeden onları bağışlayabilmektir...
Şu noktayı da gözden kaçırmamak gerekir...
“Karşılık beklemenin” temelinde yatan neden, “sahiplik düşüncesi ve benliktir”!... Kendine ait kabul ettiğin şeyi karşındakine verdiğinde, elbette onun karşılığını beklersin... Ama,
İster zekât, diye anlayın “infak”ı, ister sadaka diye, ister hediye diye... Önemli olan, elin altındakileri başkalarıyla paylaşabilmek; karşılık beklemeden onları bağışlayabilmektir...
Şu noktayı da gözden kaçırmamak gerekir...
“Karşılık beklemenin” temelinde yatan neden, “sahiplik düşüncesi ve benliktir”!... Kendine ait kabul ettiğin şeyi karşındakine verdiğinde, elbette onun karşılığını beklersin... Ama,
Allah’tan; ama, “kul”dan!...
Oysa sahibi olmadığın bir şeyi verince, elbette ki karşılık beklemek diye bir şey de söz konusu olmaz!..
Sana emanet verilen bir şeyi iade ettiğin zaman, buna karşılık bekler misin?.. Elbette ki hayır!..işte bu örnekte olduğu gibi, “karşılıksız vermenin” tek yolu o şeyin kendinde emanet olduğunu fark etmektir..
Oysa sahibi olmadığın bir şeyi verince, elbette ki karşılık beklemek diye bir şey de söz konusu olmaz!..
Sana emanet verilen bir şeyi iade ettiğin zaman, buna karşılık bekler misin?.. Elbette ki hayır!..işte bu örnekte olduğu gibi, “karşılıksız vermenin” tek yolu o şeyin kendinde emanet olduğunu fark etmektir..
DEVAM EDECEK
Yayın Tarihi: 06.04.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder